Doğal varlıklar üzerinde egemenlik kurmanın meşruiyeti, kapitalist ekonomi kurallarının hakim olduğu toplumlarda özel mülkiyet hakkı biçiminde tezahür ediyor. Kapitalizme gelene kadar, “yabanıllık döneminde mülkiyet ya da verasete ilişkin ilk kural, soy üyeleri arasında paylaşım, barbarlığın aşağı döneminde mülkiyet, barbarlığın üst döneminde mülkiyet, kölelik, Grek kabilelerinde topraktan yararlanma hakkı, çocukların vâris olabilmesi esasının ortaya çıkışı, İbrani kabileleri veraset kuralı, mülkiyetin soyda kalması, kadın vârisler, Roma’da veraset, aristokrasinin ortaya çıkışı” kronolojisiyle insanlık tarihinin farklı dönemlerinde toprak hakimiyetinin izlerini sürmekteyiz. Toplumun aslında bahse konu olan soy çizgisine katılma süreci kapitalizmin tarih sahnesine çıkışıyla ve sonra da sanayileşmeyle birlikte adım adım ortadan kalkmıştır. Egemen sınıfların mülksüzleştirme hamlesiyle kırda bir emek ilkesi olarak “toprak ekenindir” ilkesi korunmamıştır. Kentten kıra iktidarlar, mülkiyeti egemen sınıfların çıkarı doğrultusunda oluşturulmuş bir yasallık içinde tanımlamışlardır. “Kamu”yu ilgilendiren meselelerde emeği sömürülen insanların değil, diğer anlamıyla kamunun temsil ettiği mülk sahibi sınıfın sözü geçer.
Kan bağına dayanan toplumsal örgütlenme aşamasından, toprak mülkiyetine dayanan toplumsal düzene ekonomik çıkar ilişkilerinin hukuki sığınaklar ardında gizlenmesinde esasen doğaya egemenlik kurulmasının ne anlama geldiğini görüyoruz. Kabaca bu sürecin “ağalık düzeninden şekil değiştirerek kamulaştırma formuna, ardından ise kamulaştırmanın yasal gasp biçimi olan acele kamulaştırmaya dönüşmesi’’ni takip edebiliyoruz. Kapitalist hukuk düzeni, kapitalist mülk sahibine taşınır ya da taşınmazlar üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkisi veriyor, peki doğaya ait olanı kim kimden, hangi şartlarda alıyor?
Doğanın üzerinde kurulan mülkiyet, kamulaştırma ile kanunların verdiği yetkiye dayandırılarak müdahale tahsis edilmesine dayanmaktadır. “Mülkiyet hakkı ancak ve ancak kamu yararı gerekçesiyle kanunla sınırlanabilir.” “Kamulaştırma işleminin” ve “kamu yararı” kararının kullanılarak ÇED raporlarında teknik ve bilime aykırılığın aklandığına tanık olunmaktadır. 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulamasında yurt savunması için acele kamulaştırma yapılabilir. Bakanlar Kurulu tarafından acele olduğuna karar verilen hallerde acele kamulaştırma yapılabilir. “Savaş, seferberlik, olağanüstü durumların var olması halinde durumun gerçekten acil olup olmadığı tartışmaya mahal vermemektedir.”
Türkiye çok uzun bir dönemden bu yana olağanüstü durumları sıkça yaşamaktadır. Bu hallerden birinin varlığı acele kamulaştırma yapmak için birer ön koşul idi. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 97 gün süren “abluka” sonrası 16; Yenişehir ilçesinde 2 mahalle olmak üzere toplamda 18 mahalle için acele kamulaştırma istendi. UNESCO Uluslararası Kültür Mirası Listesi’nde de yer alan ilçenin yüzde 70’ine tekabül eden 6 bin 300 parselin kamulaştırılması talep edildi.
Diyarbakır’daki önemli kültür varlıklarının bulunduğu Suriçi, Bakanlar Kurulu tarafından acele kamulaştırma kararı alınarak afet alanı ilan edilmişti. Acele kamulaştırma kararı kapsamında kalan çok sayıda tescilli kültür varlığı yapı yıkılmıştı. Mimarlar Odası’na ait Dengbej Evi yıkılan bu koruma altındaki yapılardan biriydi. Bu sebeple Mimarlar Odası, hem kendisine ait bu yapı hem de diğer yapılarla ilgili alınan acele kamulaştırma ve riskli alan kararları için yargı yoluna başvurdu.
DİDDK tetkik hakimi, korunması gerekli kültür varlığı olan taşınmazların 2942 sayılı kanunun 27. maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi mümkün olmadığından, dava konusu taşınmazın acele kamulaştırılmasına yönelik Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı; bu nedenle temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulmasına karar verdi. Mahkeme açıkladığı gerekçelerle Danıştay 6. Dairesi’nin ret kararında hukuka uyarlık bulunmadığını belirterek söz konusu kararını bozdu. Bakanlar Kurulu kararının Diyarbakır ili, Sur ilçesi, Ziya Gökalp Mahallesi, 415 ada, 15 parsel sayılı dava konusu taşınmaza yönelik kısmında hukuka uyarlık görülmediğinden açıklamasını gerçekleştirdi. Riskli alan ilan edilen Suriçi’nde 147 anıtsal 448 sivil mimarlık örneği yapı bulunuyordu. Acele kamulaştırma kararı, diğer tescilli taşınmaz kültür varlıkları için emsal olacaktır.
İzmir’in arseniksiz tek su havzası olan Efemçukuru’nda kenti doğrudan etkileyecek ve yaşamsal öneme sahip bölgede yaklaşık 10 yıldan bu yana altın ve gümüş madeni işleten yabancı iştirakli şirket, kapasite artırımına gitmek istedi. Maden işletmesine yönelik yıllardır süren tartışmalarda ve davalarda yapılan çalışmalar sonucunda “yörenin kayaç yapısı ve işletmede yapılacak zenginleştirme işlemi sonucunda maden işletmesinin ağır metal kirliliği yaratacağı, böylece bölgenin yer altı ve yer üstü su kaynaklarını kirleteceği, yörenin bitki ve orman örtüsünün zarar göreceği, bölgede uygulanan ekolojik tarımı sona erdireceği, kısaca ekolojik ve toplumsal yıkıma yol açacağı”na dair bilirkişi raporları yazıldı.
Gold Corporation’ın Türkiye uzantısı olan Tüprag Metal Madencilik Şirketi tarafından işletilen Efemçukuru Altın Madeni 250 metre derinliğe kadar inerek 2,5 milyon ton cevher işleme planlarken işletme süresini 17 yıla çıkarmış; 500 metre derinliğe kadar inen ve toplam da 8,5 ton cevher işletmeyi de öngören yeni bir proje hazırlamıştı. Projeyle birlikte mevcut koşullarda oluşacak 2,2 milyon ton kuru atık 7,6 milyon tona çıkacak ve 14,57 hektar alana depolanacak, 600 bin ton olan pasa 3,2 milyon tona çıkacak ve 13,76 hektar alana depolanacaktı.
Ekolojik tarımı, alfons tipi üzümleri ve orman örtüsüyle kentin akciğeri ve tarım cenneti olan bu köy için Bakanlık, şirketin kapasite arttırma projesine ilişkin 31 Aralık 2012 tarihinde ÇED olumlu kararı vermişti. Karar sonrası EGEÇEP, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, İzmir Tabip Odası, Ahmet Karaçam ve Arif Ali Cangı karara karşı birlikte dava açtılar. Tüm İzmirlilerin ve ekoloji örgütlerinin davası haline getirilen yargılama mahallinde keşif yapılmış, toprak, su ve atık örneklerinden tahliller yapılmış, düzenlenen bilirkişi heyeti raporu sonunda dava sonuçlanmıştır. Mahkeme kararıyla, bilim insanlarının yıllardır uyardıkları gibi Efemçukuru yöresinde ağır metal kirliliğinin başladığı kanıtlanmıştır.
Diyarbakır Suriçi ve İzmir Efemçukuru acil kamulaştırma süreçlerinde gördüğümüz üzere ülkenin her bir köşesinde eş zamanlı bir saldırıya maruz kalan yaşam alanımız doğa için ekolojik krizin geldiği noktada bugün harekete geçilmezse geriye yaşanılabilir özelliklerini yitirmiş ölü bir doğa kalacak. Çok geç olmadan sistemi, değiştirip doğamızı kurtaralım!
Doğayla bağınızı kaybederseniz, insanlıkla da bağınızı kaybedersiniz. Doğayla hiçbir ilişkiniz yoksa, zamanla katile dönüşürsünüz. (Krishnamurti’nin Günlüğü’nden, 4 Nisan 1975)
Referanslar
Lewis H. M., Eski Toplum I- II , 1993, Ünsal Oksay, Payel Yayınları 80 Bilim Kitapları 23
http://www.cmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=92709&tipi=68&sube=3
http://www.spo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=7300&tipi=3&sube=11