Rawan Nabil | 28 Ocak 2022
Kaynak: SpringMag | Çeviri: Cemre Nayir
Çevirmen notu:
Yerleşimci sömürgecilik, emperyalizm tarihi boyunca benzer yöntemleri geliştirip kullanagelmiş, emperyalizmi ilerleten çeşitli millet ve unsurlar bunlardan öğrenmiş, paralel yöntemleri güç ve baskı aracı olarak kullanıp bu bağlamlara uyarlamışlardır. Afrin’deki ağaç sökümü görüntülerinden Filistin’deki, bu makalede anlatılan toprak gasbı yöntemlerine, zeytin ağaçları da Doğu Akdeniz bağlamında sömürgeciliğin, yerleşimciliğin toprak ve ekoloji üzerinden toplumları yok etmesi konusunda ana hedeflerden biri olmuştur. Binlerce yıllık zeytin bahçeleri, bu bahçelerin köylerini yok etmek ve haritadan silmek üzere talan edilip, Siyonist bağışlar ve fonlarla üzerilerine yabancı ağaçlar dikiliyor. Başka yerlerde yerli ormanlar “teröristleri” saklıyor diye yakılıyor.
Yerleşimci sömürgeciler gittikleri her yerde, o toprağın yerlisi olmadıkları için türlü türlü “terraforming” faaliyeti yaparlar. Doğaya sürekli müdahale etmek zorundalardır çünkü doğa onlara düşmandır. Yerlileri baskılamak için suyu kontrol altında tutmak zorundalardır çünkü suyun kontrolü yaşamın kontrolüdür. Kontrol etmek zorundalardır çünkü oraya zaten onların olmayan şeyleri alıp oradan götürmek üzere gelmişlerdir – oradaki her şeyle yaşamayı öğrenip, bir yaşamdaşlık kurmak üzere değil. Sonuçta asimile ve adapte olmazlar, aksine tüm bir coğrafyayı kendilerine asimile etmek için bu yazıda bahsedilenleri ve çok daha fazlasını yaparlar, sonunda ya toprak ölür ve terk ederler ya da toprak onları tükürür, böyle olmak zorundadır.
Bu kısa yazının çevirisini ele alırken tüm dünyada ve kendi bölgemizde yeşil yıkama ve yerleşimci sömürgeci emperyalist pratiklerin paralelliklerini daha basit ve daha görünür kılmak için bir adım daha atmak istedim. Bu benzerliklerin daha fazla farkında olmalıyız ki, bu toprakların mücadelesi Gazzelilerinkine veya Trans Mountain Pipeline’a karşı mücadele eden Kanada’daki Secwépemc halkınınkilerle, Kuzey Kürdistan’daki ağaç katliamlarının, çoklu barajlarla kurulan su tahakkümünün, Amed ve çevresindeki fracking gündemlerinin ne kadar iç içe girişik konular olduğunu anlayabilelim. Dünyanın her yerinden herkesi ilgilendiren bu kadar çok saldırı, yağma ve talanın karşısında uluslararası bir mücadelenin çok boyutlu, çoklu mücadele alanlarını kapsayan biçimde örülmesi için bunların ilişkisini çok daha net bir şekilde, bir ağ halinde görebilmemiz gerektiğine inanıyorum.
İsrail Yerleşimci-Sömürgeciliğini Yeşil Yıkamada Ulusal Yahudi Fonu’nun Rolü
Filistin’de Şeyh Jarrah ve Silvan gibi Filistin kasaba ve mahallelerinin yıkımı ve etnik temizliğinde olduğu gibi, yerleşimci- sömürgecilik genellikle göz önünde ve açık bir şekilde kendisini gösterir. İsrail aynı zamanda, Filistin’in kültürünü ve coğrafyasını yeniden kurgulanmış bir Siyonist “anavatan” ile değiştirmeye çalışarak daha örtülü, sinsi silikleştirme yöntemleri uyguluyor, öyle ki toprağın kendisi bile yerli sakinleri tarafından fiziksel olarak tanınmaz hale geliyor. Siyonist işgal devletinin yerel bitki örtüsü ve hayvan türlerini yok ederek bunların yerine yabancı türler koyması, yeşil yıkama çabalarının bir boyutunu teşkil ediyor.
Yeşil yıkama, bir taraftan belirli topluluk ve halklara yönelik şiddet eylemlerini sürdürürken, diğer taraftan çevreci görünme çabalarını ifade etmektedir. Siyonist işgal devleti ve JNF, özellikle El-Nakab’a odaklanarak son aylarda işgal altındaki Filistin’in tamamında endemik yaşam alanlarını ortadan kaldırarak ve yerlerini başkalarıyla değiştirerek yeşil yıkama çalışmalarını yürütüyor. JNF’nin bu konudaki etkisi küçümsenemez: Kuruluş, çalınan tüm Filistin topraklarının yüzde 13′ ünü kontrol altında tutuyor. JNF, yerli halkın köylerinin üstüne ağaç dikerek, endemik tarımın kökünü kazıyarak ve Filistinlilerin zaten kıt olan su kaynaklarına erişimini engelleyerek, Filistinlilerin topraklarının ve geçim kaynaklarının kökten yok edilmesi ve kirletilmesinde başrol oynamaya devam ediyor.
Bir sömürge silahı olarak ağaçlar
JNF yıllardır tüm Filistin’de Doğu Akdeniz’e özgü olmayan yüzlerce çam ağacı dikmiştir. Söz gelimi, Filistinli El-Tira köyü Siyonist işgal güçleri tarafından tamamen yıkıldıktan sonra, JNF Filistinlilerin mülksüzleştirilmesini gizlemek amacıyla yüzlerce çam ağacı dikmiş ve yerine halen Siyonist işgal devletinin en büyük milli parkı olan Karmel Milli Parkı’nı inşa etmiştir. Yöreye yabancı çam ağaçları Filistin’in doğal çevresi ile hiç uyumlu değillerdi ve çevrelerindeki diğer pek çok yerli bitki türünü yok ettiler. Siyonist işgal devletinde milli parkların kurulması, zeytinlikler ve meyve ağaçlarından oluşan doğal bitki örtüsünün ortadan kaldırılmasıyla başladı. Çam ağaçları dikerek JNF, Filistin’in doğal çevresini eko-kırıma ve yaşam alanı imhasına karşı son derece savunmasız hale getirdi, zira çam ağaçları yüksek asidite düzeyleri nedeniyle çevredeki neredeyse tüm bitki örtüsünü yok etti.
Batı Şeria’da yer alan Kanada Parkı, JNF’nin bölgedeki köyleri Siyonist ordu yıktıktan sonra oluşturduğu, İsrail milli parkı olarak belirlenmiş bir başka alandır. Toprak boşaltıldıktan sonra JNF, Filistinlilerin evlerinden geriye kalanların üzerinde yeniden bir mesire ormanı oluşturdu. Bu yapay ormanları oluşturmak için JNF ve İsrail devleti toplamda 160.000’den fazla zeytin ağacını kökünden söktü. Bu kadar zeytin ağacının yok edilmesi sadece Filistin kültürü ve coğrafyasının simgesi olarak sembolik gücü açısından trajik bir durum olmanın ötesinde, ana geçim kaynakları ve gelirleri ellerinden alınan binlerce Filistinli çiftçi için de yıkıcı bir kayıptır.
Tarım
El-Nakab’da ise Filistinli Bedevi evleri, İsrail tarımına daha fazla arazi açmak üzere sistematik bir şekilde yıkılıyor. El-Nakab’da yaşayan ve geçimlerini topraktan sağlayan Filistinli Bedeviler, bir yandan onlarca yıldır etnik temizliğe karşı direnirken, bir yandan da işgalin bir sonucu olarak kendilerini idame ettirecek uygun bir yerel ekonomiden neredeyse tamamen yoksun olmanın bedelini ödüyorlar. El-Nakab’da yerleşimci devletin “tanımadığı” 40’tan fazla Filistinli Bedevi köyü bulunuyor ve bu köylerin tüzel kişiliğe sahip olmamaları nedeniyle su, elektrik, kanalizasyon, eğitim, sağlık hizmetleri ve yollara erişimleri engelleniyor.
Geçtiğimiz ay içinde El-Nakab’daki Filistinli Bedeviler, JNF’nin kendilerini yerlerinden etmeye ve evlerinden sürmeye yönelik hızla sürdürdüğü kampanyaya karşı direniş girişimlerini arttırdı. El-Nakab’daki protestolar iki haftayı aşkın bir süredir devam ederken, köylerdeki aileler 28 Ocak – 30 Ocak tarihleri arasında hafta sonu eylemlerine çağrı yaptı.
Hayır kurumu statüsü
JNF Kanada’da hayır kurumu statüsüne sahip ve örgütleyicilerin hayır kurumu statüsünü iptal ettirme çabalarına rağmen faaliyetlerini sürdürüyor. Kanada Parkı’nın inşası JNF Kanada tarafından finanse edilmiş olup üç köyün harabeleri üzerinde kurulmuştur: Beit Nuba, Imwas ve Yalu. El-Arakib, Ümmü’l-Hiran ve Silvan köyleri, zorla sürgünlere ve polis baskınlarına karşı süren direnişe rağmen JNF nedeniyle yerinden edilme tehdidi altındadır.
Filistinli örgütleyiciler tüm dünyada JNF’nin hayır kurumu statüsünün iptal edilmesi çağrısında bulunuyor. JNF’nin Filistinlilere yönelik süregelen etnik temizlikteki etkin rolünü bitirmek üzere bu kuruluştan fonların çekilmesi çağrıları devam ediyor. JNF’nin fonunun kesilmesi için eylem çağrısına katılın (#DefundtheJNF): https://www.instagram.com/p/CZKVMnDOam4/
Rawan Nabil, Tkaronto’da (Toronto) yaşayan Filistinli halk örgütleyicisidir. Filistin Gençlik Hareketi ile örgütleniyor ve şu anda Filistin’de neoliberalizme karşı direnişe odaklanarak siyaset bilimi alanında doktora yapıyor.