Önemli bir çarpışma günündeyiz. Ama daha önemlisi varoluşsal bir çarpışma dönemindeyiz.
İliç, Akbelen, İkizdere gibi yıkım projeleri; müsilaj, asbest, mikroplastik, radyasyon gibi günbegün öldüren kirleticiler; sel, yangın, kuraklık gibi iklim felaketleri yaşamlarımızı altüst ediyor. İşçi için çalışmanın bedeli zaten yarı aç, kötü barınma koşullarında yaşarken sağlığını hepten yitirmek, felaketten felakete sürüklenirken geleceksizleşmek oluyor.
Kadın ve lgbti+, ezilen inanç ve uluslardan işçiler tüm bu süreçleri daha ağır yaşarken gezegeni paylaştığımız diğer canlıların katledilmesi, metalaştırılması, yaşam koşullarının ortadan kaldırılması aynı sermaye düzeninin çarklarında öğütülenlerin kaderinin ve özgürlük mücadelesinin bir olduğu bilincini işçi sınıfı içinde giderek daha fazla yayıyor.
Kimyasallarla, kirli havayla, ısı stresiyle, zehirli gıdalarla, yok olan ekosistemler sonucu salgın hastalıklarla iç içe çalışan işçi ve emekçilerin çalışma koşullarıyla ilgili talepleri artık üretim alanındaki şu ya da bu değişiklikle telafi edilebilir olmaktan giderek uzaklaşıyor.
Küresel ekolojik çöküş derinleşirken yeşiliyle kahverengisiyle her renkten dünya tekelleri rekor kârlar açıklıyor, BM’nin ikiyüzlü ve uzlaşmacı söylemlerine yaslanan iklim, enerji ve kalkınma programları tıkanan emperyalist çarklara yeni sömürü ve talan alanları açıyor.
Kim için adil olduğu belli olmayan adil dönüşümler, yeşil düzenler belirli sermaye kesimlerinin elinde dünyayı iklim felaketinden kurtaracakları birer bayrak olarak dalgalanıyor, geri bırakılmış, yoksullaştırılmış ülkelerin işçi sınıflarına ahlaki olarak boyun eğdirilmek isteniyor.
Oysa dünya işçi sınıfı en azgın sömürü koşullarında çalışırken ekolojik çöküşün ağırlaşan sonuçlarıyla yüzleşiyor.
Coğrafyamızda sınıf savaşımında yeni dönemi açabilecek, örgütlenme düzeyinin yükseleceği önemli bir eşikte faşist Saray rejiminin yeni maden yasasıyla, iklim kanunuyla, yeni savaş ve işgal planlarıyla, yeni fosil yakıt yatırımlarıyla, bitmeyen inşaat furyasıyla sermaye adına doğaya açtığı savaşı büyüteceği günlere giriyoruz.
Günün görevlerinin başında bir yandan Filistin’de süren soykırıma karşı dünya halklarının büyüyen isyanıyla birleşecek, siyonizmin yeşile bürünme oyunlarını boşa düşürecek direnişleri örgütleyecek; diğer yandan coğrafyamızdaki sömürgeci savaş politikalarına karşı mücadele edecek bir ekoloji hareketi gerçekliğini yaratmak geliyor.
1 Mayıs bu tarihsel görevlerimizi üstlenme iradesini gösterme günü;
İklim değişikliği ve doğa talanıyla yaşamsal koşullarını yitiren, yoksullaştırılan, mültecileştirilen işçi sınıfı ve ezilenlerin gezegendeki tüm canlılar adına mücadele iradesini gösterdikleri gün.
1 Mayıs’ta işçi sınıfının antikapitalist, antifaşist emek ve ekoloji mücadelesini bir ve aynı hattan örmek için alanları doldurmaya!
Doğayı talan eden bu çürümüş düzenin kendiliğinden çöküşünü bekleyecek bir anımız dahi yok. Şimdi doğayı, canlıları, kendimizi özgürleştirmek için
örgütlü mücadeleye, devrime, sosyalizme!