Metne dönüştüren: Pınar Gayip
Siyonist İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırım saldırılarına karşı Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) öğrenci hareketlerinin eylemleri, kampüslerde nöbetleri sürüyor. Polen Ekoloji Kolektifi, Gençlik Filistin İçin Ayakta başlığıyla X platformundaki sohbet odasında süreci tartıştı. Polen Ekoloji Enstitüsü Danışma Kurulunda yer alan New York Üniversitesi akademisyenlerinden Güney Işıkara, Smith College ve Massachusetts Üniversitesi akademisyenlerinden Ahmet Tonak ve New York Şehir Üniversitesi akademisyenlerinden Özlem Göner eylemlerin arka planı, ‘68 hareketiyle benzerliği, ABD’nin bu eylemlere neden bu kadar saldırdığını aktardı.
‘İLK OLARAK COLUMBIA ÜNİVERSİTESİ İŞGAL EYLEMİ YAPTI’
İlk sunumu yapan Işıkara, süren eylemleri özetledi. Amerika’da siyahların polis tarafından katledilmesine karşı yapılan kitlesel eylemleri hatırlatan Işıkara, Filistin ile dayanışma eylemlerinde de zaman geçtikçe geri çekilmeler yaşandığını belirtti. Öğrencilerin Ekim, Kasım, Aralık aylarında da sürekli eylem yaptığını ancak Mart-Nisan gibi ortalık durulmuşken ve kitlesellik azalmışken bir sıçrama yaşandığını kaydeden Işıkara:
“İlk önce Columbia Üniversitesi’nde başladı. Bu üniversite elit bir üniversite. Filistin’de Adalet İnisiyatifi kampüsün ortasındaki alanı işgal ettiklerini ve bir dayanışma kampı başlattıklarını duyurdu. Bu inisiyatif öğrencilerin hemen hemen her okulda kurdukları bir yapılanma, ulusal düzeye geçti. Öğrencilerin başlattığı eylem, aynı üniversitenin rektörü Nemat Minouche Shafik’in soruşturma komisyonunun sorularını yanıtladığı güne gelmişti. ABD kamuoyunda adeta bir cadı avı başlamıştı. 3-4 aydır üniversitelerde yaşanan vakalara dair kongre sözüm ona antisemitizm dalgasına ilişkin araştırma komisyonu kurdu. Ülkenin birçok üniversitesi, elit üniversiteler dahil olmak üzere rektörler soruşturma komisyonunda gidip ifade verdi. Shafik, 17 Nisan’da aynı gün ifade verdi. Harvard ve Pensilvanya Üniversitesi’nin rektörleri bu soruşturmalar sonucunda istifaya zorlanmıştı. Siyaset mekanizmasının katılımı öğrenci eylemlerinden önce yoğun bir şekilde kendini kampüslerde hissettirir olmuştu. Bir baskı oluşmuştu. Üniversite ve akademisyen bazında çoğaltabiliriz, antisemitizm suçlamasıyla işinden edilen hocalar oldu” dedi.
‘BU KARAR YALNIZCA REKTÖRLERE AİT DEĞİL’
Polisin kampüslere sokulması, öğrencilerin uzaklaştırma almalarının sadece rektörlerin kararı olmadığına dikkat çeken Işıkara, Shafik’e verilen ültimatomun ardından iki gün sonra polisin kampüse girdiğini, öğrencilerin gözaltına alındığını ve öğrencilerin giriş kartlarının iptal edildiğini hatırlattı. Columbia Üniversitesi öğrencilerinin aynı hafta kampüste çadır kurduğunu, bu kararlılığın ayların birikimi hatta Filistin davası özelinden yılların biriktirdiği bir güç olduğunu kaydeden Işıkara, New York Üniversitesi’nde binin üzerinde öğrencinin dersleri boykot ettiğini, okulun yanındaki bir parkta toplantı ve ardından gösteri gerçekleştirdiğini kaydetti. New York Üniversitesi’nde bir işgal eylemi yapıldığını, üniversitenin buna tahammül göstermediğini aynı günün akşamına okulu polisin bastığını, öğrenci ve akademisyenlerin gözaltına alındığını söyleyen Işıkara, siyasi baskının bu süreçte arttığını kaydetti. Columbia Üniversitesi Rektörü Shafik’in kampüse polis sokmasına ve öğrencilerin ters kelepçe işkencesiyle gözaltına alınmasını sağlamasına rağmen ABD’nin kurumsal siyaseti tarafından istifasının istendiğine dikkat çeken Işıkara, öğrencilerin taleplerinin dinlenmek yerine doğrudan yan yana gelmelerini engellenmek istendiğini vurguladı.
‘ÖĞRENCİLER ABD’NİN SOYKIRIMIN BAŞ SORUMLUSU OLDUĞU ÜZERİNDE DURUYOR’
Artan baskının ters teptiğini kaydeden Işıkara, bir anda ülke çapında şehir ve eyaletlere yayılan kamp ve işgal hareketini vurguladı. Ülkenin dört bir yanında 70’in üzerinde işgal ve dayanışma kampları kurulduğunu, bir kısmının polis baskınıyla dağıtıldığını ancak öğrencilerin geri gelerek yeniden kamp kurduğunu ve bir aydır sürdüğünü söyleyen Işıkara:
“Aslında her okuldaki kampın ve Filistin’de Adalet İnisiyatifi’nin kendi talepleri var. Ama hepsinin birleştiği talepler İsrail’e boykot girişimi, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımların uygulanması (BDS). Öğrenciler okullarının sahip oldukları dev yatırım fonlarının portföylerini açıklamasını istiyor. Okulların muazzam yatırım fonu var. Harvard Üniversitesi’nin 50 milyar dolarlık, Columbia Üniversitesi’nin 14 milyar dolar, New York Üniversitesi’nin 6 milyar dolarlık yatırım fonu var ve portföyleri gizli. Öğrencilerin ilk talebi bunların açıklanması, hangi şirketlere yatırım yapıldığı, soykırımın ve savaşla ilişkisi olan şirketlerle kesilmesi. Okul bazılarında özel talepler var; New York üniversitesi’nin Tel Aviv’de de bir kampüsü var, bu kampüsün kapatılması, İsrail’le akademik ilişkinin kesilmesi, Filistinli ve Arap öğrencilere uygulanan ayrımcılığa son verilmesi, gözaltı durumlarında okulun şikayetçi olmaması ve okul içinde süren idari ve disiplin soruşturmalarının durdurulması talepler arasında. Bu son dalga öğrenci hareketini tanımlayan şeylerden biri kendi suretine aşık bir hareket değil. Her fırsatta bakışları Filistin ve soykırıma çeviriyor, söz konusu olan biz ve gözaltına alınmamız değil. Bunlar beklediğimiz, göze aldığımız sonuçlar. Fakat Filistin’de gözümüzün önünde soykırım oluyor ve ABD de bunun baş sorumlularından biri. Durdurulması gereken esas mekanizma bu vurgusu yapılıyor” dedi.
‘MUAZZAM BİR SANSÜR SÖZ KONUSU’
Esas olarak Amerikan siyasetini rahatsız eden durumun bu olduğunun altını çizen Işıkara, önümüzdeki iki haftanın okullar açısından mezuniyet törenleri nedeniyle çok önemli olduğunu belirtti. Üniversite idarelerinin mezuniyet haftasına eylemlerin damga vurmasını istemediğini, Columbia Üniversitesi’nin töreni iptal ettiğini, New Yok Üniversitesi’nin konuşma yapacak öğrencilere kural metinleri verdiğini, uyması için taahhüt imzalattığını aktaran Işıkara:
“Okulu dereceyle bitiren bazı öğrenciler bunu kabul etmediği için mezuniyette konuşmayı reddetti. Üniversite kesinlikle Filistin bayrağının, soykırımın mezuniyetle ilişkilenmesini istemiyor. Muazzam bir sansür söz konusu” ifadelerini kullandı.
‘İSRAİL’E SÖYLENEN HER SÖZ ANTİSEMİTİZMLE EŞİTLENECEK’
‘Özgürlükler ülkesi ABD’de bunların yaşanmasının manidar olduğunu sözlerine ekleyen Işıkara, Temsilciler Meclisi’nde 1 Mayıs’ta antisemitizm suçunun tanımını genişleten bir yasa taslağı sunulduğunu ve 320 lehte oyla geçtiğini, taslağın senatoya gönderildiğini ancak henüz onaylanmadığını belirtti. Senatonun yüksek ihtimalle taslağı onaylayacağını söyleyen Işıkara:
“Düşünce ve ifade özgürlüğü açısından bir dönüm noktası. Yahudilerin bütünlüğünün ifadesi olan İsrail’in hedef alınmasını (asgari değil söylem bazında) yasal olarak antisemitizm kategorisine sokuyor. Yani dolayısıyla İsrail devletinin herhangi bir siyasetine, askeri hamlesini protesto etmek antisemitizmle yasal olarak eşitlenmiş oluyor” dedi.
‘YAHUDİLER EYLEMLERİN EN ÖNÜNDE YER ALIYOR’
Antisemitizmin eylemlerde yok denecek kadar az olduğunun altını çizen Işıkara, her okulda Yahudi öğrenci ve hocaların en önde olduğunu, gün boyu yapılan eylemlere Ortodoks, Yahudi grupların destek verdiğini, eylemlere katıldığını, İsrail’i tanımadığını söyledi. Siyonistlerin eylemleri kışkırtmaya çalıştığını aktaran Işıkara, Araplara karşı ırkçı saldırıların rahatlıkla dillendirildiğini ve polisin müdahale etmediğini belirtti.
‘OKULLARIN BAĞIŞÇILARI ABD SİYASETİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ’
Işıkara, eylemlerin politik yönüne ilişkin de şunları söyledi:
“Birçok kişinin aklına gelen ilk soru şu; üniversite idareleri, rektörler neden bu kadar şiddetli şekilde, öğrenci ve öğretim üyelerini ters kelepçeyle kampüsten gözaltına aldırarak, uzaklaştırmalarla, işten atmalarla bastırmayı seçti. İnsan naif bir noktadan bakınca şunu düşünebilir; zaten okullar kapanıyor, bekleseydi rektörler hareket kendiliğinden sönümlenirdi. Öğrenciler memleketine gidiyor, kampüsler boşalıyor. Fakat burada idarelerin elini kolunu bağlayan önemli etmenler var. Bunlardan bir tanesi, üniversitelerin ve eğitim sisteminin yapısı, özellikle mali yapısı. Az önce değindim yatırım portföylerine, ayrıca bu okulların yıllık bütçesi de çok büyük. Büyük bağışçılar tahmin edebileceğiniz gibi hem servetin yaratılması hem de yönetilmesi aşamasında siyasetle epey içli dışlı; ‘ağır taşlar’ ya da ‘kodamanlar’ diyebiliriz. Dolayısıyla ABD siyasetinden ayrı düşünülmesi çok zor. Çoğu siyonist. Geçen hafta basılan Polsen binası (John Polsen) turnayı gözünden vuran yatırımcılardan, okula ve İsrailli üniversitelere yüksek bağışlarda bulunuyor. Baskının olduğu akşam rektör bu bağışçılara yemek verecekti, bu yüzden baskın yapıldığı söyleniyor.”
‘EYLEMLER TERÖRLE MÜCADELE KAPSAMINA ALINDI’
“İkinci etmen, siyaset. Siyasetin bütün katmanları, temsilciler meclisi, kongre başkanı. Bir hafta içinde Biden ve Beyaz Saray dört açıklama yaptı. Antisemitizm dediler, şiddet dediler, nefret suçu dediler. Siyaset bütün kadrolarıyla aktif mobilize olmuş vaziyette. Devletin aklı, kadroları, siyasetin statükosu eylemlere tavır aldı, koşulsuz şartsız İsrail’e desteğini yineledi. Yansımalarını görüyoruz. New York’ta gözaltına alınan bazı öğrenciler terörle mücadele kapsamında yargılanacak. Acemice, apar topar yapıldı. Polis kurgusu hazırlanan videolar yayınladı. Bastıkları kampları kaydetmişler, çadırları çekmişler, tedarik unsurlarını vs. Türkiye’dekini aratmayacak A Haber düzeyinde prodüksiyon. Polis şefleri, ‘bunun arkasında bir şey var öğrencilerin işi değil’ tarzında açıklama yaptı. FBI’ın devreye girmesini istedi. Mesele basit bir İsrail sorunu olarak görülemez. Konu İsrail’in lobisinden ziyade İsrail’in ABD’nin başını çektiği emperyalist blokun bölgedeki en önemli ve güçlü müttefiki olması.”
‘ÖĞRENCİ EYLEMLERİNİN İŞÇİ SENDİKALARIYLA YÜRÜMESİ GEREK’
Bu saldırganlığın ABD’nin küresel anlamda hegemonik güç olma iddiasının aşınması, “ağababa” konumunu kaybetmesi, buna denk düşecek şekildeki çatlak seslere karşı rıza üretme mekanizmasının işlememesi olduğunu belirten Işıkara:
“İmparatorun çatlak sese tahammülü yok. Bu eylemlerin doğal sınırları var. Öğrencilerin radikalizme yatkınlığı söz konusuna indirgenemez. Dimdik bir politik duruş sergilediler, geri adım atmadılar. Bütün okları İsrail’e, soykırıma çevirdiler. Takvime bağlı zorluklar var, on gün içinde okullar tatile girecek. Bu eylemlerin devam etmesi için kampüslerin dışına yayılması; işçi örgütleri, sendikalarla, sınıf talepleriyle büyümesi gerek. Belli işaretlerini gördük. Amazon işçilerinin sendika başkanı Columbia’daki ilk kamplarda konuşma yaptı, Google’da istifalar oldu, başka sendikalar, eğitim emekçilerinin sendikaları işin içinde. 60 sendikanın ortak konfederasyonu birkaç ay önce ateşkes çağrısı yapan bir metin yayınladı. Diğer taraftan sendikaların sınırlarını da görmek gerek. Hareketin ileri atılabileceği kavşak noktalarında ayak sürüyebiliyorlar. Kısmi lokal kopuşların olacağı anlarda statükoya hapsolabiliyorlar. Üniversite bazında gördük, öğretim üyeleri ve yüksek lisans doktora öğrencileri grev örgütlemeye çalıştığında sendikaların grev kırıcılığı yaptığını gördük; ‘yaptığınız yasal değil, sahip çıkamayız, sonuçlarını düşünerek hareket edin’ diye tutumlarını gördük.”
‘ÖĞRENCİLER İSRAİL’DE KULLANILAN SİLAHLARI ÜRETEN ŞİRKETLERDEN YATIRIMLARIN ÇEKİLMESİNİ İSTİYOR’
Işıkara’nın ardından söz alan Ahmet Tonak, ‘68 kuşağıyla birlikte öğrenci hareketini değerlendirdi. Columbia Üniversitesi’nde etkinlikler başlamadan Smith College’de ciddi bir tepki olduğunu dile getiren Tonak, Smith College’in erkek öğrenci kabul etmeyen, öğrenci sayısı iki bin civarında olan, pahalı ve girişin son derece zor olduğu, prestijli bir okul olduğunu aktardı. Yüz yıllık bir geçmişi olan okulun özellikle mezunlarından ciddi oranda bağış topladığını, yatırımlarla ayakta durduğunu söyleyen Tonak, yatırımların bir kısmının silah şirketlerine yapıldığını kaydetti. Tonak:
“Öğrencilerin ilk talebi, bu İsrail’de de kullanılan silahları üreten Amerikalı silah şirketindeki yatırımların çekilmesiydi. Bu hareket Mart ayının başında başladı ve 27 Mart’ta 50 öğrenci rektörlük binasını işgal etti. Diğer üniversitelerde çadırların kurulmadığı bir dönemdi. Bu işgal 13 gün sürdü, uzun süreli ilk işgaldi. Smith College tarihinde işgaller oldu. Ama okulun tarihindeki en uzun işgal olarak biliniyor. Çadır kampları kurulmadan bitti ama değişik şekillerde devam ediyor” aktarımında bulundu.
‘OKUL VE ÖĞRENCİLER ARASINDA ÖN ANLAŞMA YAPILDI’
Smith College’ın ikinci özelliğinin ise büyük miktarlarda bağış yapan Yahudi mezunlardan baskı görmesine rağmen okul rektörü ve yönetiminin öğrencilerin işgaline sert tavır göstermememesi, kampüse polis çağırmaması, güvenlik kullanmaması olduğunu söyleyen Tonak, “Öğrencilerin binadan çıkarılması yolunu denemedi. Öğrenci ve rektörlük arasındaki ön anlaşmayla öğrenciler kendileri binayı terk etti. Bu ilginç bir durumdu,” ifadelerini kullandı. Harvard Üniversitesi’ne giderek kampı görebildiklerini de aktaran Tonak, en yüksek sayıda öğrenci katılımlarından Massachusetts Üniversitesi’nde “139 öğrenci, öğretim üyesi ve diğer bölgedeki üniversitelerden gelen, hatta kasabalardan gelen Filistin yanlılarının tutuklandığı/gözaltına alındığı uzun süreli çadır kampı vardı” dedi.
‘VİETNAM GENÇLERİ MOTİVE EDEN BİR REFERANS KAYNAĞIYDI’
Türkiye’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenci olduğunu, ‘71 darbesinin ardından yurt dışına çıkmak zorunda kaldığını, ülkeye geri dönmek isterken ‘80 askeri faşist darbesinin yaşandığını ve bu nedenle geri dönemediğini aktaran Tonak, ‘68 öğrenci hareketiyle bugün arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları şöyle aktardı:
“Hem Amerika’da hem de Türkiye’de gençlik hareketini birçok açıdan karşılaştırabiliriz. Bunların başında Vietnam meselesi geliyor. Gerçekten Amerika özelinde bir ucu da Türkiye’de. Vietnam savaşı hakikaten hem emperyalizmin somut bir şekilde ifadesiydi ve buna karşı çıkış da öyle. Özellikle Vietnam’ın sosyalizm özlemi, sosyalizm inşası, yürüttüğü Fransa ve Amerika’ya karşı antiemperyalist savaşı ve zafer kazanması… Gençliği çok motive eden muazzam bir referans kaynağıydı. Herkes Che Guevara’nın ‘iki, üç daha fazla Vietnam, komutana bin selam’ sloganını hatırlar. Che Guevera ‘67 yılında öldürülüyor, Vietnam barış anlaşması ise ‘73 Ocak’tır. Hem ‘68 öncesinden başlayan Vietnam’a sahip çıkma motivasyonu hem de uzun süreli bir mücadele var.”
‘BUGÜNÜN AMERİKALI GENÇLERİ GELECEK KAYGISI YAŞIYOR’
‘68 ruhu ve Vietnam’la ilişkisinin evrensel olduğunu kaydeden Tonak:
“1968’de gelişmiş kapitalist ülkelerde ciddi bir ekonomik büyümeden, ekonomik refahtan ‘altın yıllar’ diye söz edilen bir dönemden çıkılmak üzereydi. Gençlik ileriye baktığı zaman kendi kişisel iş imkanları, iş güvencesi, hayat standardı bakımından bugünlerden çok farklı olarak güvencesizlik hissetmiyordu. Bugünü ayıran Amerikan gençliği bakımından çok önemli husus budur. Şu anda üniversiteye başlayan ‘68 ve öncesiyle karşılaştırıldığında Amerikalı gençler hangi mesleği seçeceğini bilmiyor ve anne babalarından daha iyi ya da onların seviyesinde hayat tutturmada kaygılılar. Bunların üzerine 50’li ve 60’lı yıllarda yaşanmayan çok ciddi ekolojik açıdan katastrofik sorunlar üzerine üzerine geliyor. Sosyoekonomik, siyasi ve ekolojik sürecin ciddi kriz halinde çözülüş ve üzerine abanması, ne iktisadi ne de siyasi olarak hükümet edememe durumu içindeler. Dolayısıyla ciddi bir fark.”
‘VİETNAM YERİNE FİLİSTİN GEÇTİ’
‘68 sonrasında ABD’nin gençlik hareketinin giderek “dejenere” bir nitelik kazandığını söyleyen Tonak, “‘68 ne diye sorulduğunda; rock’n roll, hippilik, uyuşturucu, cinsel özgürlük gibi yanıtlar” alınacağını belirtti. ‘68 kuşağının politik boyutunun ya ikincilleştiğini ya da kendini büyütüp toplumsal dönüşüme yol açmadığının altını çizen Tonak:
“Günümüzde bu ihtimal çok ciddi olarak var. Yani şu anda bu gençlik hareketinin bir kere toplumsal düzeni, adını koyalım kapitalizmi sorgulayan boyutu var. Kendi geleceğini göremediği için düzeni değiştirme isteği var. Vietnam’ın yerine Filistin’in geçtiğini söylemek mümkün. 68’deki durumu aşan, düzeni göbeğinden sorgulayan, düzeni değiştirme imkanını gören, bu gücü kendinde hisseden bir hareketlilik var” dedi.
‘ÖĞRENCİLERDEN YANA TAVIR ALAN SENDİKALAR VAR’
Amerika’da bugün ‘68’de yaşanmayan bir sendikal hareketlilik olduğunu, son iki üç yılda bunun bariz bir şekilde ortaya çıktığına dikkat çeken Tonak:
“Birleşik Otomotiv Sendikası diye bir sendika var, Kanada’da da örgütlü. Bu sendikanın başkanı açıklama yaparak öğrencilere yönelik şiddeti protesto etti. Sendikal hareketler açık bir şekilde Filistin yanlısı tavır henüz alamıyor ama ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğünün sınırlanması meselesinde çok duyarlılar. Öğrencilerden yana tavır alan sendikaların varlığından söz etmek mümkün. Starbucks’ta sendikalaşma var ve değişik destek mesajları geldi” ifadelerini kullandı.
‘YAŞANAN GELİŞMELERE ÖĞRENCİ HAREKETİNİN NEDEN OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ’
Hareketin zamanlamasının ilginç olduğunu kaydeden Tonak, bu hareketliliğin akademik yılın sona ermesiyle ister istemez duraksayacağını söyledi. Öğrencilerin kampüsleri terk ederek evlerine gideceğini, eylül ayına kadar bu boyutta bir hareket beklemenin çok zor olduğunu belirten Tonak, bu hareketi durağanlaştıran başka etmenler de olduğunu dile getirdi. Bunların başında Amerika’daki seçimler olduğunu sözlerine ekleyen Tonak, Biden’ın ciddi oranda prestij kaybettiğini vurguladı:
“Kendi tabanını genişletmek, tekrar seçilebilmek için eleştirilere cevap verecek mahiyette adımlar atabilir. Zaten bir adım atar gibi oldu. ‘Şu silahları kullanamazsınız, saldıramazsınız’ gibi İsrail’e. İsrail şu an uymuş gözükmüyor bu talep ve tehdide. Fakat bir noktada İsrail’deki faşizan yönetim de kendi iç tepkilerini dikkate alarak duraksayabilir. Tutsakların mübadelesi söz konusunda geri adım atabilir, hatta daha da ileri giderek silahlı saldırıyı da durdurabilir ve bir barış anlaşması söz konusu olabilir. Öte yandan bölgesel etkisi bakımından bir sürü gelişmeye gebe İsrail-Filistin çelişkisi. İran faktörü var. İran doğrudan İsrail’e saldırdı, İsrail cevap verdi. Yayılmaması için Amerika müdahale etti. Bu gelişmeler ne yana evrilir kestirmek mümkün değil ama Amerika’daki öğrenci hareketini etkileyeceği kesin. Hem Amerika’daki öğrenci hareketi hem İsrail-Filistin çatışması başta bölgeyi ve diğer Arap ülkelerini etkileme imkanına sahip. Öte yandan uluslararası zoraki ahenk ve Amerika’nın hala süren hegemonyası da bir şekilde değişik bölgelerde, değişik ülkelerin tepkileri, kendi iç dengeleri de dikkate alınacak olursa bazı siyasi gelişmelerle sarsılır. Zaten sarsılmaya başladı. Bu gelişmelere öğrenci hareketliliği yol açmış, bir şeklide etkilemiş kabul edebiliriz.”
‘EYLEMLERİN DEMOGRAFİK YAPISI SON DERECE DİKKAT ÇEKİCİ’
Eylemlerin demografik yapısının son derece çarpıcı olduğunu belirten Tonak,
“Filistin’i destekleme hareketi gibi görülse bile katılanları itibariyle çeşitlilik arz ediyor. Müslüman öğrenciler var, Filistin yanlısı olmak hasebiyle katılan öğrenciler var. Ama ayrıca ciddi sayıda Yahudi, Hristiyan öğrenciler var. Bir de daha fazla risk alan yabancı öğrenciler var Amerikan üniversitelerinde. Özellikle elit okullarda, ücretli pahalı okullarda göze çarpıyor. Bir grup öğrenci nispeten zengin ailelerden geliyor, dolayısıyla hem okulun yıllık ücretini ödeyebiliyor hem de risk alıyorlar ama en kötü ihtimalle uzaklaştırma, okuldan atılma. Bir de hiçbir güvencesi olmayan, yabancı olduğu için vizesi ikircikli olan gruplar var. Burslu olduğu için bu tip üniversitelerde okuyabiliyor, yabancı olduğu için siyasi eylemlere katılmaları bir şekilde sınırlanmış olduğu için Amerika’dan da atılma tehlikesini göze alanlar var. Risk eşitsizliği hem durum hem sınıf itibariyle öğrencilerin katılım şekillerini etkiliyor. Şu ana kadar bariz ortaya çıkmadı ama biz sadece katılanlara bakıyoruz, katılmayanlara baktığımızda mümkündür bursluların, yabancıların katılmaktan imtina ettiği” dedi.
‘26 ÖĞRENCİ VE AKADEMİSYEN HIRSIZLIKLA SUÇLANIYOR’
Sohbet odasına katılan diğer katılımcılardan önce son olarak akademisyen Özlem Göner söz aldı. New York Şehir Üniversitesi’nde Filistin İçin CUNY (CUNY-New York Şehir Üniversitesi) içinde yer alarak çalışma yürüttüğünü belirten Göner:
“Özellikle buranın sınıfsal yapısı diğer yerlerden çok farklı. Yüz yıllık bir geçmişi var; sınıf, iktidar ve siyah özgürlük hareketlerinin de merkezi olagelmiş bir yapı CUNY. Burada Columbia Üniversitesi’yle aynı şekilde binayı işgal eden gözaltına alınan/tutuklanan 26 öğrenci ve hocalar -hocaların da sınıfsal yapısı çok ilginç. Sözleşmeli bile değil, dersten derse kısa sözleşmelerle işe alınan, istendiği zamandan işten çıkarılabilecek, yarı zamanlı hocalar- hırsızlık suçlamasıyla yargılananlar arasında. Ayrıca CUNY’nin talepleri, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’daki en işleyen halkası olarak kullandığı İsrail ve İsrail’le olan ilişkilerin sorgulanması dışında; İsrail’in bir devlet olarak normalleşmesinin reddine varan Filistin’e özel talepler dışında; CUNY’nin yeniden ücretsiz hale getirilmesi, çalışanların iş koşullarının iyileştirilmesi gibi talepler. Dolayısıyla buruda sınıf ve iktidar ilişkileri merkezi bir yerde oturuyor. Verilen cezaların eşitsiz olmasında bunun rolü var” dedi.
‘GENİŞ AMAÇLI TALEPLERİ OLAN KUVVETLİ BİR HAREKET’
Black Lives Matter hareketinin CUNY özelinde önemli olmakla birlikte genel olarak ‘68 öğrenci hareketinin Amerika’daki tahayyülü açısından çok merkezde yer alan bir siyah özgürlük hareketi olduğunu belirten Göner:
“Siyah öğrenci kesimi ve burada ‘brown’ -kahverengi- denen Porto Rikolu, Haitili, dünyanın birçok yerinden gelen Müslüman öğrencilerin birliği söz konusu. Ama bu sadece kimlik politikası değil aslında sınıf, emperyalizm ve aynı zamanda ırkçılığın bir arada işlendiği, bunlara karşı mücadelenin geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan geniş amaçlı talepleri olan kuvvetli bir hareket” ifadelerini kullandı.
‘ANTİKAPİTALİST, ANTİEMPERYALİST SİYAH HAREKETİNDEN ÇOK KORKULUYOR’
Gençlerin gelecek kaygısı olsa da Cuny’de sistemi algılama, alternatif sistem kurmak için dönüşümün ne olması gerektiğini çok iyi algılayan bir öğrenci kitlesi olduğunun altını çizen Göner, öğrencilerin İsrail’in sömürgeci bir devlet olduğunu ve emperyalist güçler tarafından nasıl desteklendiğini, bu soykırımın sadece İsrail tarafından değil emperyalist güçlerin eliyle gerçekleştiğini bildiğine dikkat çekti. Güney Afrika’daki Apartheid rejiminin ortadan kalkmasında öğrenci hareketlerinin yatırımların çekilmesi ve boykot taleplerinin önemli bir yerde durduğunu hatırlatan Göner:
“2000’lerde ortaya çıkan, Covid’le birlikte büyüyen siyah haklarının özgülük mücadelesinin sadece ırkçılık bağlamında değil aynı zamanda kapitalizmin ırkçılıkla işleyen bir sistem/düzen olduğunu öne çıkardıkça egemenler antikapitalist, antiemperyalist siyah hareketi dalgasından da çok korkuyor” dedi.
‘2020’DE YAN YANA ÇALIŞAN ÖRGÜTLER BUGÜN DE YAN YANA’
Filistin’in bir katalizör olduğunu ancak etrafında bir araya gelinen taleplere de işaret eden Göner:
“İsrail kolonyal asker-polis şiddetiyle, New York’taki polis şiddetinin ve aslında bunların materyal olarak da bir arada bulunduğu. İsrail’in militer güçlerinin New York polisine eğitim vererek bu sistemin devam ettirilmesinde ne denli köklü bir rol oynadığını öğrenciler çok iyi ve derin kavramış durumda. O yüzden de hareketin baskılanmasında Amerika’nın içine dönecek olursak ‘50’lerin sonları ve ‘60’larda, Vietnam savaşına karşı çıkan mücadeleye yol taşıyan kitleyi büyüten şey siyah hareketiydi. Giderek büyüyen, genişleyen sendikal, işçi hareketlerin, antiemperyalist hareketlerin katalizörü olan siyah özgürlük hareketi. En reformist kanadı gibi görünen Martin Luther King bile 1968’te tam da öldürülmesinden çok kısa bir süre önce ‘sınıf, ırkçılık ve emperyalist sorunlarının hepsinin bir arada görülmesine’ dair konuşma yapmıştı. Sonra ortaya çıkan Siyah Güç Hareketi, Kara Panterler bu meselenin bir arada olduğunu, emperyalizm, kapitalizm, ırkçılık meselelerini derinlemesine irdeleyen, alternatif siyaset üreten, enternasyonalist bağlarla derinleştiren bir hareket ortaya çıkardı. Bugünkünün beslendiği yer o kanat. O kanat 70’lerde ve 80’lerde baskılanıp sağcı muhafazakar yapıların bastırdığı bir şey, yeniden doğmaya çalışıyor. Sanders, sosyal demokrat bir yerden kapitalizmi eleştirip bu eleştirileri ilk kez duyan gençler arasında antikapitalist duyguların yayılmasına vesilelerden biri. Bunun daha büyük kanatları var. Siyah özgürlükçü hareket daha büyük bir lokomotifi diyebiliriz. Tam bu baskılanma sürecinden sonra yeniden ortaya çıkan Siyah Yaşamlar Değerlidir, Covid’in burada inanılmaz adaletsizlik dalgası şeklinde yayılması; ölenlerin büyük kısmının siyah olması, bütün önemli sektörlerde çalışan, hayatları tehlike altında olan siyah hayatlar, polis tarafından ezilen öldürülenler siyah hayatlar… 2020’deki dalganın içinde yer alan bir sürü grup, örgüt bir arada çalışıyor bugün” ifadelerini kullandı.
‘SİYAH VE MÜSLÜMAN KADINLAR BİR ARADA ÇALIŞIYOR’
Hareketin içinde çok güçlü bir kadın sesi olduğunu ve özellikle New York Times gibi liberal yayınların soykırım ve kadın kırımını meşrulaştırmaya yönelik yayınlar yaptığını kaydeden Göner:
“Bir liberal feminist dalganın İsrail’in ne kadar feminist, lgbti+ yanlısı olduğu, 7 Ekim’de şiddetin kadınlara zarar verdiği şeklinde emperyalizmi meşru göstermesine de büyük bir karşı çıkış var. Ve bu hareketin merkezinde de siyah ve Müslüman kadınlar var. Bir arada çalışan kadın dalgası bu liberal feminizme karşı cevap olarak çok güçlü duyuluyor” dedi.
‘KÖKLÜ BİR SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ TALEBİ ÖNE ÇIKIYOR’
Göner, öğrenci hareketlerine yönelik saldırıların nedenini ise şöyle özetledi:
“Sendikalarda biraz dalgalanma var ancak sendikalar dışında da korumasız, güvencesiz işçiler ve bunların talepleriyle, siyah özgürlük mücadelesinin talepleriyle, antiemperyalist enternasyonalist talepler birleştiğinde ortaya derin bir sistem analizi ve köklü bir sistem değişikliği talebi çıkıyor. O yüzden de bu denli bastırılıyor, o yüzden de benim üniversitemde 200’e yakın ve sonrasındaki dalgalarda gözaltılar devam etti. Twitter’da yazdıkları nedeniyle güvencesiz akademisyenlerin işten çıkarılmaları yaşanıyor. Talepler arasında işten çıkarılmalar ve çıkarılanların işe iadesi var. Analiz güçlü, talepler güçlü ve bu çok ürkütücü geliyor Amerikan rejimine. İçermeye çalıştığı basit, kimlik politikası şeklinde yirmi yıldır uyutmaya çalıştığı siyah hareketin ne kadar canlı, güçlü kuvvetli ve yeniden Fred Hampton gibi Kara Panterler’de gördüğümüz figürler ve yerli hareketlerin Filistinlilerin toprak talebi çok benziyor. Derinlemesine bir okuyuş ve köklü sistem değişikliği taleplerini içeriyor.”
Sohbet odası ABD’de yaşayan ve eylemlere katılan diğer konuşmacıların katkıları ile 2 saat 15 dakika kadar sürdü.
Polen Ekoloji Kolektifi, Filistin’deki soykırıma karşı Türkiye’deki kitle hareketinin büyümesi için çağrılarını ve katkılarını sürdürmeye devam edecek. Bu bağlamda “Dismantling Green Colonialism” derleme kitabında İsrail’in yeşil projeler kılıfıyla Arap ülkeleriyle normalleşme sürecini inceleyen makalesini çevireceğimiz Filistinli akademisyen ve aktivist Manal Shqair ile 26 Mayıs’ta makalesi ve güncel gelişmelerle ilgili bir webinar düzenlenecek.