İzmir’deki “gömülü” nükleer atık faciasını biliyor musunuz? İzmir Gaziemir Emrez’de, havaalanını şehre bağlayan yolun tam yanında, bir petrol istasyonunun arkasında, eski nükleer atıklar gömülü. Gaziemir Belediyesi’nin sitesine göre atıklar 500 bin tondan fazla ve yaydıkları radyasyon da yasal sınırın 7 bin 291 kat üzerinde. Atıkların varlığı ilk defa 2007yılında keşfedilmiş. Türkiye’de nükleer enerji kullanılmadığından bu atıkların yurtdışından getirildiği kesin. Fakat tam olarak kaç yılında ve nereden getirildikleri bilinmiyor. Atıkların bulunduğu saha eski bir kurşun fabrikası’na ait. Hatta atıkların orada gömülü olduğunun bile ilk olarak fabrika hissedarları arasındaki bir anlaşmazlık ile ortaya çıktığı söylentiler arasında. Kısacası denetimsizlik o kadar büyük boyutta ki Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir’de şehrin tam ortasına ve yaşam alanlarının hemen yanına gömülen nükleer atıkların varlığı biraz da şans eseri ortaya çıkmış. Bu atıklar yurtdışından getirilebilmiş ve gümrükten geçirilebilmişler…
Yürütülen çevre ve hukuk mücadelesine rağmen yıllar boyunca öylece tarlada “duran” atıklar, 2021 yılında Gaziemir Belediye Başkanı’nın 3 ay boyunca her cuma alana gidip “durmasıyla” tekrar gündeme gelmişti. Bu protestodan sonra kepçelerle bazı temizlik işlemlerinin yapıldığı söylentiler arasında olsa da nükleer atıkların bu şekilde temizlenemeyeceği de aşikâr… Yani tam 17 yıldır süren temizleme çalışmaları gizemini koruyor. Ocak 2023’te İzmir Büyükşehir Belediyesi, Gaziemir Belediyesi, meslek kuruluşları ve çevreci hukukçuların yer aldığı “İzmir’in Çernobil’i Temizlensin Komisyonu” temizlik işlemleri ile ilgili olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na ve Nükleer Düzenleme Kurulu’na 14 adet soru yöneltti. Kulağa korkunç gelse de “Alandaki radyoaktif ve tehlikeli atıkların bölgeden uzaklaştırılması konusunda neler yapılmıştır?” “Atıkların miktarı ve alandaki dağılımına yönelik tespit çalışması yapılmış mıdır?” “Ülkemize girişi yasak olan nükleer atıkların bölgeye nasıl geldiği konusunda çalışma yapılmış mıdır?” gibi en temel konular bile 16 yıl sonra halen sorulan sorular arasında.
Gaziemir’de, şehrin en işlek noktalarından birinde tüm şehrin havasını, suyunu ve sağlığını tehdit ederek yıllardır öylece duruyor bu nükleer atıklar… Büyük Türkiye’nin en büyük zavallılıklarından, çaresizliklerinden birini gözler önüne seriyor. Fakat sorun aslında sadece Türkiye ile de sınırlı kalmamakta. Gittikçe güvencesizleşen küresel dünyada kapitalizmin çoklu adaletsizliğini ve sömürüsünü açıkça ortaya koymaktadır.
İlk olarak küresel çevre adaletsizliğinin en açık örneğidir. Yani çevre tahribatına, tüketim-gelir sevileriyle daha az sebep olan (bu durumda sebep dahi olmayan) az gelişmiş ülkelerin, hali hazırda kalkınmış ülkelerin çöplüğü haline getirilerek nasıl aslında kendilerinin sebep olmadıkları çevre kirliliğine maruz bırakıldıklarını en somut biçimde göstermektedir. Türkiye’deki vatandaşların sağlıkları ve hayatları dünyanın bambaşka bir yerinde daha fazla ve kaliteli tüketim yapılması, iyi yaşanması ve para kazanılması için enerji üretebilmek adınahiçe sayılmaktadır.
İkinci olarak durum, doğaya karşı adaletsizliği gözler önüne sermektedir. Yağan her yağmurda arsadan yükselen dumanlar, atıkların halen içten içe yanmakta olduğunu ve atıkların yeteri kadar derine gömülmediklerini net biçimde göstermektedir. Atıklar, sadece gömüldükleri toprağı değil aynı zamanda emilme ve sızıntılarla tüm şehrin yer altı sularını ve havasını da tehdit etmektedir. Arazinin çevresi yamuk yumuk çitlerle çevrilidir, araziye şerh konulmuştur, evet, ama çevredeki halk arazinin hemen yanı başında hayvan otlatmakta ve gezintiye çıkmaktadır. Konu ile ilgili çekilen bir kısa belgeselde çevrede yaşayanlar tarafından sarf edilen “Gidecek, gezecek çevrede başka yerimiz, parkımız yok ki, bu açık alan çevredeki tek yeşil arazi” sözleri, plansız şehirleşme, betonlaşma, bilgisizlik ve nükleer atık felaketi arasında sıkışmış halkın feryadıdır.
Üçüncü olarak Türkiye’deki katılımcı demokrasi noksanlığının, çevresel süreçlere halkın katılımın ne kadar kısıtlığı olduğunun ve halkın çevreyi ilgilendiren konularda ne kadar az bilgilendirildiğinin en açık göstergelerinden biridir. Zira defalarca meclis gündemine getirilen bir konu için “bölgedeki (temizlik) çalışma hangi kurumlar tarafından yürütülecektir?” sorusu bile 2023 Ocak ayında “İzmir’in Çernobil’i Temizlensin Komisyonu” tarafından sorulan sorular arasındadır.
Dördüncüsü ise belki de en acısı… Bölgeyi özel bir güvenlik firmasının çalışanları “koruyor”. Sahayı uzaktan ziyarete gittiğimde hiçbir ek koruma kıyafeti giymemiş, standart özel güvenlik eşortmanı ile her gün nükleer atık alanının yanında “durmak” için görevlendirilmiş özel güvenlik ekibini gördüm. Kendisini bekleyen korkunç tehlikeden habersiz, her gün atık alanını koruyor … Biliyorsunuz küresel kapitalizm artık güvenliği de özelleştiriyor. Güvenliği sağlamak birçok noktada devletin ve askeriyenin görevi olmaktan çıkmış durumda. Özel güvenlik firmalarının sayıları her geçen gün artıyor. Kimler çalışıyor peki bu firmalarda? Tabii ki fakirler! Ve işte küresel çevre adaletsizliğinin en acı yüzü. Dünyanın uzak bir köşesinde, muhtemelen Batı Avrupa’da (tam belli de değil), nükleer enerji ile ısınan, tüketen,zengin ve keyifli hayatların nükleer atık alanlarını, Türkiye’de, İzmir’de ve daha nice geri kalmış ülkelerde özel güvenlik firmalarında çalışan fakirler, aydan aya az buçuk gelir elde edebilmek için, özel güvenlik eşortmanlarıyla, pardon hayatlarıyla, koruyor.
Durum çok acil. Tek bir gün dahi kaybetmeden bu atıkların nereden geldiğinin bulunması, halka açıklanması ve masrafları bu atıkları gönderen firma ve bulunduğu ülke tarafından karşılanmak üzere alanda bilimsel yöntemlerle temizlik yapılması gerek. Aynı zamanda da öncelikle Gaziemir ve sonrasında da tüm İzmir’de zorunlu kanser taraması yapılmalı. Çevremizde ve ailelerimizde kanser vakalarını maalesef sürekli duyuyoruz. Kim bilir kaçımız bu nükleer atık kaçakçılığından etkilendik ve etkilenmeye devam ediyoruz…
“Duran atıklar” tam 16 yıldır bizi bize karşı protesto ediyor… Küresel adaletsizlikleri, kapitalizmi, yolsuzlukları, nükleer kaçakçılığı, insan hayatını hiçe saymayı, büyük ülkemizin acınası halini bize göstererek…
Dr. Defne Gönenç
Akademisyen, bağımsız araştırmacı
Kimdir?
Küresel çevre politikası ve kalkınmakta olan ülkelerin siyasi ekonomisi üzerine çalışan Defne Gönenç, 2010 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünden fakülte birincisi olarak mezun olmuştur. 2012’de burslu okuduğu Cambridge Üniversitesi Uluslararası İlişkiler’de yüksek lisans derecesini tamamlamıştır. 2018 yılında İsviçre’nin Cenevre kentindeki GraduateInstitute of International and Development Studies’de (IHEID) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında doktorasını bitirmiştir. Doktora sürecinde aynı kurumda asistan olarak, 2019-2022 arasında Yaşar Üniversitesi Akdeniz Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde araştırmacı ve okutman olarak çalışmıştır. Environmental Politics, Cambridge Review of International Studies ve Journal of Balkan and Near Eastern Politics gibi birçok uluslararası dergide akademik yayını ve de babasıyla birlikte yazdığı bir kitabı bulunan Gönenç, İngilizce ve Fransızca bilmekte, Yunanca öğrenmektedir.