Karadeniz en ağır sel felaketlerinden birini yaşadı. Kısa süreli şiddetli sağanak yağış sonrasında Sinop, Bartın, Kastamonu ve Karabük’te seller ve heyelanlar meydana geldi. Yağmur sonrasında dere kenarındaki yerleşim yerleri su altında kaldı, yollarda ve köylerde heyelanlar/göçükler yaşandı. Kastamonu’da 48, Sinop’ta 9, Bartın’da 1 kişi hayatını kaybetti. 77 kişi için de kayıp ihbarı yapıldığı açıklandı. Yetkililer inkâr etse de yerel kaynaklar kayıp sayısının daha fazla olduğunu savunuyor.
Selin en fazla zarar verdiği yer olan Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinin hali, yaşananların bir afet değil tam tamına planlı bir cinayet olduğunu gözler önüne seriyor. Adet haline geldiği gibi, bu cinayetin faili ne iklim krizi ne de yıllık yağışın yüzde 53’nün birkaç saatte yağmasıdır. Yaşanan cinayet bir imar cinayetidir. Sorumluları da bellidir. Ve sadece Bozkurt’ta yaşanılan felaket değil, Akdeniz’i esir alan yangınlarda da, Karadeniz’in diğer bölgelerinde değişik zamanlarda yaşanan sellerin de hepsinin nedeni rantı, kârı esas alan, yandaş kişilerin ve şirketlerin işleri görülsün diye her türlü imar planlamasını, bilimsel ilkeleri, hukuku hiçe sayan kamu politikalarıdır, iktidardır.
Sel, yangın ya da kuraklık gibi doğal olayların bir insani felaketle sonuçlanması ancak ve ancak bu öngörülebilir doğa olaylarını veri alarak altyapı ve üstyapı çalışmalarının yapılmaması yüzünden olur. Türkiye’de her yıl Temmuz-Ağustos aylarının çok sıcak geçtiği, bu yıl için kıştan bu yana aşırı kuraklık yaşadığımız, bu aylarda insanların eğlence, serinleme vb. amaçlarla ormanlık alanlardaki etkinliklerinin arttığı ve bütün bunların yangın ihtimalini arttırdığı verilerle bilinmekteydi. Ülkenin bir tarafında aşırı sıcak hava dalgaları yaşanırken özellikle Karadeniz bölgesinde ani ve aşırı yağışlar beklendiği ve bu durumun normal hal aldığı da verilerle bilinmekteydi. Gerek Meteoroloji Müdürlüğü’nün gerek DSİ’nin kendi raporlarında bunlar ifade edilmektedir.
Bozkurt ilçesinde yaşanan cinayetten hemen sonra cinayetin nasıl adım adım hazırlandığı belgeleriyle ortaya serildi. DSİ 2019-2023 yılı stratejik raporu her şeyi özetliyor. DSİ, taşkın sahalarının iskana açıldığını, riskleri tespit ettiklerini söylüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı 2019 Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planında Bozkurt’ta taşkın suyunun hızı ve derinliğinin sorunlu olduğu, derenin sağındaki yerleşimin yüksek taşkın tehlikesine maruz kalacağı belirtiliyor. Nüfusun %45,6’sı etkilenebilir deniyor. Taşkın olacağı öngörülmüş ama Bakanlık önlem almamış. Kendilerinde olan bilgiyi yok saymışlar!
Dere ve taşkın yatağına yerleşim olmayacağı bilgisi antik çağlardan beri bilinen ve hâlâ da okullarda öğretilen bir bilgidir. Bütün antik kentlerin yamaçlarda kurulmasının temel iki nedeni vardır: tarım alanlarını korumak ve taşkınlardan korunmak. Şehir planlamacılığının en temel bilgisidir. Aynı zamanda ekolojik bir bilgidir. Fakat rantı ve kârı esas alan sermaye politikaları bu en basit ve temel bilgiyi yok sayarak her yerde dere ve taşkın yataklarını yapılaşmaya açmıştır. Selin felakete dönüştüğü bütün yerler böyle bir işlemin olduğu yerlerdir.
Türkiye’nin her yerinde dere ve taşkın yataklarını yapılaşmaya açmak için “dere yataklarını islah çalışmaları” yapıldı, yapılmaya devam ediliyor. Bu ıslah çalışmaları ile dere yatağı 2-3 metre yüksekliğinde duvarlarla boydan boya çitleniyor, dere yatağındaki kayalar çıkarılarak pist haline getiriliyor. Böylece yılın büyük bir kısmında cılız akan dere ıslah edilmiş oluyor. Derenin kenarına ve taşkın yatağına da hemen kamu binaları, konutlar vb. dikiliyor. Çoğu durumda derenin yatağı daraltılırken daha fazla konut alanı yaratmak için derenin yatağı da sağa sola kaydırılıyor. Yapılan en aptalca hatalardan biri de kanal üzerine yapılan köprüler. Genellikle derenin cılız aktığı zamanları veri alarak yapılan köprüler, aşırı yağışlarda kısa zamanda tıkanıp doğal baraja dönüşüyor, sonrasında da yıkılarak selin şiddetini arttıran bir rol oynuyor. Tıpkı Bozkurt ilçesinde Ezine Çayı taşkın yatağı üzerine yapılan Orman Genel Müdürlüğü’ne ait tomruk deposunun bu köprüleri tıkayarak felaketin boyutunu artırmasında gördüğümüz gibi.
Meselenin sadece taşkın yataklarını yapılaşmaya açmak olmadığını da görmeliyiz. Köyleri ve tarımı tasfiye eden neoliberal politikalar kent merkezlerindeki nüfus yoğunluğunu arttırarak kenti “kentsel dönüşüm” için baskılıyor. Artan kentsel faaliyetlerin (inşaat, ulaşım, altyapı gibi faaliyetler için hammadde, enerji vb.) ihtiyaçlarının karşılanması için de boşaltılan kırsal bölgelerde maden, enerji ve endüstriyel tarım vb. faaliyetlerin artışı yeni bir ekolojik yıkım furyasına dönüşüyor. Orman alanlarının bu tür projeler için tarumar edilmesi, enerji yatırımları için bütün derelerin ve vadilerin taş ocakları, tüneller, yollar vb. ile altüst edilmesi ile tüm bir ekosistem neoliberal “kalkınma”nın bu en yıkıcı biçimine kurban ediliyor. Doğal bir olay olan aşırı yağışların felakete dönüşmesi ve insanların canına kıyması işte böyle bir cinayet şebekesinin işidir. Felaket kapitalizminin yaratıcı yıkımları deniyor ya, felaketten felakete sürüklerken her şeyin aynen devam etmesini sağlayan şok dalgaları insanları sığınacakları bir yer aramaya itiyor. Bırakın geleceği, yarınını göremeyen insanlar bırakıyor bu yıkım, işte ekosistemin çöküşünün bir parçası da bu; ondan vazgeçmek zorunda bırakılmış bir toplum.
Ve bundan sonra da seller, felaketlere ve can kıyımına devam edecek. Sadece bütün bu yıkıcı politikaları uygulayan iktidardan kurtulmak yetmeyecektir. Bu iktidara destek veren ve bu yandaşlık sayesinde dümenini yürütenler varkalmaya devam edecek. Sadece onlar değil, müstakbel iktidarlar da bunlarla aynı fıtrata sahip olduğu için mevcut tahribatın sonuçları bu iklim olaylarını felakete dönüştürmeye devam edecek. Yani, zamana yayılmış bir cinayet söz konusu. Ve her cinayet, onu ortadan kaldırmak için bekleyenlerin ellerini ovuşturduğu yeni bir fırsat bunlar için. Kim taşkın yataklarını eski haline dönüştürmek için program açıkladı? Selin, yangının, kuraklığın bir toplumsal felakete dönüşmemesi için başka bir felakete ihtiyaç var: Devrim felaketine.
Bu yazı Etkin Haber Ajansı’nda yayınlanan yazının düzenlenmiş halidir.