Avrupa’nın önde gelen iklim ve çevre kuruluşlarından Avrupa Çevre Bürosu‘nun* yayın organı META kömür madenlerinin kültürel çeşitliliği yok etmesi üzerine bir makale yayınladı. Makale pek çok uluslararsı sivil toplum kuruluşunun dikkatini çekti, özellikle adil dönüşüm tartışmalarını yükseldiği bu günlerde farklı kuruluşlar makaleyi dikkate aldı.
Makale kömürün tarihi ve kültürel mirasa karşı yıkıcı etkilerini 4 örnek üzerinden değerlendiriyor, örneklerden ikisi Türkiye, biri Almanya, biri Sırbistan’dan. Türkiye’den Muğla ve Konya örnekleri makalede yer alıyor.
***
Roberta Arbinolo: “Arkeolojik sit alanlarını yutan kömür madenlerinden, dev kömür şirketinin bir katedrali yıkan buldozerine kadar fosil yakıtların en kirlisi kültürel mirasımıza karşı pusuda bekliyor ama daha her şeyi kaybetmedik.” diyor.
Korona krizi toplumların ne kadar kırılgan olduğunu göstermişken, tarihi mirasımızı koruyabilmek kuracağımız daha iyi geleceğin temellerini oluşturacak.
Birkaç hafta önce Sırbistan’daki Drmno köyünde madenciler yer altından bir sürpriz çıkardı. Kostolac açık maden ocağı sahasında muhtemelen Roma döneminden kalma 3 antik gemi belirdi.
Gemiler, kurumuş eski bir nehir yatağında metrelerce çamur ve çakıl altında kalmış, muhtemelen bu yüzden yüzyıllarca zarar görmemişler, ta ki madenin kazı makineleri ulaşıp en büyüğünü ciddi şekilde tahrip edene kadar.
Kömür madeni kültürel altın madenini tehdit ediyor
Kostolac madeni ve kömürlü termik santrali Viminacium Antik Roma şehrinin yanında konumlanmış. Viminacium, M.S. 4. yüzyılda tahmini 40 bin nüfusla bir eyalet başkentiydi, Pompeii’den daha büyük olan şehir Tuna’daki Roma savaş gemilerinin de üssüydü. Şimdi ise Sırbistan’ın en önemli arkeolojik sit alanlarından biri ve 1949’dan beri ulusal koruma altında.
Viminacium 2015 yılında dünya mirası olarak değerlendirilmek üzere UNESCO’nun geçici listesine eklenmişti. Ancak Drmno’daki madenin genişlemesi ve yeni bir santral ünitesi (Kostolac B3) inşa edilmesi sit alanının bütünlüğünü tehdit ediyor.
Orta ve Doğu Avrupa Banka İzleme Ağı (CEE Bankwatch Network) Enerji Koordinatörü Ioana Ciuta bölgedeki gelişmelerin sonuçlarının incelenmemesi hakkında uyarıda buunuyor: “Bölgedeki kömür operasyonları hızla gelişiyor, bu gelişimin etkilerinin ne olacağı hakkında kimsenin fikri yok.”
Kostolac B3 ünitesi için yapılan Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) sonuçları inşaatın arkeolojik sit alanlarına zarar vereceğini hatta yok edebileceğini ortaya koydu, bu nedenle kamu şirketi Sırbistan Elektrik Enerjisi Endüstrisi’ne ÇED raporunda işlemlerini kültürel mirastan sorumlu uzmanlarla işbirliği içinde yürütmesi önerisi yapıldı. Ancak maden genişletilmesi hiçbir etki değerlendirmesi yapılmadan başladı bile, bunu üzerine Sırbistan Ekoloji ve Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi (CEKOR), Enerji Topluluğu‘na şikayette bulundu.
Ciuta, META için yaptığı yorumda: “Viminacium’da her yıl çığır açan yeni arkeolojik bulgular rapor ediliyor, bu paha biçilemez bir kültürel sit alanı ve önemli bir turizm merkezi olmalı. Kömür madeni tarafından yutulmasına izin vermek suç olur.” dedi.
İstilacı Kazıcılar ve Tehliketli Gazlar
Boğazın öte yanında, Akdeniz medeniyetleri için önemli sembolik alanlar da kuşatma altında.
Türkiye’de bir şehir olan Muğla’da, 880 arkeolojik sit alanı Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri ve bunların linyit madenlerinin etki alanında. Linyit çıkarma sahasından en falza etkilenen tarihi bölgeler ise arkeolojik araştırmaların devam ettiği Stratonikeia ve Lagina. Stratonikeia antik kenti aynı zamanda UNESCO dünya mirası adayı, Lagina ise her yıl 100 bin pagan hacının yanında pek çok yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen bir tapınak.
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Kıdemli Politika Koordinatörü Elif Gündüzyeli, META için yaptığı yorumda: “Arkeolojik sit alanı içindeki kazı alanlarında kömür çıkarılmaya başlanırsa, sit alanları doğal ortamlarından kopacak ve bölgenin sosyal ve kültürel hafızası yok olacak.” dedi.
Muğla’nın arkeolojik hazinelerinin maruz kaldığı tek tehdit kömür çıkarılması sebebiyle bütünlüğün yok olması değil, CAN Europe’a göre 3 termik santralin bacalarından çıkan gazlar sadece insan sağlığına değil kültürel varlıklara da zarar verecek.
Türkiye’nin ortasında, Konya’nın 500km yakınıdaki arkeolojik sit alanlarının derecesi düşütüldü. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ilgın termik santrali için yapılması planlanan kömür madenlerine izin verebilmek için sit alanlarının derecesini düşürdü. Aktivist ve arkeologlar tarafından açılan dava sayesinde bakanlığın bu kararı mahkeme tarafından iptal edildi.
Ekoloji Kolektifi Derneği, bir yandan maden şirketine karşı kazanılan zaferi kutlarken, mahkeme kararına rağmen bölgede maden çıkarma için izin başvuruları devam ediyor ve kömür madenleri çevre etki değerlendirmelerinde yapılan düzenlemeden faydalanarak ön değerlendirme olmadan maden çıkarmak için fırsat kolluyor uyarısında bulundu.
Bir yandan da 1 Mayıs 2020’de Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı tarafından yayınlanan 2019-2023 stratejik planı, açıkca bürokrasiyi azaltarak maden izin ve lisansı verilme sürecinin hızlandırılması hedefini belirtiyordu. Planda iklim değişikliğinin adı geçmezken hedef kurulu yerli kömür kapasitesini 4GW’ye çıkarmak olarak açıklanıyor.
Kömürün Ötesinde Avrupa (EBC) kampanyacısı Duygu Kutluay META’ya verdiği görüşte: “Türkiye’nin fosil yakıtlardan adil bir geçişle çıkarak yüksek rüzgar ve güneş kapasitesine odaklanmak yerine enerji geleceğini fosil yakıtlara hapsetmesini görmek üzücü. Karar alıcıların yaklaşımı değişmezse önümüzdeki yıllarda da ülkenin kültürel mirası, zengin biyoçeşitliliği ve yurttaşlarının yaşam kalitesinin kömür madenciliği için hiçe sayıldığı örnekler görmeye devam edeceğiz.” dedi.
Yıkılan Şehirler ve Kiliseler
Kömür hırsının tek kurbanları arkeolojik sit alanları ve Antik Roma şehirleri değil. Almanya’da Garzweiler linyit madeni sahasının genişlemesi için köyler haritadan siliniyor. Geçen yıl ise, 200 yıl sonra ilk kez bir Alman kilisesi bilinçli olarak yıkılmış.
İklim krizini tetikleyen kirletici bir yakıtın çıkarılması için kutsal bir binanın yıkılmasının sembolik durumu Almanya’da ve başka yerlerde bir öfke dalgası yarattı. St Lambertus kilisesinin 130 yıllık romanesk binası, kömür madenlerinin bitmek bilmez genişlemesine eşlik eden kültürel ve toplumsal yıkımın bir simgesi haline geldi.
Kömürün Ötesinde Avrupa’ya göre, köyleri yıkma planı eğer Almanya iklim taahhütlerini yerine getirir ve yeşil bir geleceğe doğru adil dönüşüm planlarını uygularsa, bu köylerin altındaki kömür de çıkarılmayacağı için daha da saçma hale geliyor.
Yıkılan ST Lambertus Kilisesi’nin Papazı Werner Rombach’a göre acil bir enerji dönüşümü kiliseleri ve evleri, ‘Tanrı’nın yarattıklarını’ ve insanların yaşam alanlarını süpürülüp gitmekten korumak için ihtiyacımız olan mucize. Bu konuda çalışan kampanyacılar ise kömürden adil bir çıkış için mucize gerekmediğinin altını çiziyor. Gereken sadece toplumların ve miraslarının iyiliğini çağdışı bu yakıttın önünde tutacak ve daha iyi, daha dirençli bir gelecek için adım atacak politik irade.
Çeviri: Elif Cansu İlhan, CAN Europe Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Sorumlusu
*Avrupa Çevre Bürosu (European Envirionment Bureau), Avrupa’da yurttaşların dahil olabildiği en büyük çevre ağıdır. 30 milyon bireysel üye ve destekçinin yanında Avrupa’da 35 ülkeden 160 sivil toplum kuruluşunu da temsil eder. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik, döngüsel ekonomi, hava, su, toprak, kimyasal kirlilik gibi konuların yanı sıra sanayi, enerji, tarım, ürün tasarımı ve atık önleme politikaları üzerine de çalışır.