10 Ocak 2023’de yayınlanan makalenin çeviri özetidir.
La Via Campesina (LVC), köylülerin gıda egemenliği kavramını ilk kez dile getirmesinden yirmi beş yıl sonra, 13 Ekim 2021’de ‘Gezegenin Geleceği için Manifesto’sunu yayınladı. ‘Gıda egemenliği bir yaşam felsefesidir’ ifadesiyle başlayan manifesto şu iddialarda bulunmaktadır:
“Sosyal barış, sosyal adalet, toplumsal cinsiyet adaleti ve dayanışma ekonomileri gıda egemenliğinin gerçekleştirilmesi için gerekli ön koşullardır. Gıda egemenliği her türlü ayrımcılığı – kast, sınıf, ırk ve cinsiyet – reddeden bir toplum çağrısında bulunur ve insanları ataerkillik ve dar görüşlülükle mücadele etmeye çağırır. Köylü kadınlar ve diğer ezilen toplumsal cinsiyet azınlıkları, hareketimizin liderliğinde her düzeyde eşit yer bulmalıdır. Topluluklarımızda dayanışma tohumları ekmeli ve kırsal toplumları bölünmüş halde tutan her türlü ayrımcılığı ele almalıyız. Gıda egemenliği gelecek için bir manifesto, çeşitliliği kucaklayan feminist bir vizyon sunmaktadır. Bu, insanlığı birleştiren ve bizi besleyip büyüten Toprak Ana’nın hizmetine sunan bir fikirdir.”
Yukarıdaki alıntı, toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizmin hem LVC hem de gıda egemenliği için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Gıda egemenliği, tarım ve gıda politikalarının neoliberal yaklaşımlarına bir eleştiri ve radikal bir alternatif olarak ortaya çıkarken, bakışını kadın haklarına ve asimetrik toplumsal cinsiyet ilişkilerine de çevirmiştir. LVC için cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve ayrımcılığın sona erdirilmesi gıda egemenliğinin merkezinde yer almaktadır. Toplumsal cinsiyet normlarını ve
ilişkilerini değiştirmek için dönüştürücü stratejiler geliştirmek artık gıda egemenliği çerçevesinin temel unsurlarıdır.
Bu makale, toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizmin, LVC ve onun gıda egemenliği kavramsallaştırması ve pratiğinde nasıl merkez hale geldiğini analiz etmektedir.
Bunun, Doreen Massey’in ifadesiyle, hareket içindeki kadınların onlarca yıllık ‘buluş ve sıkı çalışmalarının’ ve dikkatle geliştirilmiş küresel bir taban feminizmi -köylü kadınların yaşadıkları deneyimlerden, ihtiyaçlarından, çıkarlarından, isteklerinden ve mücadelelerinden doğan bir feminizm- katılımlarının sonucu olduğunu gösteriyoruz.
Bu yazıda, kadınlar ve erkekler arasındaki toplumsal farklılıkların üstesinden gelmekle ilgili olarak, kadınların hareket içinde devam eden toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine odaklanıyoruz. LVC’nin toplumsal cinsiyet eşitliği için verdiği mücadelenin yıllar içinde iki önemli şekilde geliştiğini kabul ediyoruz: Birincisi, toplumsal cinsiyet tanımını kadınlar arasındaki kesişimsel farklılıklara daha fazla dikkat edecek şekilde genişleterek, yani toplumsal cinsiyetin sınıf, cinsellik, etnik köken, yaş ve diğer yapısal baskı eksenleri tarafından da oluşturulduğunu anlayarak; ve ikincisi, cinsel ve toplumsal cinsiyet çeşitliliğini
dahil ederek, böylece toplumsal cinsiyet akışkanlığı, toplumsal cinsiyete uymama ve heteroseksüellik dışı konuları dikkate alarak. Ancak bizim amacımız özellikle kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelelerinin hareketin politikalarını hem örgütsel hem de politik olarak nasıl şekillendirdiğine ışık tutmak ve gıda egemenliğinin feminist
boyutlarına ilişkin anlayışları genişletmektir. Kadınların mücadelelerine odaklanarak, hareket içindeki birçok erkeğin yıllar boyunca oynadığı önemli destekleyici rolü hiçbir şekilde küçümsemiyoruz; bunun yerine analizimiz, hareket içindeki toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelelerinin temel itici güçleri oldukları ve olmaya devam ettikleri için kadınların aktivizmine odaklanıyor.
LVC, küresel endüstriyel gıda sisteminin yapıların ve güçlerin güç ilişkileri ve ayrıcalıkların karmaşıklığı ve dinamiklerini ele almazken ve bunlara karşı çıkmazken; kadınları tanıma, dahil etme ve güçlendirme nesneleri olarak değerlendiren toplumsal cinsiyet ve kalkınma yaklaşımlarını eleştirmektedir. LCV’nin eşitsizliklere ve güç ilişkilerine, kolektif haklara ve kaynakların meta olmaktan çıkarılmasına odaklanması, gıda egemenliğini, toplumsal cinsiyet eşitliğini piyasaya katılım ve özel toprak mülkiyeti gibi dar anlamda bireysel haklar olarak anlayan neoliberal bir çerçeveye dayanan feminizm akımlarının çok ötesine yerleştirmektedir. Gıda egemenliği aynı zamanda ekonomik kaynakların ve zenginliğin erkekler ve kadınlar arasında daha eşit bir şekilde yeniden dağıtılmasını, kadın haklarının tanınmasını ve kadınların hayatlarını etkileyen kararlara anlamlı bir şekilde katılmalarını talep ederek kadınlarla ilgili toplumsal cinsiyet adaleti fikrini de taşır. Bu makalede, LVC’nin hem üretim hem de yeniden üretim alanlarındaki cinsiyete dayalı iş bölümlerini ele alırken, kırsal örgütlerde ve kırsal alanda erkekler ve kadınlar arasındaki baskıcı güç ilişkileri ve ayrıcalıklarla mücadele etmeye dikkat ederek nasıl anti-kapitalist, antipatriyarkal ve kesişimsel bir feminizm inşa ettiğini vurguluyoruz.
Bu çalışma, LVC’nin 1993’teki resmi kuruluşundan 2017’deki en son kuruluşuna kadar düzenlediği Uluslararası Konferanslar, Kadın Meclisleri ve Gençlik Meclislerinden çıkan ana bildirgelerin incelenmesine dayanmaktadır. Bu toplantılar kollektif müzakere, tartışma ve konsensüs oluşturma alanları olmanın yanı sıra hareket içindeki en yüksek karar alma ve temsili siyasi alanlar olduğundan, bildirgeler ve beraberindeki belgeler hareketin analizi, dinamikleri, vizyonu, eylemleri ve ileriye dönük yolları hakkında önemli bilgiler sağlamaktadır.
La Via Campesina’nın toplumsal cinsiyet yaklaşımı: feminizmi gıda egemenliğine yerleştirmek
LVC içindeki feminist çalışmalar aşamalı ancak güçlü olmuştur. Bu çalışma, başlangıcından bu yana hareket içindeki köylü ve kırsal kesimden kadınlar tarafından başlatılmış ve yönetilmiştir. Bu çalışmaya üç feminist unsuru temel olmuştur: kadınlar için özerk alanların yaratılması, eşitlik politikasının uygulanması ve toplumsal cinsiyet merceğinin hareketin analiz ve önerilerine entegre edilmesi.
Kadınların feminist çalışmalarının bir başka boyutu da teori ve pratik arasında bir ilişki geliştirmeye odaklanmış, dünyayı tüm çeşitliliğiyle kadınların yaşadıkları deneyimlerden yorumlama ve dönüşümsel değişimi gerçekleştirmek için belirli önlemleri ve siyasi talepleri harekete geçirme kapasitesini içermiştir.
Bu, anti-kapitalist, anti-patriyarkal ve kesişimsel bir feminist çerçevenin geliştirilmesini ve asimetrik güç ve ayrıcalık ilişkilerini şekillendiren yapısal, maddi ve sembolik/kültürel faktörler üzerinde harekete geçmek için pratik mekanizmalar ortaya koymayı gerektiriyordu.
LVC içinde sadece kadınlara ait alanların yaratılmasının tarihi zaten izlenmiş ve analiz edilmiştir, ancak tabandan bir feminizm inşa etmede örgütsel zorlukların üstesinden gelmenin önemini anlamak için bu yolculuğun bazı önemli anlarını kısaca vurgulamakta fayda var.
LVC kadınları, kolektif öz-düşünüm, seferberlik ve ulusötesi dayanışmaya bağlılık ve katılımın eşlik ettiği sıkı çalışma, sebat ve sabırla geçen yıllar boyunca, gıda egemenliğine dayalı farklı bir dünya inşa etme çabalarında evlerinde, çiftliklerinde, örgütlerinde, topluluklarında ve daha geniş toplumda kadın onuru ve hakları için mücadelelerinde birleşen köylü kadınlar olarak kolektif bir kimlik oluşturdular.
Kadın Komisyonu/Açıklamasından Kadın Meclislerine kadar kadınların özerk alanları, farklı coğrafyalardan gelen ve farklı yaşam deneyimlerine sahip kadınların bir araya gelerek mücadele deneyimlerini paylaşmaları; ortak ve özel kaygılarını, ihtiyaçlarını ve çıkarlarını dile getirmeleri; kolektif analiz yapmaları ve kırsal alanlardaki ve gıda sistemindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini nasıl daha etkili bir şekilde ele alabilecekleri ve kendi kırsal örgütlerindeki ve LVC’nin kendi içindeki erkek egemenliğine nasıl meydan okuyabilecekleri konusunda kolektif olarak strateji geliştirmeleri için kritik öneme sahip olmuştur. Yıllar süren sıkı çalışma, sebat ve sabrın yanı sıra kolektif özdüşünüm, seferberlik ve ulusötesi dayanışmaya bağlılık ve katılım sayesinde LVC kadınları, gıda egemenliğine dayalı farklı bir
dünya inşa etme çabalarında evlerinde, çiftliklerinde, örgütlerinde, topluluklarında ve daha geniş toplumda kadın onuru ve hakları için mücadelelerinde birleşen köylü kadınlar olarak kolektif bir kimlik oluşturdular.
Gıda egemenliğini feminist bir perspektifle radikalleştirmek
LVC bünyesindeki kadınların örgütsel feminist çalışmaları, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet konularında yoğun bir tartışma ve strateji geliştirme faaliyeti ile paralellik göstermiş ve gıda egemenliğinin feminist bir perspektifle radikalleştirilmesine etkili bir şekilde katkıda bulunmuştur.
Belgede açıkça belirtildiği üzere, “tüm kadınların ayrımcılığa maruz kaldığını kabul ediyoruz; yine de tüm kadınlar eşit derecede ayrımcılığa maruz kalmıyor […] kadınlar sınıf, cinsiyet, etnik köken, cinsiyet, estetik ve diğer ayrımcılıklara maruz kalıyor. Bu karmaşıklığın hem ayrımcılığın kınanması için siyasi bir ifade olarak hem de farklı bir toplum arayışı perspektifinden kabul edilmesi gerekmektedir.”
Kadınların maruz kaldığı ayrımcılık birden fazla baskının bir araya gelmesinin sonucu olabilir, ancak ‘kadın ve erkeklerin tam eşitliği’ ancak ‘kapitalizm, ataerkillik, yabancı düşmanlığı, homofobi ve ırk ve etnik kökene dayalı ayrımcılığın birlikte reddedilmesiyle’ mümkündür. Bu, kadınları etkileyen çoklu, kesişen toplumsal hiyerarşi ve baskı biçimlerine ilişkin son dönem ekofeminist bakış açılarının yanı sıra toplumsal yeniden üretim feminist görüşleriyle de uyumludur.
‘Halkçı ve köylü feminizmi’nin ortaya çıkışı
Her ikisi de ‘halkçı’ ve ‘köylü feminizmi’nden bahseden Dördüncü ve Beşinci Kadın Meclislerinden ilham aldığına şüphe olmayan Via Campesina’nın en son Uluslararası Konferansı, ‘ataerkillik hareketimizin düşmanıdır’ diyerek hareketin ‘feminist karakteri’nin altını cesurca çizerken, kendisini ‘La Via Campesina içinde bir köylü feminist hareketi’ inşa etmeye adamıştır.
Derio Kadın Meclisi’nin de açıkladığı gibi “ kültürel çeşitliliğimizi ve her bölgede, ülkede ve yerde karşılaştığımız çok farklı koşulları tanıyan bir ‘köylü ve halk feminizmi’dir. Bunu, gezegenin dört bir yanındaki kadınların verdiği günlük mücadelelerden yola çıkarak inşa ediyoruz.
Özerkliğimiz, toplumsal dönüşüm, köylü tarımının savunulması ve korunması ve gıda egemenliği için verilen mücadeleler. Buradan eşitlik, saygı, işbirliği ve karşılıklı tanımaya dayalı yeni toplumsal cinsiyet ilişkileriyle yeni erkekler ve kadınlar ortaya çıkacaktır. Bu feminizm dönüştürücü, isyankar ve özerktir. Sermayeye ve patriyarkaya karşı düşünme ve somut eylemler yoluyla kolektif olarak inşa ediyoruz “Via Campesina kadınları için, kadınların hem üretici hem de yeniden üretici rollerinin tanınması ve cinsiyete dayalı iş bölümlerine meydan okunması, aktivizmlerinin ve hareketin iç işleyişini ve gıda egemenliği
politikalarını etkileme önerilerinin merkezinde yer almaktadır.
Bu, hareket, kırsal örgütler ve genel olarak toplum içindeki yapısal faktörlerin yanı sıra cinsiyetçilikle mücadele etmek için öneriler, talepler ve somut önlemler geliştirerek, ilişkisel bir güç perspektifini somutlaştırarak yapılır.
Hareket içinde cinsel ve toplumsal cinsiyet çeşitliliğine ilişkin son tartışmalar, heteronormatif, ataerkil modelin ötesinde toprakta yaşamanın ve çalışmanın diğer modellerini tartışmak için zemin hazırlamaktadır.
Cinsiyete dayalı iş bölümlerinin ele alınması: üretim araçları ve yeniden üretim koşulları üzerindeki kontrol için mücadeleler
Yeni toplumsal cinsiyet ilişkilerinin inşası, baskının kültürel/sembolik ifadelerini ele almanın ötesine geçerek kadınların yaşadıkları deneyimlerdeki yapılarla da ilgilenir. Via Campesina kadınlarının ve daha sonra hareketin toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü ve üretim ile yeniden üretim arasındaki ilişkiye dikkat çekmesi buradan kaynaklanmaktadır.
LVC’nin bildirgeleri incelendiğinde, kadınların köylü emeğinin vurgulandığı, ücretli kadın emeğine ise daha az önem verildiği görülmektedir. Aile çiftçiliğinde kadın emeğine yaklaşırken, kadınların hem üretici hem de yeniden üretici emekteki rollerine odaklanılmaktadır. İlk olarak Tlaxcala Deklarasyonu’nda dile getirildiği üzere, gıda üretiminde kadın emeğinin tanınması ve takdir edilmesi yönünde ısrarlı bir çağrı vardır ve şüphesiz Tlaxcala Çalışma Grubu ve ayrı bir kadın toplantısı içindeki tartışmalardan etkilenmiştir. Bangalore’da Toplumsal Cinsiyet Pozisyonu, genetik kaynakların şirketlerce çalınmasına ve patentlenmesine karşı kadınların geleneksel bilgilerine saygı gösterilmesini ve gıda üretimindeki rollerinde ‘biyoçeşitliliğin korunması ve geliştirilmesindeki hayati rollerini sürdürme yeteneklerinin’ korunmasını talep etmiştir . Nyéléni’deki Gıda Egemenliği Kadın Deklarasyonu da ‘kadınların gıda üretimindeki rollerinin ve haklarının tanınması ve bunlara saygı gösterilmesi’ ihtiyacını teyit etmektedir . Kadınların gıda üretimindeki rolünün tanınması çağrısı, özellikle şu nedenlerle önemlidir:
“Tarih boyunca gıda ve tarımla ilgili bilginin yaratıcısı olan, halen dünyanın en yoksul ülkelerindeki gıdanın %80’ini üreten ve günümüzde biyoçeşitliliğin ve tarımsal tohumların başlıca koruyucuları olan kadınlar, neo-liberal ve cinsiyetçi politikalardan özellikle etkilenmektedir. Bu politikaların dramatik sonuçlarından muzdaribiz: yoksulluk, kaynaklara yetersiz erişim, canlı organizmalar üzerindeki patentler, kırsal göç ve zorunlu göç, savaş ve her türlü fiziksel ve cinsel şiddet. Tarımsal yakıtlara adanmış olanlar da dahil olmak üzere monokültürler, kimyasalların ve genetiği değiştirilmiş organizmaların yaygın kullanımı çevre ve insan sağlığı, özellikle de üreme sağlığı üzerinde zararlı etkilere sahiptir. Endüstriyel model ve ulusötesi şirketler, köylü tarımının, küçük ölçekli balıkçılığın ve çobanlığın yanı sıra hem kentsel hem de kırsal ortamlarda küçük ölçekli gıda hazırlama ve satışının varlığını tehdit etmektedir ve tüm bu sektörlerde kadınlar önemli bir rol oynamaktadır.”
Via Campesina kadınları böylece neoliberal küresel gıda sistemi ve cinsiyetçi politikalar tarafından tehdit edilen gündelik gerçekliklerine dikkat çekerken, emeklerinin, bilgilerinin ve onurlu bir yaşam haklarının tanınması ve varoluş biçimleri ve geçim kaynaklarını iyileştirme yolları konusunda kendi koşullarına göre karar verme gücü için mücadele ediyor. Ayrıca, tarımla uğraşmanın günlük ve kuşaklar düzeyinde yaşamın yeniden üretimine nasıl katkıda bulunduğunun da altını çiziyorlar. Kadınlar tam da bu gündelik uğraşlar etrafında harekete geçmekte, bunları güç, güçlendirme ve liderlik kaynağı olarak görmektedir. Kadınların doğaya doğrudan bağlı olan ve doğayı etkileyen gıda üretimindeki emeğinin çevresel boyutu, herhangi bir doğal kadın özelliğinden değil, yapılar ve insan pratiği tarafından şekillendirilen yaşanmış deneyimlerinden ortaya çıkar. Burada somutlaşan ekofeminist perspektif, kadınların kendi varoluşları ve kendi yaşamlarını (ve başkalarının yaşamlarını) sürdürme ve yeniden üretme mücadelelerine dayanırken, kendi bilgi ve deneyimlerinden alternatifler inşa etmeyi öngörür. Ekolojik sorunun çağdaş tarım sorununun temelini oluşturduğunu düşünürsek, kadınların da bu mücadelenin ön saflarında yer aldığı kesindir.
Via Campesina kadınları için, kadınların hem üretici hem de yeniden üretici rollerinin tanınması ve cinsiyete dayalı iş bölümlerine meydan okunması, aktivizmlerinin ve hareketin iç işleyişini ve gıda egemenliği politikalarını etkilemeye yönelik önerilerinin merkezinde yer almaktadır. Bunu da hareket, kırsal örgütler ve genel olarak toplum içindeki cinsiyetçiliğin yanı sıra yapısal faktörlerle mücadele etmek için öneriler, talepler ve somut
önlemler geliştirerek ve böylece ilişkisel bir güç perspektifini somutlaştırarak yapıyorlar. Dahası, kadın emeğinin değerlendirilmesi ve tanınması, kadınların bakıcı rolünü doğallaştıran görüşlere, uygulamalara, mekanizmalara ve ideolojilere
meydan okuyacak şekilde ev içi alanın ve kırsal toplumların radikal bir şekilde siyasallaştırılması sürecinin bir parçasıdır. Son olarak, kadınlar geleneksel aile çiftliği yapısını ataerkillik ve cinsiyetçilikten arındırarak değiştirmek için aktif olarak mücadele etmektedir.