Küresel iklim krizinin eşiğinde olduğumuz ve bunu konuşmamız gerektiği söyleniyor, büyük kaynaklar harcanarak her yıl COP zirveleri düzenleniyor. AB 2050 yılına kadar karbon emisyonunu sıfırlayacağını söylüyor. Bir yandan karbon emisyonunun ölçüm kategorilerinin de bu büyük kapitalist devletler tarafından belirlendiğini ve bu kriterlerin sıkça “güncellenebildiğini” düşünürsek, senin COP27yi takip ederken hedefler, adımlar, hesaplar ve en önemlisi işlevsellik hakkında nasıl gözlemlerin oldu?
Öncelikli COP toplantıları aslında zor toplantılar, dünyadan 200’e kadar devlet ortak bir tema etrafında geleceğe ilişkin bir kaygı uyarınca bir araya geliyor. Bu nedenle de karar almanın bir anda değil, süreçlere yayıldığını görüyoruz. Mısır’ın COP27 kapanışında ifade ettiği bu kadar yorulacaklarını tahmin etmemiş olmalarıydı. Bunun nedeni özellikle devletlerin farklı çıkar ve saiklerle ikna edilmede zorlanması. Ölçüm kriterleri sık sık güncelleniyor, bunun hem sistemi korumakla hem de güncel göreli olarak yeni başlıkların çıkmasıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum. İklim krizi herkesi yatay biçimde kesiyor, ancak etkileri zamana yayılıyor. Kırılgan ülkeler denilenler bu bedeli çoktan ödemeye başladı. Oysa açık olan bu krizin itici unsuru gelişmiş, zengin ülkeler. Kapitalist ekonomi modelinin kâr öncelikli bakış açısı. Deneyimle yol alınıyor. Örneğin bazı şirketlerin yeşil aldatma (greenwashing) gibi yöntemlere başvurduğu kanıtlı raporlarla açığa çıkıyor. Buysa yeni güncellemeleri gerektiriyor. COP işlevsiz mi? – değil, ancak yeterli olmadığı da görülüyor. Özellikle sistemin kendisini korumaya dönük, hatta bankalara şirketlere yeni fırsat alanları aratan bir bakış açısı da var. Yani krizi fırsata dönüştürme gayreti de hakim. Bu nedenle aslında COP’u bu kişi ve kurumlara bırakmamak olabildiğince ses yükseltmek gerekiyor.
Ukrayna Savaşı’nın COP27’deki Yankısı
COP26 ve COP27 arasında hem Avrupa’daki enerji akışına damga vuran bir Ukrayna savaşı gerçeği duruyor. Bu savaşın ülkeler arasındaki dinamiklere etkisini de göz önüne alırsak, sence bundan sonraki söylemlere ya da hedeflere nasıl bir etkisi oldu?
Ukrayna Savaşı özellikle ABD ve Avrupa tarafından bir gerekçe olarak kullanıldı. “İklim hedeflerinden sapma yok” denilse de bir süre sonra savaş bir bahane ve meşruiyet zemini sundu. Ukrayna Savaşı’nın etkileri üzerine de COP27’de bir oturum gerçekleştirildi. Burada dikkat çekici olan bu hedefler belirlenirken, olağandışının yok sayılması ve her şeyin yolunda gittiği bir senaryonun merkeze alınması. Savaş ve salgın olası gelişmeler – ve ülkeler buna göre bir B planı belirlemek zorunda. AB kanadı hedeflerine bağlı olduğunu söylese de “kömürlü elektrik santrallerin yeniden gündeme gelmesi”, “doğal gazın yeşil enerji kategorisine alınması” gibi hedeflerle uyuşmayan pratikler sözleri inandırıcılıktan uzak kılıyor.
İklime Zarar Vermek ve Telafi Etmek Üzerine Planlar
AB’nin COP27 zirvesinde yeniden masaya yatırmayı planladığı önemli gündemlerden biri telafi politikası. Yani Büyük ülkelerin iklime çok daha fazla zarar veren gelişmiş sanayi sistemlerinden ve yüksek enerji kullanımlarından dolayı diğer ülkelere borçlu olduklarını kabul ettikleri tazminatlar meselesi. Afrika kıtasında sebep olunan yıkımı kabullendiklerini göstermek adına Diktatör Sisi’nin davetini hemen kabul ederek zirveyi Mısır’da gerçekleştirdiler. Bu COP Afrika COP’u olarak tanımlanıyor. Ancak Afrika’nın talepleri yalnızca kapitalist kalkınma, finanslar akışlar ve yatırımlar üzerinden gündeme geliyor. Bu Afrika COP’unu Yeşil Emperyalizm COP’u olarak düşünebilir miyiz? Afrika ülkelerindeki STK’ların talepleri neler oldu? Ülkelerin başındaki liderlerin rantçı, yolsuzluklarla anılan ve şiddet yanlısı hükümetler olduğunu da göz önüne alarak tazminatların iklim dengesini sağlamak için işlevsel olacağını düşünmek ne kadar gerçekçi?
Tazminatların kullanım yol ve yöntemlerinin belirlenmesi ve bunların geçiş ve zararların telafisi dışında kullanılmasını önlemek için denetleyici bazı mekanizmaların getirilmesi gerektiği gündemde. Tam da bu nedenle COP27 kurulan Kayıp ve Hasar Fonu’nun operasyonel yapısı COP28’e ertelendi. Acele edilmemesi gerektiği söylendi. Öte yandan Paris Anlaşması uyarınca gelişmiş ülkelerin, zengin ülkelerin yoksul ve kırılgan ülkelere sağlaması gereken 100 milyar dolarlık yıllık desteğin yalnızca 30 milyarda kaldığı görüldü. Afrika delegeleri ve kırılgan ülkelerin delegeleriyle STK’ları bu çerçevede sık sık bu finansmanın bir an önce sağlanması gerektiğini söyledi. Buna dönük üretilen bahanelere karşı seslerini yükselti. Bu yapının işlevsel olup olmayacağı elbette soru işareti. Ancak adım atılmadığı takdirde 5 yıl içinde bazı ülkeler maalesef su altında kalacak.
Ancak ABD İklim Elçisi John Kerry’nin iklim krizini bir ranta çeviren karbon kredilerini yeniden gündeme getirmesi, bazı ülkelerin hibe yerine, aslında neden oldukları krizin ödenmesi gereken bedelini, kredi olarak Afrika ülkelerine verdikleri ortaya çıktı. Dahası büyük hidro-karbon şirketlerinden elde ettikleri gelirle şov yapmalarına izin verildi. Zaten COP27 enerji zengini bir ülkede yapıldı. COP28’de dünyadaki önemli petrol üreticilerinden birinde, lüks ve şatafatla anılan Dubai’de olacak. Bunlar bir bütün olarak hem COP’un hem de iklim krizine dönük samimi çabaların gölgelenmesine neden oluyor.
Ortadoğu’da devam eden savaşlar ve ayaklanmalar, yüksek enflasyon gibi ekonomik sorunlar somut bir biçimde devam ediyor. Ortadoğu fosil kaynaklar ve yenilenebilir enerji yatırımı açısından da iklim zirvelerinin masadan kalkmayan ancak fazla konuşulamayan “riskli” konularından biri. COP27 içinde Ortadoğu’ya dair açılan başlıklarla ilgili senin gözlemlerin nelerdi?
Toplantıda enerji zengini ve göreli olarak zengin ülkelerin bir boy gösterisi vardı. Suudi Arabistan Yeşil Girişim adında özel bir alanda, COP27 alanının dışında, özel oturumlar yaptı. Özellikle enerji zengini ülkelerin, OPEC üyelerinin çarpıcı hidrojen ve güneş enerjisi projeleri vardı. Bununla beraber bu projelerin hayata geçmesini sağlayan petrolden elde edilen gelir. Örneğin Ortadoğu’nun daha yoksul ülkelerine dönük dayanışmacı bir dinamik ve çaba yoktu. Savaş ve çatışmalarsa adeta yok sayıldı.
Gelecek yıl COP27 için dünyanın petrol ve enerji talebi konusunda en önde gelen ülkelerinden olan BAE kararlaştırılmış durumda. Bu konudaki görüşlerini bizimle paylaşabilir misin?
Toplantı yalnız BAE’de değil, onun lüks ve gösterişle bilinen emirliklerinden birinde Dubai’de gerçekleşecek. Neden BAE’nin seçildiğini bilmiyorum ve bu tercihin yanlış olduğunu düşünüyorum. COP27 açılış töreninde sonraki konferansın ev sahibi olarak konuşan BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid el Nahyan, BAE’nin güvenilir bir tedarikçi olduğunu ve dünya ihtiyaç duyduğu sürece petrol talebini karşılayacaklarını söyledi. Bu sözlerin kendisi dahi, COP açısından sorun olmalıydı, ancak el Nahyan bu cümleleri kurduğunda kimsenin onu kınamayacağını biliyordu. Bu dahi COP28 şimdiden gölge düşürdü bence.