Yazar: Cemil Aksu

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekolojik yıkım her geçen gün daha da yaygınlaşıyor, derinleşiyor.[1]Küreselleşen kapitalist gelişmenin bedeli olan ekolojik yıkım eşitsiz ve adaletsiz dünyada ezilen sınıfları, halkları, cinsleri ve diğer canlıları yok oluşa sürüklüyor. Seller, tayfunlar, kuraklık, orman yangınları, okyanuslardaki ve tatlı sulardaki kirlenme, aşırı sıcak hava dalgaları gibi felaketler sermaye için yeni türev piyasaları demek olurken diğer bütün canlılar için ölüm anlamına geliyor. Küresel sermaye sınıfı, tüm yeşillenme söylemine ve adımlarına eşlik eder bir şekilde kapitalizmin uzun bunalımının ihtiyaçları doğrultusunda başta Arktik Denizi’nde olmak üzere okyanus derinliklerinde yeni fosil yakıt ve nadir toprak elementi rezervleri arıyor; kaya gazı ve…

Devamını Oku

Tüm dünyada ekolojik yıkım hızla devrilme noktasına doğru gidiyor. Aşırı sıcaklıklar, kuraklık, gıda ve su krizi, tayfunlar… Ekolojik yıkımın toplumlara verdiği zarar da gün geçtikçe artıyor. Ekolojik yıkımdan farklı halklar, kesimler ülkeler ve ülke içi adalet(sizlik) piramidindeki yerlerine göre pay alıyorlar. Toplumsal hareketler de devletlerin kayıtsızlığı karşısında ekolojik yıkıma karşı neler yapılması gerektiğini, çözüm yollarını çok boyutlu olarak tartışıyor. Ekoloji hareketinin karşı karşıya olduğu çeşitli sorunları ve çözüm yollarını tartışmayı amaçlayan Polen Ekoloji Semineleri de bu yöndeki çabalardan biri. Polen Ekoloji Kolektifi, üç yıl önce Türkiye’de kurulmuştu. Ekolojik sorunların Marksist bakış açısıyla değerlendirilerek toplumsal siyasal boyutlarıyla birlikte ele alınmasını ve…

Devamını Oku

Ormana zararlı olan insana da zararlıdır halk sözünde ifade edilen tek gerçeğin diğer yüzünü insana (canlılara) zararlı olan ormana da zararlıdır şeklinde ifade edebiliriz. Ekolojik yıkım, toplumsal üretim sürecinde ekstraktif ve diğer faaliyetler (enerji, yol, kentleşme, turizm vb.) esnasında başka ekosistemlere zarar verilerek yıkıma uğratılması olarak tanımlanabilir. Bu yıkımın gerçekleşmesi tarihsel üretim ilişkileri ile nitelenebilir. İnsanlığın yeryüzündeki varlığının bir ekolojik yıkım, küresel iklim krizi, biyoçeşitlilik /gıda/ su krizi gibi veçhelere ulaşarak canlı yaşamın varlık koşullarını değiştirmesi tarihsel olarak son birkaç yüzyıldaki üretim ilişkilerin geldiği veçhe ile bağlantılıdır. Küresel iklim değişikliği verileri ile atmosferdeki karbon emisyonlarının artışı ve küresel meta üretimindeki…

Devamını Oku

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun editörlüğünde hazırlanan Kocaeli’nde Sanayi Doğa ve İnsan kitabı, Türkiye’nin ikinci büyük sanayi havzası olan Kocaeli özgülünde belli başlı sanayi kolları üzerine yapılan araştırmalara dayanarak sanayinin doğaya ve halk sağlığına etkilerini detaylı olarak bize sunuyor. Kitaptaki Onur hocanın makaleleri ve diğer her bir makale emek ve ekoloji ajandasının ortaklaştırılmasını sağlayacak yeni bir perspektif oluşturmak açısından son derece önemli. Prof. Dr. Hamzaoğlu hocamızı birçoğumuz meşhur “Dilovası Raporu” ile tanıdık. 2011 yılında yürütmekte olduğu “Kocaeli’nin Dilovası ve Kandıra İlçelerinde Yaşayan Gebelerden Doğan Bebeklerde Ağır Metal Maruziyeti İle Büyüme ve Gelişme Durumu” isimli projesinde elde ettiği verilerle annelerin sütünde Dünya…

Devamını Oku

“Resmi verilere göre 2020’de 3.1 milyon ton petrol üreten Türkiye’de, yıllık tüketim 33.5 milyon tona ulaşıyor. Türkiye ağırlıklı olarak tükettiği enerjinin yüzde 27’sini doğalgazla karşılıyor. Burada yüzde 99,1 dışa bağımlı. Türkiye tükettiği enerjinin birincil enerji tüketiminde yaklaşık yüzde 29’unu petrolle karşılarken, burada da yüzde 92,4 dışa bağımlı. Yüzde 17 civarında da taş kömürü var. Burada da yüzde 97 dışa bağımlı. Türkiye’nin kalan üretilebilir petrol rezervlerinin 340 milyon varil yani 48,1 milyon ton seviyesinde olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye’nin 2021 yılında elektrik enerjisi tüketim miktarının 330 milyar kilovat saat olduğunu, yıllık güneş enerjisi potansiyelinin ise 400 milyar kilovat saati bulurken bunun sadece…

Devamını Oku

Birleşmiş Milletler bünyesindeki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan 6. Değerlendirme Raporu’nun dört bölümünden “İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli” başlıklı ilki Ağustos ayında yayımlandığında BM Genel Sekreteri’nin konuşmasına atıfla pek çok mecrada “kırmızı alarm” olarak ele alındı. 195 hükümet tarafından onaylanan çalışma, IPCC tarafından 2014’te yayınlanan 5. Değerlendirme Raporu (AR5) ve iklim hareketi açısından önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen 2018’deki 1,5 °C Özel Raporu’ndan (SR1.5) bu yana en önemli güncelleme oldu. İklim bilimindeki en güncel veri ve analizleri bir araya getiren raporda 14 bini aşkın bilimsel makaleye atıfta bulunuluyor. IPCC, 1988’de hükümetlerin temsilcilerinin ve iklim değişikliği…

Devamını Oku

İklim değişikliği/krizini durdurmak adına konuşan resmi ağızlar ülkeler arasındaki arasındaki ekonomik büyüme, gelir, altyapı ve hizmetler gibi alanlardaki eşitsizlikleri; mâli, teknolojik ve askeri bağımlılık ilişkilerini; ülke içindeki işçiler, yerli topluluklar, göçmenler ya da ırksal eşitsizliğe maruz kalanlarla zengin azınlık arasındaki eşitsizlikler ve adaletsizlikleri; bunların nedenleri ve sonuçları ile iklim değişikliği/krizi arasındaki bağları hiçbir şekilde gündeme getirmiyor. Küresel ısıtmanın bu eşitsiz sonuçlarıyla yüzleşen ve yükselen iklim adaleti hareketi son yıllarda uluslararası siyaseti ve kitlesel aktivizmi nasıl etkiledi ya da önümüzdeki dönemde nasıl etkilemesini bekliyoruz? BM’de cisimleşen mevcut kurumsal yaklaşım iklim krizine karşı genel itibariyle, fosil yakıtların sınırlandırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi,…

Devamını Oku

Ekoloji hareketinin önünde keskin bir sorun artık iyice netleşti: Liberal piyasa rejimlerine entegre olmak. Bu sorun sadece – aslında sisteme entegrasyonu çoktan bitmiş olan – Yeşil Partiler için değil, onlarla beraber ve onların dışındaki ekoloji hareketleri için de geçerli. Yeşiller için geçerli olan sorunu belki bütün kapitalist partiler artık yeşil kesilmişken onlara gerek kalıp kalmadığı biçiminde formüle edebiliriz. Ki onlar da bu varoluş krizini tartışıyorlar.1 Fakat Yeşil hareketin toplum üzerindeki etkilerini göz ardı edemeyiz. Yeşiller tarafından tedavüle sokulan birçok kavram ve tartışma burjuva siyasetin sağlı sollu bütün partileri tarafından artık rahatlıkla benimsenirken bu hareketle arasındaki tarihsel ve güncel bağlarını hâlâ…

Devamını Oku

Karadeniz en ağır sel felaketlerinden birini yaşadı. Kısa süreli şiddetli sağanak yağış sonrasında Sinop, Bartın, Kastamonu ve Karabük’te seller ve heyelanlar meydana geldi. Yağmur sonrasında dere kenarındaki yerleşim yerleri su altında kaldı, yollarda ve köylerde heyelanlar/göçükler yaşandı. Kastamonu’da 48, Sinop’ta 9, Bartın’da 1 kişi hayatını kaybetti. 77 kişi için de kayıp ihbarı yapıldığı açıklandı. Yetkililer inkâr etse de yerel kaynaklar kayıp sayısının daha fazla olduğunu savunuyor. Selin en fazla zarar verdiği yer olan Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinin hali, yaşananların bir afet değil tam tamına planlı bir cinayet olduğunu gözler önüne seriyor. Adet haline geldiği gibi, bu cinayetin faili ne iklim krizi…

Devamını Oku

Salgınla geçen 2020’nin son dönemi, devletlerin çarkların dönmesini sürdürmek için başlangıçta durumu yeterince ciddiye almayıp olağan akışı sürdürerek; sonrasında ise can kayıpları ve sağlık sisteminin tıkanmasıyla olağanüstü hâl yetkilerine başvurarak geçen bir sürecin tam ortasında yapılan kapitalizmin çoklu krizi, neoliberalizmin geride bırakılması, ekolojik çöküşün bu kriz ve yapısal değişiklik için salgın gibi felaketlerle bir zemin/bahane sunması tartışmalarıyla geçiyordu. Koronavirüs salgını kapitalizmin 2008’den sonra beklenen diğer büyük ekonomik krizini sadece erken çekti. Sadece çok kısa bir süre yavaşlayan çarklar dönmeyi hiç bırakmadı. Bugün hâlâ salgın etkisini yitirmiş değil, ancak kapitalist zincirin bir parçası olan aşıyla birlikte kapitalizmin eşitsiz gelişimi bir kez…

Devamını Oku