İnsan türü olarak hepimizin hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu oksijen, temiz su ve gıdayı sağlayan gezegenin derisi katmanları, bileşenleri, dinamikliğiyle çok karmaşık süreçlerden oluşan dev bir ekosistemdir. Bu ekosistemde toprak bize yaşanacak ve beslenecek zemini sunan jeolojik ve tarihsel izler taşıyan bağlayıcı parçalardan biridir. Tarih boyunca medeniyetlerin, üzerine inşa edildikleri toprakların sağlığına göre yükselip alçaldıklarını söylemek abartı olmaz. Toprak, iklim ya da insan sağlığıyla ilgili acil durumlarla mücadelede de merkezi öneme sahip olsa da onun sağlığı çok uzun zaman boyunca göz ardı edildi, korunmadı ve yeterince gözlenmedi.
Sağlıklı topraklar, karbon ve suyu emen büyük bir sünger görevi görür. Yapıları bozulduğunda ise karbondioksit ve metan gibi diğer sera gazlarını yayarlar ve suyu emme yeteneklerini kaybederler. Bu nedenle toprakla ilgili güncel sorunlar, gerçek sıfır emisyon hedefleri ve iklim krizinin neden olduğu aşırı hava koşullarıyla başa çıkma yeteneğimiz açısından çok kritik önemdedir. Bu sorunlar topraktaki biyoçeşitliliği de etkileyerek onun gıda sağlama ve insanlar açısından gıda yetiştirmede karşılaşılan toprak zararlılarıyla mücadeleyi de zorlaştırır. Azalan toprak sağlığı, gıda güvenliğini ve dolayısıyla canlı sağlığını etkiliyor. Toprağın sağlığını geri kazanmak için, birden fazla toprak fonksiyonunu restore etmeye odaklanmamız gerekiyor.
Topraklar inanılmaz derecede karmaşık ve değişkendir. Bu da çözüm belirlerken toprakta izleme yapmayı ve toprağı korumayı zorlaştırıyor. Toprak sağlığına ilişkin biyo-remediasyon1 bilgimizin sınırlılığı bunu daha da zorlaştırır. Marx’ın metabolik yarık incelemesinde ortaya koyduğu üzere toprak kapitalist üretim tarzı altında giderek yoksullaşırken 1940’lardaki tarımsal üretim teknolojisi, yeşil devrime rağmen günümüz nüfusunun gıda talebini karşılayamazdı. Yeşil devrim “üretkenliği” artırırken aynı zamanda toprağın tükenmesi, toprak verimliliğinde düşüş, toprak tuzlanması, toprak erozyonu, daha geniş çevrenin bozulması, sağlık tehlikeleri, tarım arazilerinin zayıf sürdürülebilirliği ve biyolojik çeşitliliğin bozulması gibi birçok olumsuz ekolojik sonuçlara neden olmuştur.
Küçük çiftçiliğin hâkim olduğu Hindistan’da 1952’de kişi başına düşen 0,33 hektarlık kullanılabilir arazi neoliberal dönüşümle birlikte 2000 yılı sonunda 0,15 hektara kadar düşmüştür. Dünyada bu gibi örneklerde arazi kullanılabilirliği azaldıkça üretim düzeyini korumak ya da artırmak için gübre ve pestisit kullanımı yoğunlaştı. Tarım kimyasallaştırıldı ve kimyasal kirliliği ortaya çıkardı. Adeta bağımlılık yaratan maddeler gibi tüm bu kimyasallar toprağı tek bir üretim döngüsü için işlevli kılsa da onun canlılığını tüketen bir noktaya erişti. Gelinen noktada mahsul verimliliğini korumak için çevre bilimsel uygulamaların geliştirilmesi esastır. Agroekoloji, sürdürülebilir gıda üretimi ve güvenliği için önemli bir çözümdür. Bu sistem sürdürülebilir tarımın yolunu açıyor.
Sürdürülebilen tarım ekosistemlerinin tasarımı ve yönetimine ekolojik kavram ve ilkelerin uygulanması olarak tanımlanan agroekoloji, bu görevin üstesinden gelmek için metodolojik bir çerçeve sağlar. Doğal bilimlerden yararlanan agroekoloji, tarımın dört temel sistem özelliğini değerlendirmek için bir sınır belirler: üretkenlik, esneklik, sürdürülebilirlik ve eşitlik. Agroekolojinin ana fikri, dış girdilere minimum bağımlılığı olan agroekosistemler geliştirmek ve içinde bulunduğu karmaşık tarımsal sistemleri vurgulamaktır. Agroekoloji, genetik, agronomi, edafoloji2 vb. gibi daha çok tek boyutlu yaklaşımların ötesine geçerek topraktaki ortak evrim yapısı ve işleyişi hesaba katar.
Belirli bir bileşene odaklanmak yerine, tüm ekosistem bileşenlerinin birbiriyle ilişkisini ve ekolojik süreçlerin karmaşık dinamiklerini vurgular. Biyolojik bileşenler arasındaki etkileşimler, sistemlerin kendi toprak verimliliğini, üretkenliğini ve mahsul korumasını desteklemesi için çeşitli mekanizmalar sağlar. Agroekoloji, modern bilimsel tarımsal bilgi ile geleneksel yerli bilgi sistemleri arasında diyaloğu teşvik eden bir köprü görevi görür.
Mekân temelli pragmatik bir bilimdir ve yoksullar için eşitlik vaadini yerine getirecek şekilde hedefler belirler. Düşük verimli, geçim odaklı tarımın yüksek verimli, ticari, yerelin koşullarına uygun bitkiler yerine yüksek getiri vadeden endüstriyel ürünlere odaklı tarıma dönüştürüldüğü bir gıda sistemi, açlık sorununu çözmediği gibi kırsal yoksullukla sonuçlanmıştır. Bu nedenle ekonomi ve beslenme açısından kırılgan kesimler için agroekoloji, geçimlik tüketimi, ihtiyaç duyulan yüksek kaliteli, lifli gıdalar ile sağlarken daha fazla miktarda tıbbi ürün üretimini de destekler.
Bitki ve hayvan biyoçeşitliliğinin etkilerinden yararlanan agroekosistemler geliştirmek için tarıma zararlı organizmaların biyotik düzenlenmesi, besin geri dönüşümü ve biyokütle üretimi gibi ekosistem fonksiyonlarını ve süreçlerini optimize etmek gerekir. Böylece agroekosistemlerin kendi işleyişini desteklemesi sağlanır, uyum kapasitesi geliştirilir, doğal afetlere, iklim krizi etkilerine ve yeni ortaya çıkan sistem streslerine karşı savunmasızlığı azaltır. Agroekolojik yönetim besin ve organik maddelerin optimal geri dönüşümüne, kapalı enerji akışlarına, su ve toprağın korunmasına ve tarım zararlılarını dengelemeye yönlendirir. Tarımsal çeşitliliği zaman ve mekanda eski haline getirmek için çeşitli stratejiler (mahsul rotasyonları, polikültürler gibi örtü mahsullerini, ara mahsulleri, mahsul karışımlarını ve benzerlerini) içerir.
Etkili bir toprak ve su koruma önlemi olarak bitki örtüsünün korunması toprak işlemesiz uygulamalar, malçlı tarım, örtü bitkilerinin kullanımı ve diğer uygun yöntemlerle karşılanır. Organik madde (kompost destekli gübre ve toprağın biyotik aktivitesinin teşviki) eklenmesi yoluyla düzenli bir organik madde temini sağlanır. Baklagillere dayalı tarım sistemlerinin kullanımı yoluyla besin geri dönüşüm mekanizmalarını geliştirir (toprağın fazla azot fiksasyonunu azaltır). Biyoremediasyon ile artırılan biyolojik aktivite, toprağın rehabilitesini sağlar. Biyoçeşitlilik, yalnızca üretim üzerindeki katı biyolojik etki anlamında değil, aynı zamanda çiftçilerin ve genel olarak toplumun çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasında da agroekosistem işlevinin önemli bir düzenleyicisidir.
Sağlıklı topraklar karbonu serbest bırakmak yerine hapseder. Toprağın bir karbon yutağı olarak potansiyeli tam olarak anlaşılmasa da çalışmalar toprak sağlığının merkezi olan agroekolojik sistemlerin daha fazla karbon depoladığını gösteriyor (Hektar başına yaklaşık 3.5 ton daha fazla karbon). Biyoçeşitliliğin yaklaşık %25’i toprakta yaşadığı için çok sayıda böcek ve hayvanın beslenmesi için toprağa doğrudan bağımlılığı vardır. 6. kitlesel yokoluş diye ifade edilen biyolojik çeşitlilik krizinde toprağın ve besin ağlarının bozulması az vurgulanan bir rol oynar. Sağlıklı topraklar, vahşi yaşam krizinin daha geniş etkilerinin ele alınmasına yardımcı olabilir. Canlı topraklar, zararlıları ve hastalıkları kontrol altında tutmak için rekabeti ve yırtıcılığı sağlayarak pestisit ve suni gübre ihtiyacını azaltır. Topraktaki birçok mineral ve besin, sağlıklı, yaşayan topraklarda bulunan bakteri ve mantar popülasyonları aracılığıyla bitkilere sağlanır. Gübre gibi yapay azot uygulamaları bu popülasyonları kapatır ve toprak yaşamı için gerekli “gıdayı” sağlayacak organik madde döngülerini değiştirir. Besin kirliliği de küçük bir sorun değildir. Çalılarımızı, ormanlık alanlarımızı, nehirlerimizi, okyanuslarımızı ve bunların içinde yaşayan bitki ve hayvanları etkiler. Nehir, göl ve denizlerde büyük azot ve fosfor yükü mikrobiyal faaliyeti artırarak müsilaj gibi yeni çevresel kirlilikler yaratır.
Birçok karşılaştırmalı çalışmadan elde edilen sonuçlar, organik üretim topraklarının organik olmayanlara kıyasla hektar başına %40’a kadar daha az nitröz oksit (güçlü bir sera gazı) depoladığını, kuraklık sırasında iki kata kadar daha fazla su depoladığını ve daha fazla biyoçeşitliliğe sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Soil Association’ın 2016 yılında hazırladığı Toprakları Korumanın 7 Yolu raporunun üzerine geliştirdiği 2021’deki agroekolojik tarım dönüşümü temalı Topraklarımızı Korumak: Toprak Sağlığı, Doğa ve İklim raporu iklim, doğa, çevre ve canlı sağlığı konusunda önemli bağlantılar kuruyor. Agroekolojik yaklaşım, toprak sağlığına ihtiyaç duyulan bütünlüklü bir çiftçiliğin oluşturulmasına yardımcı envanter sunuyor. Bu sayede sadece sağlıklı topraklar değil, sağlıklı ve sürdürülebilir bir tarım sistemi de organize edilebilir. Yani, sağlıklı gıda için toprak sağlığını geri kazanmak, toprak sağlığı için agroekolojik tarım sistemlerine geçişi gerekir. Raporda öne çıkan başlıkları inceleyelim.
Toprak izleme, çiftçilere işledikleri toprağın ne kadar iyi olduğu ve olması gerektiği konusunda değerli, yeni bir bakış açısı sağlar. Sadece pH ve besin profillerini ölçmek değil, toprak sağlığını izlemek için toprak organik maddesi, toprak ömrü ve toprak yapısının ölçümleri de gerekir. Bunun için organik maddedeki değişiklikleri gerçek zamanlı olarak izlemek için uzaktan erişim sağlayabilen algılama ölçümleri ve uydu takip sistemleri dahil aralarından seçim yapabileceğiniz çok sayıda yararlı araç vardır.
Toprağın organik maddesini geri döndürmek zamanla olacak bir iş ancak tarım arazisinin ötesine uzanan birçok faydayı da sağlayacaktır. Hayvan gübresi ve kompost mümkün olan her yerde sentetik nitrojen bazlı gübre yerine kullanılmalıdır. Bu kompost destekli gübre uygulaması uygun örtü bitkilerin örtülmesiyle de denenebilir. “Bitkisel yastıklama” ile buharlaşma da azaltılır. Ayrıca çayırların ekolojik restorasyonu sağlanmalıdır.
Azotlu gübre girdileri azaltılmalı. Pestisitlere yüksek oranda bağımlı olan alanlarda doğal yırtıcı hayvanlar için daha fazla yaşam alanı yaratılabilir. Herbisit kullanımı azaltılarak toprağın bozulması engellenebilir.
Bitki kökleri toprağı bir arada tutar, erozyonu azaltır ve çevrelerindeki boşluklara hava girmesine izin verir. Kökler ayrıca bitki-mantar etkileşimleri yoluyla daha sağlıklı toprak birikimini sağlar. Hasat zamanına göre mahsulleri yetiştirme konusunda planlama yapılabilir. Özellikle tahıl mahsulleri azot yükünü azaltacaktır.
Ağaçlar kuşlar, memeliler ve böcekler için birçok fayda sağlar. Karbon çekme ve besin geri dönüşümü sayesinde doğru yerde bulunan ağaçlar ile su yönetimi iyileştirilebilir, sel riski azaltılabilir ve tarımın daha geniş ölçekte organize edilmesi sağlanabilir.
Toprak sıkışması; geç hasat, aşırı ekim nedeniyle dengesiz topraklar ve azalan organik maddeden kaynaklanmaktadır. Tarım arazilerindeki en büyük sorunlardan biri olmakla birlikte aynı zamanda en kolay çözülenlerden biridir. Artan yüzey akışına, kuraklık stresine, daha az otlatma periyoduna, zayıf kök büyümesine ve genel verimin düşmesine neden olabilir. Şiddetli toprak sıkışması ve kötü toprak durumu, birçok hayvancılık sisteminde de sorundur.
Makine geçişlerinin sayısını, çiftlik hayvanlarının yoğunluğunu veya derin köklü otların kullanımını azaltan önlemlerle sorunun üstesinden gelmek mümkün. Sıkıştırma seviyelerini belirlemek ve düzeltici önlem almak için rutin görsel değerlendirme yapılabilir. Aşırı otlatmadan ve hassas topraklarda mahsullerin geç hasat edilmesinden kaçınılmalıdır.
Basit ekilebilir ürün rotasyonlarında mevcut piyasa eğilimleri, finansal baskılar ve kısa vadeli kiracılık sözleşmeleri birleştiğinde çiftçiler üzerinde, kısa vadeli kararlar almaları için baskı oluşur. Bunu tersine çevirmek için çiftçilerin çeşitli, uzun vadeli ürün rotasyonlarına ihtiyacı var. Ekin rotasyonunun çok değerli bir parçası olmalarına ve hayvan yemi için soya fasulyesi küspesine bir alternatif sunmalarına rağmen, bakliyat ürünleri özellikle yetersiz finanse edilmektedir. Patates ve havuç gibi birçok yüksek değerli mahsul, kısa bir rotasyonda sürdürülebilir şekilde yetiştirilemez örneğin. Toprağın değişen besin profilinden yararlanmak için farklı köklenme derinliklerine sahip ürünler yetiştirilmelidir.
…
Referanslar
- Benaud, P. et al, (2020). ‘National-scale geodata describe widespread accelerated soil erosion’.
- Bromley, M. J. et al, (2014), Occurrence of azole-resistant species of Aspergillus in the UK environment.
- Dray, S. (2021), In Focus: ‘Food Waste in the UK’, House of Lords Library,
- El Mujtar, V., et al, (2019). Role and management of soil biodiversity for food security and nutrition; where do we stand?
- Evans, D. L. et al (2020), Soil lifespans and how they can be extended by land use and management change.
- FAO (2020) State of knowledge of soil biodiversity – Status, challenges and potentialities.
- Gliessman, S. (2016). Transforming food systems with agroecology.
- Skinner, C., et al, (2019). The impact of long-term organic farming on soil-derived greenhouse gas emissions. https://doi.org/10.1038/ s41598-018-38207
- Soil Association (2021) Saving Our Soils Report
- Routledge. Veerman et al (2020) ‘Caring for soil is caring for life’
- Zhang, H. et al, (2020). Fungicides enhanced the abundance of antibiotic resistance genes in greenhouse soil.
1Biyo-remediasyon, bir çevre kirleticisinin bakteri ve mantar gibi türler kullanılarak giderilmesi işlemidir.
2Edafoloji, toprağın canlılar, özellikle de bitkiler üzerindeki etkisi ile ilgilenir. Toprak biliminin iki ana bölümünden biridir, diğeri ise pedolojidir. Edafoloji, toprağın insanların bitki yetiştirmek için arazi olarak kullanımı ve insanların toprağı genel anlamda kullanımı üzerinde nasıl etkide bulunduğunu çalışır. Edafolojideki alt alanlar tarımsal toprak bilimi (bazı bölgelerde agroloji olarak bilinir) ve çevresel toprak bilimidir. Pedoloji ise pedogenez, toprak morfolojisi ve toprak sınıflandırması ile ilgilenir. (Kaynak: Wikipedia)