Kireç taşları, yarı mermerleşmiş ve mermer tabakalı yapıda oldukları gibi bazı tektonik hareketler, magma yükselmeleri veya tabakaların kırılmasıyla bulunur. Bahsi geçen tabakalı veya kırılmış içyapı, yağış sularının sızmasıyla kalsiyum karbonatı (CaCO3) eritir. Uzun yıllar süren erime sonucunda kireç taşları kayaların içinde su yolları ve mağaraların oluşmasıyla nihayetlenir. Çatlak/mağara sistemi yağış sularını kaynaklara, düdenlere, yeraltı sularına taşır. Taş ocağı işletmelerinde yapılan patlatmalar ise çatlak/mağara sistemini bozarak çökmelerle su yollarının değişmesine ve suyun derinlere geçmesine neden olur. Taş ocakları planlandıkları alanda habitatı yok edecek derecede olumsuz etkide bulunurlar. Habitatın parçalanması, biyolojik çeşitliliğe yönelik en büyük tehdit ve türlerin yok olmasının birincil nedenidir. Taş ocağı genel iş akışına bakıldığında habitatlar doğrudan kazı ile kaldırılmasa bile bazı habitatların kuruması veya bazılarının sular altında kalması söz konusudur. Canlılar yer altı suyu veya yüzey suyundaki değişiklikler gibi çevresel etkilerden dolaylı olarak etkilenebilir ve zarar görebilir.
Etkilerden bir diğeri olan gürültü kirliliği çalışan sağlığını doğrudan etkilerken bazı canlı türlerinin üremelerinde de başarısızlığa neden olur. Yapılan faaliyetler önemli miktarda atık üretimini içerir. Kum ve çakıl ocakları atıkları, kil ve silt gibi atıklar üretir. Malzemeler boşaltılır, toprak erozyona uğrar ve arazi bozulur, doğal nehir akışı yön değiştirir. Bunun yanı sıra, taş ocağı sahalarının yönetimi büyük problemler içerir. Kötü madencilik planı ve ekolojik kaygıların eksikliği, uzun vadeli sosyal ve çevresel etkileriyle toplumsal yaşamda sorunlara yol açar. Taş ocakçılığı faaliyetlerindeki artış ile sağlık ve güvenliğe yönelik tehditler, çiftçiliğin engellenmesi, hayvanların serbest dolaşımını engelleme, toplulukların yerinden edilmesi, tarımsal verimde azalma, kültürel alanların zarar görmesi gibi toplumsal sorunlar da açığa çıkar. Ocak sahalarına yakın olan yerleşim alanlarındaki bölge halkı nakliye ve işleme sırasında evlerinin içinde ve civarında biriken tozdan dolayı hem sağlık açısından hem de temizlik masrafları ile maddi açıdan derinden etkilenir.
Ormanlara düşen yağışın toprağa ulaşan bölümü yüzeysel akışa dönüşemeden ölü örtü ve toprağa sızar. Ormanda yaprak dökümü ile oluşan ölü örtü, ölü örtünün ayrışması ile oluşan humus ve diğer kolloid organik maddeler, toprağın gözenek hacminin ve gözenek çaplarının artmasına neden olur. Su, gözeneklerden hızla sızıp, derinlere iner. Topraktan anakaya çatlak sistemine geçen su, kaynakları ve yeraltı suyunu besler. Taş ocağı yarmaları, kaya-çatlak sistemini kestiği için, yeraltı suyuna sızan suyun açığa çıkıp, buharlaşmasına ve kaybına veya çatlak sistemindeki akış yönünün değişmesine sebep olur. Taş ocağı yarmaları toprağın suyunun da buharlaşmasına sebep olur. Yarma kenarında veya yakınında bulunan ağaçlarda verim kaybı, kurumalar görülür.
Toz emisyonu ve hava kirliliği
Patlatmada gevşetilmiş kayanın makine ile kazılması, kaldırılması, yığılması aşamalarında, kırma/eleme işlemlerinde, işlenmiş materyalin yığılması, kamyonlara yüklenmesi ve üzeri kapalı olmayan kamyonlarla sevkiyat yapılması ve tesis içi yollarda ıslatma yapılmaması yüksek oranda toz açığa çıkarır. Kurak bölgelerdeki taş ocaklarında toz kalkmasını önlemek için materyali ıslatmak gerekir ama kurak alanda su yetersizdir. Islatma suyu da hızla buharlaşır. Tozu önlemek veya bastırmak için torba filtreler ve ıslatma yöntemleri ya hiç kullanılmaz ya da kullanılsa da alanın şartlarından dolayı sürekli kontrol edilmesi gerektiği halde kontrol edilmez, tıkanan filtreler çoğu kez değiştirilmeden çalıştırılmaya devam eder.
Taş çıkarma esnasında oluşan toz emisyonları hem çalışan işçi hem de bölgede yaşayan insanlar için toksikolojik etkilere sahiptir. Farklı toz türlerine maruz kalmanın neden olduğu sağlık etkileri kanser, tahriş ve astım gibi alerjik reaksiyonların görülmesiyle sonuçlanır. Partikül çapı 10 µm’nin altındaki küçük parçacıklar (PM10), akciğerlere ve kan dolaşımına etki ederek sağlık problemi oluşturur. Saha koşulları, kaya özellikleri, nem, ortamın hava kalitesi, hava akımları ve hakim rüzgarlar, operasyonun boyutu, yerleşim bölgesine yakınlık ve yakındaki diğer toz kaynakları agreganın çıkarılması sırasında oluşan tozun etkisini arttırır. Toz konsantrasyonları, birikme oranları ve potansiyel etkiler kaynaktan uzaklaştıkça azalma eğilimi gösterir, dolayısıyla toz kontrol planındaki öncelik yerleşim alanlarına, tarımsal alanlara ve canlıların yoğun olduğu yerlere uzakta yapılmasıdır.
Kuru teknikler arasında hava akımı atmosfere salınmadan önce tozu temizleyen konveyörler, vakum sistemleri ve torba yuvaları üzerindeki kapaklar bulunur. Islak bastırma sistemleri, tesis genelinde toz üreten yerlerde bulunan basınçlı su (veya yüzey aktif madde ile muamele edilmiş su) spreylerinden oluşur. Patlatmadan kaynaklanan kaçak toz, patlamaların uygun şekilde tasarlanması ve uygulanmasıyla kontrol edilebilir. Kaçak emisyonların kontrol edilmesi iyi bakım uygulamaları gerektirmektedir fakat Türkiye’de bahsi geçen bakım uygulamalarına dikkat edilmemektedir. Toz kanallara ve daha küçük açıklıklara girebilir ve mağaralara taşınabilir dolayısıyla karst biyotasını olumsuz etkileyebilir. Habitat ve biyotalarda yaşam için belirleyici bir faktör ışık eksikliğidir. Tozdan dolayı ışığın geçirgenliği etkilenir. Toz, kontrol edilmezse kuru havalarda çevreye yayılabilir, fırtınalar sırasında toprağa sızabilir ve bitki örtüsü, fauna için zararlı koşullar yaratabilir.
Yüzeysel ve yeraltı suyu kalitesindeki etkiler
Cevher yataklarından gelen yeraltı suyu drenajı, doğal kirleticiler olarak işlev görür. Kirletici kaynakların insan yapımı olması gerekmez; doğal kirlilik kaynakları da vardır ama bu koşulları oluşturmada da yine etkili olabilecek dış etkenler söz konusudur. Karst sistemlerinin çok düşük oranda kendi kendini temizleme yetenekleri vardır; bu da karstik suyu kirliliğe karşı çok hassas hale getirir. Patojenler de dahil olmak üzere kirlenmiş materyallerin, yüksek akış hızları nedeniyle filtrelenmeden uzun mesafeler taşınır. Genel olarak karst, doğal olarak su kalitesini düşürebilen büyük miktarda organik madde ve bakteri içeren alanlarda meydana gelir. Erozyon sonucu özellikle kil kalıntısının yıkanması bulanıklığın artmasına neden olur. Taş ocakçılığı, yeniden doldurma rotasını önemli ölçüde değiştirebilir ve su kalitesi düşebilir.
Genellikle taş ocakçılığının ilk etkisi, üstteki bitki örtüsünü ve toprağı ortadan kaldırmak olduğundan ılıman bölgelerde bitki örtüsünün ve toprağın kaldırılması evapotranspirasyonu (buhar dönüşümü) azaltır ve etkili yağış miktarını artırır. Akıntı ve çökelmeyi kontrol etmek için önlemler alınmadıkça, yeraltı suyunun da bozulması muhtemeldir. Bazı karstik alanlarda, kayayı örten toprak normalde bir filtreleme ve su arıtma bölgesidir. Agrega madenciliğinde, hedef kireçtaşı doymamışsa, alttaki akifer için koruyucu bir örtü görevi görebilir. Koruyucu toprak örtüsü veya doymamış kaya kaldırılırsa, madencilik tarafından oluşturulan delik yüzey suyunu yer altı suyu sistemine aktarabilir. Yüzey suyu kirlenirse yer altı suyu hızla kirlenir. Taş ocaklarından gelen büyük miktarlarda silt ve diğer atıklar (artık, yakıt, yağ) kireçtaşı alanının sınırları içinde ve çok ötesinde nehirleri ve yer altı su kütlelerini kirletir. Patlatma yeraltı suyu akışını değiştirebilir ve bu da sonuçta yüzey suyu akışını değiştirir. Taş ocağı suyunun yakındaki derelere boşaltılması taşkınları sıklaştırır.
Genel olarak, doymamış bölgede yapılan taş ocağı işletmeciliği artan yüzey akışı, düşük su kalitesi, akiferden suyun yeniden yönlendirilmesi ve yeraltı suyu depolamasında bölgesel azalma gibi görece yerel etkilere yol açar. Su tablasındaki dramatik düşüş raporlarının çoğu, belirli sebeplerle madenlere atıfta bulunmaktadır. Taş ocağı işletmesi de bir serbest akış ile (doymuş bölgedeki bir kanal) kesişirse, bu kanalın su taşıma işlevi ciddi şekilde etkilenecektir. Kesişen akışlar olmasa bile, taş ocağının neden olduğu susuzluk dağınık akış bölgelerinde sızıntıya neden olarak bir kanalın işlevini etkileyebilir. Kanalın yolu genellikle dalga şekline sahiptir. Su tablası, en azından dalgaların tepelerinin artık su içermediği bir yere indirilirse su, dalgaların çukurlarında hapsolur ve kanallar artık su iletemez. Bir taş ocağı su tablasıyla kesişirse, yeraltı suyu genellikle kayadan taş ocağına akar. Taş ocağı bir su akışını engelliyorsa su, taş ocağına da hızla akabilir.
Gürültü kirliliği
Ortam gürültüsü genellikle bir ses birikimidir ve tanımlanabilir tek bir kaynağa sahip değildir. Agreganın çıkarılmasından kaynaklanan birincil gürültü kaynağı, hafriyat ekipmanı, işleme ekipmanı ve patlatmadır. Bu da çalışanların sağlığı ve bölgeye yakın canlıları etkileyecek ölçüdedir. Taş ocağı madenciliğine eşlik eden kamyon trafiği de önemli bir gürültü kaynağıdır. Gürültünün etkileri büyük ölçüde ses kaynağına, topoğrafyaya, arazi kullanımına, çevredeki alanın zemin örtüsüne ve iklim koşullarına bağlıdır. Vuruş, ritim, gürültünün yüksekliği ve gürültü kaynağına olan uzaklık, gürültünün alıcıya olan etkisini değiştirir. Topoğrafik engeller veya bitki örtüsüyle kaplı alanlar gürültüyü emebilir ancak buradaki canlıların ses tolerans aralıkları değişir. Kentsel veya endüstriyel bir ortamdan gelecek arka plan gürültüsü bir taş ocağı operasyonundan gelen gürültüyü maskeleyebilirken, kırsal bir alanda veya sessiz bir yerleşim mahallesinde aynı seviyede gürültü, canlılar tarafından daha fazla fark edilir.
Düzenlemeler, pervazlar, günün belirli saatleriyle sınırlamalar, yollarının doğru konumu, hızlanma ve yavaşlama şeritlerinin kullanılması ve stoklar bariyer oluşturmak için inşa edilebilir.
Gürültü, karst biyotasını olumsuz etkileyebilir, sarsıntısı yarasa kolonilerini rahatsız edebilir ve tüneme alanlarını terk etmelerine neden olabilir. Bu tür bir rahatsızlık, tüneme mağarasının açıklığı patlama yönüne bakarsa, taş ocağından 1.500 metre kadar uzakta dahi meydana gelebilir.
Gürültü, iletişime müdahale ederek vahşi yaşamı olumsuz etkileyebilir geçici veya kalıcı işitme kaybına neden olabilir. Günlük ritimlerde kayıplar yaşanacağı için doğurganlıkları önemli ölçüde azalır. Bu adaptasyonlar, başka yerde yaşayamayacak mağara türlerinin yaşam alanlarını sınırlandırır.
Atık ve artık materyalin yığılması
Taş kütlesinin üstündeki toprak ve toprağın oluştuğu ana materyal ile ayrışmış, parçalanmış kaya kesimi sıyrılarak bir yere yığılmaktadır. Daha sonra değerlendirilebilir taş kütlesinin arasındaki damarlar, ayrışmış bölümler de aynı yere yığılmaktadır. Üretilen ticari değeri olan taştan arta kalan materyal de yığılmaktadır. Bu materyaller ve artıklar sınıflandırılmadan yığıldıkları için daha sonra, taş ocağı çukurunun doldurulması aşamasında bileşimleri ile tane çaplarına vd. özelliklerine göre değerlendirilemezler. Eğimli araziye yığılan materyaller hemen veya bir süre sonra yamaç aşağı kaymakta ve aşağıdaki değerli araziyi veya dere yatağını da kullanılmaz hale getirmektedirler. Yığılan materyal taşınmasa bile yağış suları toz ile kil bölümünü akarsulara, göl veya denize (kıyı sularına) taşımaktadır.
Nasıl işletilirse işletilsin taş ocağı işletmeleri su akışı, toprak erozyonu gibi çevresel bozulmaların hızlanmasına neden olur. Atık ve artık yığınları, oluklar ve sac erozyonundan geriye fiziksel ortamı bozulmuş doğa parçalarının kaldığı gözlenir. Artık taş ve diğer malzemelerin sel yoluyla aşınması ve taşınması; tortuların oluşması ve çökelmesine neden olur. Akarsu, göl gibi yüzeysel su kütleleri ve tarımsal kullanımlarda bu çökeller olumsuz etki yaratır. Taş ocakları, hayvanların yemlerini otlama alanlarından almalarını ve serbest dolaşımlarını sınırlar. Kil ve toz, suda kısa sürede çökmediği için balıkların ve balık yavrularının solungaçlarına girerek tıkar.
Açık ocak işletmelerinden, taş kırma makinalarından ve mıcır ile kumun taşınmasından çıkan toz toz, ağaç yapraklarına konar. Gece nemi ile nemlenen toz, gündüz kuruyarak yaprak yüzeyinde kabuklaşır. Yüzeyi toz kabuğu ile kaplanmış olan yaprak fotosentez yapamaz. Ağacın beslenme, meyve verme ve büyütme gücü olumsuz etkilenir. İnce tozlar yaprağın solunum gözeneklerini tıkadığı için yaprak devamlı terleme ile su kaybeder ve fizyolojik kuraklık etkisi yaşanır.
Kuşlar, diğer hayvanlar ve bitkiler bu bölgelerde yaşar. Kalıcı karanlık, aşırı yiyecek kıtlığı ve derin, durgun bölgelerdeki yer altı boşluklarının nispeten sabit iklimi ile başa çıkmak için hayvanlar, fizyolojik, davranışsal ve morfolojik adaptasyonlar geliştirirler. Örneğin gözleri küçülebilir veya yok olabilir. Hayvanlar, çözünür kalsiyum karbonat bolluğunun yarattığı oldukça alkali ortamla baş edebilmek için vücut tuzlarını kaybetmeden suyu yüzde yüz nemde dışarı atma adaptasyonuna yönelirler.
Taş ocaklarında ekolojik onarım (toprak hazırlama, drenaj ve bitkilendirme gereksinimi) yine ‘sermaye maliyetleri’ gerekçesiyle en arka planda bırakılan yanlardandır. Taş ocağı sahalarının restore edilmesi veya rehabilite edilmesi konusunda ocak sahiplerindeki/arazi kiracılarındaki sorumluluktan kaçınma durumu ve denetim eksikliği çoğu ocağın terk edilerek bırakılması tablosunu yaratır. Kaldı ki küresel ve yerel ekolojik çöküş koşullarında hiçbir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmeyen dev inşaat projeleri için açılan taş ocakları sadece inşaat sahasının değil tüm coğrafyanın yıkımına neden olmaktadır.
İşçilerin durumu
Kitle ve blok kayması ve parça düşmesi, patlayıcı maddelerin teslim alınması veya ateşlenmesi sırasında önlem alınmaması, yıldırım düşmesi tehlikesi, kademe dipleri, çatlak sökümü, kademe alınlarında çalışma/ters ıskarpanın yasaklanmaması tehlikesi, malzeme yığınları ve artıkları işçilerin tehlike anında kaçarak kurtulmalarını engellemeyecek biçimde düzenlenmemesi, işletme sahasında meydana gelen çukurların çevresi görülebilir ve korunaklı olmaması çalışanlar için sağlık ve güvenlik sorunları oluşturur. Solunum maskeleri kullanılmıyorsa pis su, gaz ve dumanların bulunduğu alanlar çalışanı etkiler. Çalışan sağlığı, düzenli sağlık taraması gerektirir. İşçilerin kişisel koruyucu giysi ve donanım/ekipmanlarının kapalı kabinlerde bulunmaması ve tozun gözenekleri tıkaması muhtemeldir; bu nedenle de cihazların şarj oranları değişebilir, gerektiğinde solunum cihazlarının kullanılamaması riski oluşur.
Tüm bunlar ülkemizdeki madencilik faaliyetlerinde maliyet artışı gerekçe gösterilerek çoğu zaman göz ardı edilen tedbirlerdir. Bunların haricinde uzun çalışma saatleri, güvencesiz ve düşü ücret, şantiye sahalarındaki uygunsuz koşullar vb. daha pek çok çalışma şartı toplamda ekstraktif sektörlerdeki aşırı sömürgen emek rejimini oluşturmaktadır. Meslek hastalıkları, yaralanmalar ve ölümlerin yaygın bir şekilde madencilik sektörünün ‘normali’ olarak kabul edilmesi buradaki sınıf mücadelesinin hem nesnel hem de öznel bir engelini oluşturmaktadır.
Sürecin her aşamasında yaşanan emek sömürüsü işçilerin yaşamında, doğanın altüst edilmesi de hem işçilerin hem de tüm canlı türlerinin yaşamında yıkıma yol açarken sürecin tek kazananı olan kapitalist inşaat tekelleri, kapitalist sınıfın iktidar aygıtı devletin şiddet tekeliyle de bu yıkıma karşı gelişecek özsavunmayı bastırmayı amaçlar. Sermaye ilişkilerine bu ilksel birikim süreciyle doğrudan da dahil olan ekosistemler, yaşamlarının maddi koşullarını korumaya çalışan yerli halkın sınıf mücadelesinin alanı haline gelir. Maden ve inşaat sektöründeki işçilerin çoğu zaman farklı yörelerden alana taşınması tam da bu kendiliğinden bilincin, sınıf bilince dönüşmesini önlemek için alınan bir ‘sermaye önlemi’dir. Ekstraktif sektörlerde çalışan işçiler yalnızca düşük ücret, esnek ve uzun çalışma saatleri, güvencesizlik, iş güvenliği önlemleri gibi tekil ekonomik çıkarları için değil, yerel halkla etkileşime girdiği ölçüde kolektif sınıfsal çıkarlar için de mücadelesini geliştirebilir. Elbette tüm bu direniş ve mücadele süreçleri bir ön hazırlık, dayanışma, örgütlülük ve sabır gerektirmektedir.
Referanslar
Altınok A. (2016) ÇSGB, Agrega üretiminde iş sağlığı ve güvenliğinin değerlendirilmesi, Ankara
Bingül, Z. (2020). Taş Ocağı Kaynaklı Hava Kirliliği ve Emisyon Konulu Çevre İzin Süreci. Iğdır Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 10(1), 84-90.
Güvercin, Ö., & Aybek, A. (2003). Taş kırma ve eleme tesislerinde gürültü sorunu. KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi, 2(6), 1-2.
Kresic, Neven, Papic, Petar, and Golubovic, Radosav, 1992, Elements of groundwater protection in a karst area: Environmental geology Water Science, v. 20., no. 3, pp. 157-164.
Langer, W. H. (2001). Potential environmental impacts of quarrying stone in karst: a literature review. US Department of the Interior, US Geological Survey.
Rutledge, A.T., 1982, Hydrology of Floridian aquifer in northwest Volusia County, Florida: U.S. Geological Survey WaterResources Investigations Open-File Report 82-108, 116 p. Sauro, U., 1993, Human impact on the karst of the Venetian Fore-Alps, Italy: Environmental Geology, v. 21, pp. 115-121.
Smart, P.L., and Friedrich, H., 1986, Water movement and storage in the unsaturated zone of a maturely karstified carbonate aquifer, Mendip Hills, England, in Proceedings Environmental Problems in Karst Terranes and Their Solutions Conference: National Water Well association, 59-87.
Williams, P.W., ed., 1993, Karst terrains – Environmental changes and human impact: Catena Supplement 25, Catena Verlag, Cremlingen, 268 p.