22 Kasım 2022
Şu sıralar kapitalizmin çok yönlü ve içe içe geçmiş krizlerini kapitalizmin doğrudan kendisine atıfta bulunmadan tanımlamak trend olmuş durumda. Durumun karmaşıklığını tanımlamak için; “çakışan aciliyetler” ve “çoklu kriz” gibi belirsiz ifadeler ortaya atılmış; ve bunlar, kasıtlı veya değil, asıl suçluyu, isim verecek olursak kapitalist ilişkilerin tamamını gizlemeye yarıyor. Bu kısa yazı; bahsi geçen kaçamak pratiklerin içeriğini, işlevini ve sınırlarını somut örneklerle tartışmaktadır.
Riskler Salatası
Adam Tooze “çoklu krizin sadece birden çok krizle karşılaşılan bir durum olmadığını”, bundan daha ziyade “bütünün, parçaların toplamından daha tehlikeli olduğu” bir durum olduğunu yazar (Tooze 2022a). Tooze, daha ilk bakışta, dikkat çeken yedi radikal zorluk sayabilmiştir: kovid, enflasyon, ekonomik durgunluk, açlık krizi, iklim krizi, nükleer silahlanma ve “Trumpçı” Cumhuriyet Partisi’nin yeniden iktidara gelmesi.
Harvard’ın uzun dönem rektörlüğünü yapmış olan Larry Summers, çoklu kriz terimini mevcut birçok açıyı içerme kapasitesi sebebiyle yerinde bulmakta ve eklemektedir: “Dünya ekonomisi için benzer ve hatta daha ağır anların olduğunu hatırlayabiliyorum, ama şimdiki kadar fazla ayrıksı ve kesişen cereyanların olduğu bir zamanı hatırlayamıyorum” (Summers 2022). Hiç kuşkunuz olmasın ki bu onay, ömür boyu statükonun sözcülüğünü yapan, işçi sınıfının ve ezilenlerin düşmanı, zamanında Dünya Bankası’nın baş ekonomisti olarak “zehirli atıkların düşük gelirli ülkelere gönderilmesinin arkasındaki ekonomik mantığın kusursuz olduğunu” açık sözlülükle savunan birinden geliyor.
Tooze’a göre, 1970’lerde, kişinin politik konumuna bağlı olarak, çok fazla veya çok az büyüme ya da geç kapitalizmin mevcut problemlerin ana kaynağı olarak gösterilebilirdi. İçinde bulunduğumuz anı farklı kılan ise “tek bir sebebe işaret etmenin artık inandırıcı görünmemesi”dir (Tooze 2022b). Bu sebeple de üst anlatıların kullanımından ya da bu doğrultuda kapitalist üretim tarzını karşı karşıya olduğumuz köklü zorlukların temel sebebi olarak tasarlamaktan kaçınılması gerektiğini açıkça belirtmektedir.
Benzer bir mefhum ise “çakışan aciliyetler”dir. Bu terim de CNN veya Birleşmiş Milletler gibi ana akım yayın organları ve kurumlar tarafından kullanılmakta ve eleştirel düşünürlerce de benimsenmektedir. Örneğin; çeşitli ortak yazarlarıyla birlikte Isabella Weber, popüler ve akademik metinlerde bu terimi kullanmakta ve kavramı şu şekilde savunmaktadır: “Çakışan aciliyetlerin olduğu bir zamanda yaşıyoruz: pandemi sona ermedi, iklim krizi bir gerçeklik ve jeopolitik istikrar dibe vurdu” (Weber 2022).
Weber, Almanya’da doğalgaza tavan fiyat getirilmesinin mimarlarından biri ve arz darboğazlarına yanıt vermek için genişletilmiş devlet müdahalesi için kapasite oluşturulması, temel sektörlerin izlenerek ihtiyaç duyulduğunda hedeflenmiş müdahaleler gibi ek araç ve kurumların savunucusudur. Weber bunları tek seferlik geçici bir politik müdahale olarak değerlendirmek yerine, “bu yaklaşımı genele yaymamız ve hedef durumlarda ve aciliyet bağlamında denge oluşturabilmek için hazırlıklı olmamız gerekiyor. Tüm ekonominin işleyebilmesi için önemli olan sektörlerdeki şoklara karşı harekete geçebilmek için, ekonomik felakete karşı hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bunlar, bugünkü çakışan aciliyetler döneminde ihtiyaç duyduğumuz istikrar önlemleridir” (Weber, Gerbaudo 2022’de).
Weber, daha geniş akademik çalışmaları piyasa mekanizmasının sınırlarını daha sistematik bir perspektiften vurgulasa da, kapitalizmin, söz konusu “çakışan aciliyetler” veya “çoklu kriz”in tüm yönlerini koşullandıran temel bir güç olduğunu açıkça kabul etme konusunda açıkça isteksizdir. Analiz ve çıkarımlar görüngüler düzeyine hapsedilmekte ve böylece bunlara sebep olan çelişkiler ağının kavranmasını engeller hale getirilmektedir. Bu çelişkiler veya aciliyetlerin kaynağının, fark edildikleri ve tartışıldıkları siyasi zeminin dışındaki bir şoka (Rusya-Ukrayna Savaşı, iklim istikrarının bozulması, mevcut ve gelecekteki olası pandemiler) ya da duruma havale edilmektedir. Hikaye bir kez bu şekilde depolitize edilip ve nötrleştirildiğinde, kapitalizm, en iyi olasılıkta dahi sorunsallaştırmaya değmeyecek, arka plandaki belli belirsiz gölgeli bir figür olarak görünür. Özellikle de çanlar durmaksızın çalarken, peşi sıra birbirini izleyen krizleri haber verirken.
Islah Etmek mi Yenisiyle Değiştirmek mi?
Kapitalizme açıkça meydan okumadaki bu isteksizlik, kasıtlı olsun veya olmasın, önde gelen savunucularından şu sıralar özellikle ilgi gösterilen Ha-Joon Chang (2002) ve Mariana Mazzucato (2018; 2021) gibilerinin savunduğu, tutarlı bir sanayi politikası fikrinin geri dönüşünde de görülebilir. Sanayi politikası, uzun dönemli durgunluktan yeşil geçişe doğru uzanan bir çıkış yolu olarak lanse edilmektedir. Yapısal bağımlılık ilişkileri, küresel iş bölümü göz ardı edilerek, çeper ekonomilere “gelişebilmeleri” için sanayileşme reçeteleri verilmektedir (Pradella 2014). Aslında, sermaye birikiminin yapı taşı olan sömürünün rolü ve sermaye birikiminin kendiliğinden eşitsiz niteliği sumen altı edilmektedir. Benzer şekilde, ekonomik büyümenin hedef odaklı yeniden biçimlendirilmesi öyküsü, bir ulusun veya bölgenin farklı çıkar gruplarının ve toplumsal sınıflarının, bunların çıkarlarını koordine eden ve kapsayıcı bir kapitalizm geliştiren bir devletin arkasında birleşebileceği illüzyonunu yaratmaktadır.
Bu bağlamda kriz kavramına, küresel ekonomik sistemin semptomları/sonuçları üzerine inşa edilen bir söylem oluşturmak için bir araç olarak başvuruluyor. Örneğin, Times’e göre “dünyanın en korkutucu ekonomisti Mazzucato” (Rumbelow 2017), “kapitalizmin en azından üç büyük krizle karşı karşıya olduğunu” –pandemi kaynaklı sağlık krizi, finansal istikrarsızlık ve iklim krizi- ileri sürüyor (Mazzucato 2020a). Bunlar kapitalimizmin krizleri olarak düşünülmemekte, bizim kapitalizmi nasıl eylediğimizle ilişkilendirilmektedir (Mazzucato 2020b).
“Kapitalizm eylemenin birbirinden farklı birçok yolu var. Örneğin, paydaş değerini (shareholder value) maksimize eden bir tür var. Bir de ‘ilgili taraflar değeri’ (stakeholder value) perspektifi var ki bu kamu ve özel sektörün nasıl bir araya geleceğini temelden etkiler ” şeklinde devam eder (Mazzucato, in Nelson 2019). Bu ikinci ortaklık modeli; hükümetlerin yenilik öncülüğünde büyümenin hızını ve yönünü tespit etmesini sağlar ki bu da özel kâra karşılık kamu yararının öncelenmesini öngörür. Mazzucato’ya göre, kapitalizmi sorunsallaştırmak ve sosyalizm alternatifini gündeme getirmek dikkat dağıtır ve “şirketlere hâlihazırda yaptıkları şeylerden farklı şeyler yaptırmaz” (age.)
Ancak bu görüş, kapitalizmin birincil olarak kullanım değeri ve dirlik hakkında değil, kâr ve birikim odaklı olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Birikime geçici olarak ket vurulabilir, yeniden yönlendirilebilir, sınırlandırılabilir. Ancak birikimin dayattığı dinamikler ve kapitalizmin temelleri, herhangi bir hedef odaklı ortaklık aracıyla ortadan kaldırılamaz.
Burada unutulan önemli bir diğer nokta ise son birkaç on yıldaki sosyal hizmetlerdeki kesinti, reel ücret artışının üretkenlik artışından ayrıştırılması, meta üretiminin ve birikim alanlarının agresif bir şekilde genişletilmesine yönelik benzer müdahaleler tam da 1970’lerde emperyal merkezlerdeki kârlılık krizine sermayenin verdiği tepkinin sonuçları olduğudur. Bu kriz, sermayeyi ehlileştirme ve büyüyen sosyalizm “tehdidi”ne karşı bir sınıf uzlaşması yaratma çabalarından kaynaklanmıştır. Dolayısıyla bugün, kendini ana akımın dışında konumlandıran akademisyen ve düşünürlerin, kapitalist sistemin itici gücü ve düzenleyici ilkelerine meydan okumaksızın, bir başka “altın çağ” romantizmine nasıl bağlı kalabildiklerini anlamak zordur.
Kapitalizmi Ne Yapalım?
Yukarıda tartışılan ‘krizleri’ incelemeye yönelik kavramsal çerçevelerin ortak özelliği, kapitalizmi ‘yeniden biçimlendirmek’ veya küresel ekonomiyi çoğalan kriz dinamikleri karşısında ‘istikrara kavuşturmaktır’. Bu çerçeveler, sistemik sonuçları şekillendiren yapısal güçleri sorgulamak yerine, ekolojik yıkımın, jeopolitik gerilimlerin ve savaşların, arz darboğazının, enflasyonun veya tartışılan diğer olguların, kapitalizmin kurucu birikim zorunluluğundan değil, politika hatalarından, açgözlü ve güçlü şirketlerden, kötü niyetlerden veya tarihsel bilgi eksikliğinden kaynaklandığını öne sürmektedir.
Ekolojik yıkım, militarizasyon, süregelen pandemiye verilen yetersiz ve adaletsiz cevaplar, açıktan ırkçı ve göçmen karşıtı politikaların yükselişi gibi sorunlar birbirinden bağımsızmış gibi görünse de, kendine özgü mülkiyet, üretim ve mübadele ilişkilerine sahip, yapısal zorunluluklar ve sınırlar içeren, sömürü ve baskı dinamikleri doğuran, ve bunların çatışmalı öznellikleri ile evrilen kapitalist bütünün ayrılmaz parçalarıdır.
Örneğin, birçok düşünür için en endişe verici olgu gibi görünen ekolojik çöküşü ele alalım. Sermayeyi, üretim araçlarının sahipleri ile ücret karşılığı çalışan işçiler arasındaki bir toplumsal ilişkiler bütünü olarak kavramadan ve bu ilişkinin tek ve öncelikli hedefi olarak değerin genişlemesini görmeden, ne kapitalist büyümenin sömürücü niteliği ne de kapitalist rekabet bağlamında maliyet verimliliğinin zorunluluğu yapısal olgular olarak anlaşılabilir. Maliyetlerin sistematik olarak üçüncü taraflara yıkılması (Kapp 1971), meta sınırlarının ‘ucuz doğa’yı mümkün kılacak şekilde sürekli yeniden çizilmesi bağlamında insan dışı doğaların acımasızca yağmalanması (Moore 2015) ve ekolojik çöküşün kamuoyu tarafından giderek daha fazla fark edilmesine rağmen yavaşlatılması için kayda değer hiçbir ilerleme kaydedilememesi, bu durumda bir tesadüf veya tekil politika yanlışlarının bir sonucu olarak görünecektir.
Burada söz konusu olan, her türlü somut tartışmayı gereksiz kılacak şekilde tüm meseleyi soyut bir kapitalizm kavramına indirgemek değildir. Tam tersine, somut görünümler ancak iç bağlantıları – sadece birbirleriyle değil, aynı zamanda parçalarının toplamından daha büyük olduğu inkar edilemez olan kapitalist ilişkilerin bütünüyle de – dikkatle incelenerek anlamlandırılabilir.
Gerçekten de, eşi benzeri görülmemiş ölçekte ve karmaşıklıkta zorluklarla karşı karşıyayız. Gerçekten de bu sorunlar radikal yanıtlar ve kırılmaları gerekli kılıyor. Ancak bunu yapabilmek için öncelikle faili adıyla anma cüretini gösterebilmeliyiz. Ve belki de söz konusu iç içe geçmiş krizlerin tarihleri ışığında tarafımızı daha dikkatli seçmeliyiz. On yıllardır süren ekokırıma, emperyalist saldırganlığa ve savaş kışkırtıcılığına, içeride ve dışarıda emekçi sınıfların yoksullaştırılmasına ve ‘yeryüzünün lanetlileri’ne yönelik baskılara suç ortaklığı yapan hükümetler ve kurumlarla mı yürüyeceğiz, yoksa sermayenin egemenliğinin yıkıldığı bir gelecek için mücadele etmek üzere emekçi sınıflar ve ezilenler arasında ve onlarla birlikte mi örgütleneceğiz?
Kaynakça
Chang, Ha-Joon. 2002. Kicking Away the Ladder. Economic Strategy in Historical Perspective. London:Anhtem.
Gerbaudo, Paulo. 2022. “In World of Overlapping Emergencies We Need New Forms of Price Stabilization.” https://agendapublica.elpais.com/noticia/18172/world-of-overlapping-emergencies-we-need-new-forms-of-price-stabilization
Kapp, K. William. 1971. The Social Costs of Private Enterprise. New York: Schocken Books.
Mazuzcato, Mariana. 2021. Mission Economy: A Moonshot Guide to Changing Capitalism. London: Penguin.
Mazzucato, Mariana. 2020a. “Capitalism’s Triple Crisis.” https://www.project-syndicate.org/commentary/covid19-crises-of-capitalism-new-state-role-by-mariana-mazzucato-2020-03?barrier=accesspaylog
Mazzucato, Mariana. 2020b. “The Covid-19 Crisis Is a Chance to Do Capitalism Differently.” https://www.theguardian.com/commentisfree/2020/mar/18/the-covid-19-crisis-is-a-chance-to-do-capitalism-differently
Mazzucato, Mariana. 2018. The Value of Everything: Making and Taking in the Global Economy. London: Penguin.
Moore, Jason W. 2015. Capitalism in the Web of Life: Ecology and the Accumulation of Capital. London: Verson
Nelson, Eshe. 2019. “One of the World’s Most Influential Economists is on a Mission to Save Capitalism from Itself.” https://qz.com/1669346/mariana-mazzucatos-plan-to-use-governments-to-save-capitalism-from-itself
Pradella, Lucia. 2014. “New Developmentalism and the Origins of Methodological Nationalism.” In Competition and Change 18 (2): 180-193. https://journals.sagepub.com/doi/epub/10.1179/1024529414Z.00000000055
Rumbelow, Helen. 2017. “Don’t Mess with Mariana, the World’s Scariest Economist.” https://www.thetimes.co.uk/article/dont-mess-with-mariana-mazzucato-the-worlds-scariest-economist-7xs6qlxpx
Tooze, Adam. 2022a. “Defining Polycrisis – From Crisis Pictures to the Crisis Matrix.” https://adamtooze.com/2022/06/24/chartbook-130-defining-polycrisis-from-crisis-pictures-to-the-crisis-matrix/
Tooze, Adam. 2022b. “Welcome to the World of the Polycrisis.” https://www.ft.com/content/498398e7-11b1-494b-9cd3-6d669dc3de33
Weber, Isabella M. 2022. “Isabella M. Weber Says More …” https://www.project-syndicate.org/onpoint/an-interview-with-isabella-weber-inflation-price-controls-deglobalization-china-2022-09
Güney Işıkara, New York Üniversitesi’nde öğretim üyesidir.
İlk olarak İngilizce yayınlanan bu yazının kaynağı için tıklayın.