Kaynak: earth.org | Çeviri: Cemre Nayır
Her ne kadar iklim krizinin şiddetlenmesinde rol oynayan pek çok faktör olsa da, bazıları diğerlerinden daha fazla dikkat gerektiriyor. İşte ormansızlaşma ve biyolojik çeşitlilik kaybından gıda israfı ve hızlı modaya kadar hayatımızın en büyük çevre sorunlarından bazıları.
1. Fosil Yakıt Kaynaklı Küresel Isınma
2023, küresel ortalama sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin 1,46 ℃ üzerinde olması ve şu anda kayıtlardaki en sıcak takvim yılı olan 2016’nın on bir aylık ortalamasından 0,13 ℃ daha yüksek olmasıyla kayıtlardaki en sıcak yıl olmuştur. Aynı yıl içerisinde altı ay ve iki mevsim rekoru kırıldı.
Dahası, karbondioksit (CO2) seviyeleri hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Yaklaşık 6.000 yıllık insan uygarlığı boyunca sürekli olarak 280 ppm (milyonda bir parça) civarında seyreden CO2 seviyeleri, 19. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin başlamasından önceki seviyenin iki katından fazla bir artışla 420 ppm’in üzerine çıktı. National Oceanic and Atmospheric Administration (NOAA) Yöneticisi Rick Spinrad’a göre, yıllık istikrarlı artış “insan faaliyetlerinin doğrudan bir sonucu” olup, esas olarak ulaşım ve elektrik üretimi için fosil yakıtların yakılmasından ve aynı zamanda çimento üretimi, ormansızlaşma ve tarımdan kaynaklanmaktadır.
Hiç şüphesiz bu, hayatımızın en büyük çevre sorunlarından biri: sera gazı emisyonları Dünya’yı kaplarken, güneşin ısısını hapsederek küresel ısınmaya yol açıyor.

Artan sera gazı emisyonları küresel sıcaklıklarda hızlı ve istikrarlı bir artışa yol açmış, bu da Avustralya ve ABD’de şimdiye kadar kaydedilmiş en yıkıcı orman yangını dönemlerinin yaşanmasına, Afrika, Orta Doğu ve Asya’nın bazı bölgelerini saran çekirgelerin ekinleri yok etmesine ve Antarktika’da sıcaklıkların ilk kez 20℃’nin üzerine çıktığı bir sıcak hava dalgasına kadar tüm dünyada felaketlere neden olmuştur. Bilim insanları sürekli olarak gezegenin, Kuzey Kutup bölgelerindeki permafrost erimesinin ilerlemesi, Grönland buz tabakasının daha önce görülmemiş bir hızda erimesi, altıncı kitlesel yok oluşun hızlanması ve Amazon yağmur ormanlarındaki ormansızlaşmanın artması gibi felaketle sonuçlanabilecek bir dizi kırılma noktasını aştığı konusunda uyarıda bulunuyor.
İklim krizi tropikal fırtınalar ile kasırga, sıcak hava dalgası ve sel gibi diğer hava olaylarının daha önce görülmediği kadar yoğun ve sık yaşanmasına neden oluyor. Ancak, tüm sera gazı emisyonları derhal durdurulsa bile, küresel sıcaklıklar önümüzdeki yıllarda artmaya devam edecektir. Bu nedenle sera gazı emisyonlarını büyük ölçüde azaltmaya, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmaya ve fosil yakıtları mümkün olduğunca hızlı bir şekilde aşamalı olarak terk etmeye hemen başlamamız şarttır.
Permafrost, mercan resifleri ve musonlar, ısınmanın devam etmesi halinde dünyanın ulaşacağı iklim değişikliğinin kırılma noktalarından bazılarıdır.
Ayrıca bakabilirsiniz: İklim Değişikliğinin Kırılma Noktaları: Dünyamız Nasıl Değişecek?
2. Kötü Yönetişim
Nicholas Stern gibi ekonomistlere göre, iklim krizi birden fazla piyasa başarısızlığının bir sonucudur.
Ekonomistler ve çevreciler yıllardır politika yapıcıları, hem en büyük çevre sorunlarımızdan birisi olan; hem de eksikliğiyle piyasayı başarısızlığa uğratan sera gazı yayan faaliyetlerin fiyatını, örneğin düşük karbon teknolojilerindeki yenilikleri teşvik edecek karbon vergileri yoluyla artırmaya çağırıyor.
Emisyonları yeterince hızlı ve etkili bir şekilde azaltmak için, hükümetlerin sadece düşük karbonlu enerji kaynaklarının maliyetlerini düşürmek amacıyla yeşil inovasyona yönelik finansmanı büyük ölçüde artırmaları değil aynı zamanda diğer piyasa başarısızlıklarının her birini ele alan bir dizi başka politikayı da benimsemeleri gerekmektedir.
Ulusal karbon vergisi şu anda AB’deki çeşitli ülkeler, Kanada, Singapur, Japonya, Ukrayna ve Arjantin dahil olmak üzere dünya çapında 27 ülkede uygulanmaktadır. Ancak 2019 OECD Vergi Enerji Kullanımı raporuna göre, mevcut vergi sistemleri enerji kaynaklarının kirletme profili ile yeteri kadar örtüşmemektedir. Örneğin OECD, karbon vergilerinin elektrik sanayinde etkili olduğu görülmesine rağmen kömür üretimi üzerinde yeterince etkili olamadığını ortaya koymaktadır. Karbon vergisi İsveç’te etkin bir şekilde yürütülmektedir; ton başına 127 ABD Doları olan karbon vergisi 1995’ten bu yana emisyonları %25 oranında azaltırken, ekonomi aynı süre içinde %75 oranında büyümüştür.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar iklim kriziyle başa çıkmak için uygun değildir; Birleşmiş Milletler bir başka dünya savaşını önlemek için kurulmuştur ve amacı buna uygun değildir. Zaten BM üyeleri, kuruluş tarafından yapılan herhangi bir öneri ya da tavsiyeye uymak zorunda değildir. Örneğin, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında tarihi bir anlaşma olan Paris Anlaşması, küresel sıcaklık artışının 2100 yılına kadar 2℃’nin altında ve tercihen 1.5℃’nin altında olması için ülkelerin sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmaları gerektiğini belirtmektedir. Ancak bunu imzalamak isteğe bağlı olup, uyulmaması halinde gerçek bir yaptırım söz konusu değildir. Buna ek olarak, hakkaniyet konusu, gelişmekte olan ülkelerin daha az salım yapacak teknolojileri geliştirebilecekleri noktaya gelmeleri için daha fazla salım yapmalarına izin verilmesi ve Çin gibi kimi ülkelerin bundan istifade etmesine olanak tanınması nedeniyle tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedir.
3. Gıda İsrafı
İnsan tüketimi için üretilen gıdanın üçte biri – yaklaşık 1,3 milyar ton – israf edilmekte ya da kaybedilmektedir. Bu da 3 milyar insanı beslemeye yeter. Gıda israfı ve kaybı, yıllık sera gazı emisyonlarının yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır; eğer bu bir ülke olsaydı, gıda israfı Çin ve ABD’nin ardından üçüncü en büyük sera gazı salımcısı olurdu.

Gıda israfı ve kaybı gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde farklı aşamalarda gerçekleşmektedir; gelişmekte olan ülkelerde gıda israfının %40’ı hasat sonrası ve işleme taraflarında gerçekleşirken, gelişmiş ülkelerde gıda israfının %40’ı perakende ve tüketici taraflarında gerçekleşmektedir.
Perakende tarafında, şok edici miktarda gıda estetik nedenlerle israf edilmektedir; aslında ABD’de çöpe atılan tüm ürünlerin %50’sinden fazlası tüketicilere satılamayacak kadar “çirkin” olduğu için çöpe atılmaktadır – bu da yaklaşık 60 milyon ton meyve ve sebzeye tekabül etmektedir. Bu da listedeki en büyük çevre sorunlarından bir diğeri olan gıda güvensizliğine yol açmaktadır.
Ayrıca bakabilirsiniz: Gıda İsrafı Çevreyi Nasıl Etkiliyor?
4. Biyoçeşitlilik Kaybı
Geçtiğimiz 50 yılda insan tüketimi, nüfus, küresel ticaret ve kentleşme hızla artmış, bu da insanlığın Dünya kaynaklarını doğal yollarla yenileyebileceğinden daha fazla tüketmesine neden olmuştur.
2020 tarihli bir WWF raporu, memeliler, balıklar, kuşlar, sürüngenler ve amfibilerin nüfus büyüklüklerinin 1970-2016 yılları arasında ortalama %68’lik bir düşüş yaşadığını ortaya koymuştur. Rapor, bu biyolojik çeşitlilik kaybını çeşitli faktörlere bağlamakta, ancak esas olarak arazi kullanım değişikliğine, özellikle de orman, otlak ve mangrov gibi habitatların tarımsal alanlara dönüştürülmesine bağlamaktadır. Pangolinler, köpekbalıkları ve denizatları gibi hayvanlar yasadışı yaban hayatı ticaretinden önemli ölçüde etkilenmektedir ve bu sebeple pangolinler kritik tehlike altındadır.
Son zamanlarda yapılan bir analiz, Dünya’daki vahşi yaşamın altıncı kitlesel yok oluşunun hızlandığını ortaya koymuştur. 500’den fazla kara hayvanı türü yok olmanın eşiğinde ve muhtemelen 20 yıl içinde yok olacak; bu sayı geçen yüzyılın tamamında kaybolan sayıyla aynı. Bilim insanları, insanın doğa üzerindeki tahribatı olmasaydı, bu oranda bir kaybın binlerce yıl alacağını söylüyor.
Antarktika’da 2023 yılında yapılan bir araştırmaya göre, iklim değişikliğinin tetiklediği deniz buzu erimesi imparator penguenlere ağır bir darbe vurmaktadır ve 2100 yılına kadar tüm popülasyonun yok olmasına neden olabilir.
Ayrıca bakabilirsiniz: Biyoçeşitliliğin Olağanüstü Faydaları
5. Plastik Kirliliği
1950 yılında dünya yılda 2 milyon tondan fazla plastik üretiyordu. 2015 yılına gelindiğinde bu yıllık üretim 419 milyon tona ulaştı ve çevredeki plastik atık miktarını daha da arttırdı.

Bilim dergisi Nature tarafından hazırlanan bir raporda, günümüzde her yıl yaklaşık 14 milyon ton plastiğin okyanuslara karışarak vahşi yaşam alanlarına ve buralarda yaşayan hayvanlara zarar verdiği tespit edilmiştir. Araştırma, herhangi bir önlem alınmadığı takdirde plastik krizinin 2040 yılına kadar yılda 29 milyon metrik tona ulaşacağını ortaya koydu. Buna mikroplastikleri de dahil edersek, okyanustaki kümülatif plastik miktarı 2040 yılına kadar 600 milyon tona ulaşabilir.
Çarpıcı bir şekilde, National Geographic şimdiye kadar üretilen tüm plastiğin %91’inin geri dönüştürülmediğini ortaya çıkarmıştır; bu da yalnızca yaşamımızın en büyük çevre sorunlarından birini değil, aynı zamanda başka bir muazzam piyasa başarısızlığını da yansıtmaktadır. Plastiğin ayrışmasının 400 yıl sürdüğü düşünüldüğünde, varlığının sona ermesi birçok nesli bulacaktır. Plastik kirliliğinin uzun vadede çevre üzerinde geri dönüşü olmayan etkilerinin neler olacağını bilemeyiz.
Ayrıca bakabilirsiniz: Dünyanın Neden Küresel Bir Plastik Anlaşmasına Acilen İhtiyacı Var?
6. Ormansızlaşma
Her saat 300 futbol sahası büyüklüğünde orman kesiliyor. 2030 yılına gelindiğinde, gezegendeki ormanların yalnızca %10’u yok olabilir; ormansızlaşma durdurulmazsa, 100 yıldan kısa bir süre içinde tüm ormanlar yok olabilir.
En yüksek düzeyde ormansızlaşmanın yaşandığı üç ülke Brezilya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Endonezya’dır. Güney Amerika kıtasının yaklaşık %40’ını kaplayan ve 6,9 milyon kilometrekarelik alanıyla dünyanın en büyük yağmur ormanı olan Amazon, aynı zamanda biyolojik çeşitliliği en yüksek ekosistemlerden biridir ve yaklaşık üç milyon bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır. Orman alanlarını koruma çabalarına rağmen, yasal ormansızlaşma hala yaygın olup, küresel tropik ormansızlaşmanın yaklaşık üçte biri Brezilya’nın Amazon ormanlarında meydana gelmekte ve her yıl 1,5 milyon hektara ulaşmaktadır.

Dünyada her yıl 10 milyon hektarlık ağaç, ekin ve hayvan yetiştirmek üzere yer açmak, kağıt gibi malzemeler üretmek için kesiliyor.
Bu listede yer alan en büyük çevre sorunlarından bir diğeri olan ormansızlaşmanın başlıca nedeni tarımdır. Araziler hayvancılık ya da şeker kamışı ve palmiye yağı gibi satılacak diğer ürünlerin ekimi için açılıyor. Ormanlar karbon tutmanın yanı sıra toprak erozyonunun önlenmesine de yardımcı olur, çünkü ağaç kökleri toprağı bağlayarak aşınmasını ve toprak kaymasını önler.
Ayrıca bakabilirsiniz: Ormansızlaşma Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Gerçek
7. Hava Kirliliği
Günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri açık hava kirliliğidir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verileri, her yıl dünya genelinde tahmini 4,2 ila 7 milyon insanın hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybettiğini ve her 10 kişiden dokuzunun ise yüksek miktarda kirletici içeren hava soluduğunu göstermektedir. UNICEF’e göre, Afrika’da 1990 yılında 164.000 olan açık hava kirliliği sonucu ölüm sayısı 2017 yılında 258.000’e yükselmiştir. Hava kirliliğinin nedenleri çoğunlukla endüstriyel kaynaklar ve motorlu taşıtlardan, ayrıca biyokütle yakılmasından kaynaklanan emisyon ve toz fırtınaları nedeniyle kötü hava kalitesinden kaynaklanmaktadır.

2023 yılında yapılan bir araştırmaya göre, dünyanın en kirli bölgelerinden biri olan Güney Asya’da hava kirliliği ortalama yaşam süresini yaklaşık 5 yıl kısaltıyor. Çalışma, kimi ülkelerdeki yüksek kirlilik seviyelerinden yeterli altyapı ve finansman eksikliği de dahil olmak üzere bir dizi etkeni sorumlu tutuyor. Asya ve Afrika’da hava kirliliği nedeniyle küresel olarak yıl bazında kaybedilen yaşam süresinin yaklaşık %92,7’sine katkıda bulunan ülkelerin çoğu, yeterli politikalar geliştirmek için gerekli olan temel hava kalitesi standartlarından yoksundur. Ayrıca, her iki kıtadaki hükümetlerin sırasıyla sadece %6,8’i ve %3,7’si kendi vatandaşlarına tümüyle açık hava kalitesi verisi sağlamaktadır.
Avrupa’da, yakın zamanda Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) tarafından yayınlanan bir rapor, 2021 yılında Avrupa Birliği’nde yaşayan yarım milyondan fazla insanın doğrudan zehirli kirleticilere maruz kalmasıyla bağlantılı sağlık sorunları nedeniyle öldüğünü gösterdi.
8. Eriyen Buzullar ve Deniz Seviyesinin Yükselmesi
İklim krizi Kuzey Kutbu’nu gezegendeki diğer yerlere kıyasla iki kat daha hızlı ısıtıyor. Bugün deniz seviyeleri, Dünya’daki sıcaklık artışının bir sonucu olarak 20. yüzyılın büyük bir bölümünde olduğundan iki kat daha hızlı yükselmektedir. Denizler şu anda küresel olarak yılda ortalama 3,2 mm yükselmekte ve bu yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 0,7 metreye kadar yükselmeye devam edecek. Arktik’te Grönland Buz Tabakası deniz seviyeleri için en büyük riski oluşturmaktadır çünkü deniz seviyelerinin yükselmesinin ana nedeni eriyen kara buzudur.

Çevresel sorunların tartışmasız en büyüğünü temsil eden bu durum, geçtiğimiz yılın yaz aylarında Grönland’dan 60 milyar ton buz kaybını tetiklediği ve bunun küresel deniz seviyesini sadece iki ayda 2,2 mm yükseltmeye yettiği düşünüldüğünde daha da endişe verici hale gelmektedir. Uydu verilerine göre Grönland buz tabakası 2019 yılında rekor miktarda buz kaybetti. Yıl boyunca dakikada ortalama bir milyon tonluk kayıp, zincirleme etkileri olan en büyük çevre sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Grönland buz tabakasının tamamı erirse, deniz seviyesi altı metre yükselecektir.
Aynı zamanda Antarktika kıtası deniz seviyesinin yükselmesine yılda yaklaşık 1 milimetre katkıda bulunmaktadır ki bu da yıllık küresel artışın üçte birine tekabül etmektedir. 2023 verilerine göre, kıta 1997’den bu yana yaklaşık 7,5 trilyon ton buz kaybetti. Ayrıca, Kanada Buz Hizmetleri’ne göre, Kanada’nın Kuzey Kutbu’ndaki son sağlam buz sahanlığı, Temmuz ayı sonlarında iki günlük bir süre içinde alanının yaklaşık 80 kilometrekaresini, yani %40’ını kaybederek kısa bir süre önce çöktü.

Climate Central adlı araştırma ve savunuculuk grubuna göre, bu yüzyılda deniz seviyesinin yükselmesi, şu anda 340 milyon ila 480 milyon insana ev sahipliği yapan kıyı bölgelerini sular altında bırakabilir, bu da onları daha güvenli bölgelere göç etmeye zorlayabilir ve göç ettikleri bölgelerde aşırı nüfus artışına ve kaynakların aşırı kullanımına neden olabilir. Bangkok (Tayland), Ho Chi Minh City (Vietnam), Manila (Filipinler) ve Dubai (Birleşik Arap Emirlikleri) deniz seviyesinin yükselmesi ve sel riski en yüksek şehirler arasında yer almaktadır.
Ayrıca bakabilirsiniz: Mevcut Küresel Isınma Senaryosuna Göre Dünyadaki Buzulların Üçte İkisi 2100 Yılına Kadar Kaybolacak
9. Okyanus Asidifikasyonu
Küresel sıcaklık artışı sadece yeryüzünü etkilemekle kalmamış, aynı zamanda okyanus asidifikasyonunun da ana nedeni olmuştur. Okyanuslarımız, Dünya atmosferine salınan karbondioksitin yaklaşık %30’unu emmektedir. Artan orman yangınları gibi küresel iklim değişikliğinin etkilerinin yanı sıra fosil yakıtların yakılması gibi insan faaliyetleri nedeniyle daha yüksek konsantrasyonlarda karbon salınımı gerçekleştikçe, denizlere emilerek geri dönen karbondioksit miktarı da artmaktadır.
PH değerindeki en küçük değişiklik okyanusun asitliği üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Okyanus asitlenmesinin deniz ekosistemleri ve türleri, besin ağları üzerinde yıkıcı etkileri olup habitat kalitesinde geri dönüşü olmayan değişikliklere neden olmaktadır. PH seviyeleri çok düşük seviyelere geldiğinde, istiridye gibi deniz canlılarının kabukları ve iskeletleri çözünmeye bile başlayabilir.
Bununla birlikte, okyanus asidifikasyonu kaynaklı en büyük çevresel sorunlardan biri mercan ağarmaları ve akabinde mercan resiflerinin yok olmasıdır. Bu durum, yükselen okyanus sıcaklıklarının resifler ile resiflerin içinde yaşayan algler arasındaki simbiyotik ilişkiyi bozarak algleri uzaklaştırması ve mercan resiflerinin doğal canlı renklerini kaybetmesine neden olmasıyla ortaya çıkan bir olgudur. Bazı bilim insanları mercan resiflerinin 2050 yılına kadar tamamen yok olma riskiyle karşı karşıya olduğunu tahmin etmektedir. Okyanusta artan asidite, mercan resif sistemlerinin dış iskeletlerini yenileme ve söz konusu mercan ağarma olaylarının ardından iyileşme kabiliyetlerini engelleyecektir.
Bazı çalışmalar okyanus asidifikasyonunun okyanustaki plastik kirliliğinin etkilerinden biri olarak bağlantılı olabileceğini de bulmuştur. Okyanusa atılan plastik çöplerden kaynaklanan bakteri ve mikroorganizmaların birikmesi deniz ekosistemlerine zarar vermekte ve mercanların ağarmasına katkıda bulunmaktadır.
Ayrıca bakabilirsiniz: Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) Küresel Mercan Ağarmasının Kayıtlara Geçen En Büyük Olay Olduğunu Açıkladı
10. Tarım
Araştırmalar, küresel gıda sisteminin insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının üçte birinden sorumlu olduğunu ve bunun %30’unun hayvancılık ve balıkçılıktan kaynaklandığını göstermiştir. Tarımsal üretim, gübre kullanımı yoluyla azot oksit gibi sera gazlarını açığa çıkarmaktadır.

Dünyadaki tarım alanlarının %60’ı sığır yetiştiriciliğine ayrılmış olmasına rağmen, küresel et tüketiminin yalnızca %24’ünü oluşturmaktadır.
Tarım çok geniş bir alanı kaplamakla kalmıyor, aynı zamanda büyük miktarda tatlı su tüketiyor ki bu da listedeki en büyük çevre sorunlarından bir diğeri. Ekilebilir araziler ve otlaklar Dünya’nın kara yüzeylerinin üçte birini kaplarken, dünyanın sınırlı tatlı su kaynaklarının dörtte üçünü tüketmektedir.
Bilim insanları ve çevreciler, mevcut gıda sistemimizi yeniden düşünmemiz gerektiği konusunda sürekli uyarıda bulunuyorlar; daha fazla bitki temelli bir beslenmeye geçmek, geleneksel tarım endüstrisinin karbon ayak izini önemli ölçüde azaltacaktır.
Ayrıca Bakabilirsiniz: Tarımın Geleceği: Dünyayı Yok Etmeden Besleyebilir miyiz?
11. Gıda ve Su Güvensizliği
Artan sıcaklıklar ve sürdürülebilir olmayan tarım uygulamaları, su ve gıda güvensizliğinin artmasına neden olmuştur.
Küresel olarak, her yıl 68 milyar tondan fazla yüzey toprağı, doğal olarak yenilenebileceğinden 100 kat daha hızlı bir şekilde erozyona uğramaktadır. Biyolojik zehir ve gübre ile yüklenen toprak, su yollarına karışarak içme suyunu ve nehir aşağısındaki koruma altındaki alanları kirletiyor.
Dahası, açıkta kalan cansız toprak, onu bir arada tutan kök ve miselyum sistemlerinin yokluğu nedeniyle rüzgar ve su erozyonuna karşı daha savunmasızdır. Toprak erozyonuna yol açan en önemli etkenlerden biri toprağı fazla sürmektir: yüzeydeki besin maddelerini (örneğin gübre) toprağa karıştırarak kısa vadede verimliliği artırsa da, toprak sürme toprağın fiziksel yapısına zarar verir ve uzun vadede toprağın sıkışmasına, verimliliğinin azalmasına ve üst toprak erozyonunu daha da kötüleştiren yüzey kabuğu oluşumuna yol açar.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), yüzyılın ortalarında 9 milyara ulaşması beklenen küresel nüfusla birlikte, küresel gıda talebinin 2050 yılına kadar %70 oranında artabileceğini öngörmektedir. Dünya genelinde 820 milyondan fazla insan yetersiz beslenmektedir.
BM Genel Sekreteri António Guterres, “Acil önlem alınmazsa, yüz milyonlarca yetişkin ve çocuk üzerinde uzun vadeli etkileri olabilecek küresel bir gıda güvenliği acil durumunun yaklaşmakta olduğu giderek daha açık hale geliyor” dedi. Ülkeleri gıda sistemlerini yeniden düşünmeye çağırdı ve daha sürdürülebilir tarım uygulamalarına geçilmesini önerdi.
Su güvenliği bağlamında, dünya sularının yalnızca %3’ü tatlı su olup, bunun da üçte ikisi donmuş buzullarda bulunmakta ya da başka bir şekilde kullanılamamaktadır. Bunun sonucunda, dünya genelinde yaklaşık 1,1 milyar insanın suya erişimi bulunmamakta ve toplam 2,7 milyar insan yılın en az bir ayında su kıtlığı çekmektedir. 2025 yılına kadar dünya nüfusunun üçte ikisi su kıtlığı ile karşı karşıya kalabilir.
Ayrıca bakabilirsiniz: 2024’te Küresel Gıda Güvenliği Neden Önemli?
12. Hızlı Moda ve Tekstil Atıkları
Moda ve giyime yönelik küresel talep öylesine büyük bir hızla artmıştır ki, moda endüstrisi artık küresel karbon emisyonlarının %10’unu oluşturmakta ve çağımızın en büyük çevre sorunlarından biri haline gelmiştir. BM Çevre Programı’na göre, sadece moda sektörü, havacılık ve denizcilik sektörlerinin toplamından daha fazla sera gazı emisyonu üretmekte ve küresel atık suyun yaklaşık %20’sini yani tekstil boyamadan kaynaklanan yaklaşık 93 milyar metreküp atık su üretmektedir.
Dahası, dünya her yıl tahmini olarak 92 milyon ton tekstil atığı üretmekte ve bu rakamın 2030 yılına kadar yılda 134 milyon tona çıkması beklenmektedir. Çoğu biyolojik olarak parçalanamayan giysi ve tekstil atıkları çöp sahalarında son bulurken, polyester, naylon, poliamid, akrilik ve diğer sentetik malzemelerden oluşan mikroplastikler toprağa ve yakındaki su kaynaklarına sızmaktadır. Diğer yandan, başka ülkelerden gelen en az 39.000 ton tekstil atığının çürümeye terk edildiği, dünyanın en kurak çölü olan Şili’nin Atacama bölgesinde görüldüğü gibi, muazzam miktarlarda tekstil ürünü az gelişmiş ülkelere atılmaktadır.

Bu hızla büyüyen sorun, şirketlerin en son ve en yeni trendleri yakalamak için düşük kaliteli giysilerin ucuz ve hızlı üretimine dayandığı, sürekli genişleyen hızlı moda iş modeli ile daha da kötüleşmektedir. Birleşmiş Milletler İklim Eylemi için Moda Endüstrisi Sözleşmesi, imzacı moda ve tekstil şirketlerinin 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı taahhüt etmelerini öngörürken, dünya çapındaki işletmelerin çoğu henüz iklim değişikliğindeki rollerini göz önünde bulundurmamıştır.
Bunlar gezegenimizi saran en büyük çevre sorunlarından bazıları olsa da, aşırı avlanma, şehirlerin genişlemesi, toksik çöplükler ve arazi kullanım değişiklikleri de dahil olmak üzere bahsedilmeyen çok daha fazlası var. Krize verilecek yanıtın formüle edilmesinde göz önünde bulundurulması gereken pek çok husus olmakla birlikte, bu yanıtların koordineli, pratik ve yeterince fark yaratacak kadar geniş kapsamlı olması gerekmektedir.
Ayrıca bakabilirsiniz: Hızlı Moda ve Çevresel Etkileri
13. Aşırı avlanma
Dünya çapında üç milyardan fazla insan birincil protein kaynağı olarak balık tüketmektedir. Dünyanın yaklaşık %12’si balıkçılıktan çeşitli şekillerde geçinmektedir ve bunların %90’ı küçük ölçekli balıkçılardır – küçük ağlar ve hatta muhtemelen sizin kullandıklarınızdan çok da farklı olmayan olta, makara ve yemler kullanan, gemi değil de bir teknedeki küçük bir mürettebatı düşünün. Dünyadaki 18,9 milyon balıkçının %90’ı ikinci gruba girmektedir.
İnsanların çoğu 50 yıl öncesine kıyasla yaklaşık iki kat daha fazla gıda tüketirken, dünya üzerinde 1960’ların sonuna kıyasla dört kat daha fazla insan bulunmaktadır. Bu durum, ticari amaçlı avcılık yapılan suların %30’unun ‘aşırı avlanmış’ su olarak sınıflandırılmasının nedenlerinden biridir. Bu, mevcut avlanma alanı stoğunun yenilenebileceğinden daha hızlı tükenmekte olduğu anlamına gelmektedir.
Aşırı avlanma, aşırı yüksek biyolojik çeşitlilik kaybının yanı sıra sudaki alglerin artması, balıkçılık topluluklarının yok olması ve okyanusların kirlenmesi gibi çevre üzerinde zararlı etkileri de beraberinde getirmektedir.
Birleşmiş Milletler’in 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinin (SDG 14) bir parçası olarak BM ve FAO, balık stoğu oranının biyolojik olarak sürdürülebilir seviyelerde tutulması için çalışmaktadır. Ancak bu, dünya okyanusları için halihazırda yürürlükte olanlardan çok daha sıkı düzenlemeler gerektirmektedir. Temmuz 2022’de Dünya Ticaret Örgütü, tarihi bir anlaşmayla küresel aşırı avlanmayı azaltmak için balıkçılık teşviklerini yasakladı. Nitekim yakıt, balıkçılık malzemeleri ve yeni teknelerin inşası için verilen teşvikler sadece aşırı avlanmayı teşvik etmekte ve bu nedenle büyük bir sorun teşkil etmektedir.
Ayrıca bakabilirsiniz: Aşırı Avlanmaya Karşı Hemen İhtiyacımız Olan 7 Çözüm
14. Kobalt Madenciliği
Kobalt, yenilenebilir enerji dönüşümünün kalbinde yer alan mineral açmazının belirleyici örneği olma yolunda hızla ilerliyor. Elektirikli araçlara (EV) enerji sağlayan bataryaların önemli bir bileşeni olan kobalt, karbonsuzlaştırma çabaları ilerledikçe sürekli bir talep artışıyla karşılaşmaktadır. Dünyanın en büyük kobalt tedarikçisi olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde (DKC) üretimin beşte birinin geleneksel madenciler tarafından gerçekleştirildiği tahmin edilmektedir.
Ancak kobalt madenciliği, işçi sömürüsü ve diğer ciddi çevresel ve sosyal sorunlarla ilişkilendirilmektedir. Kobalt madenciliği faaliyetlerinin çevresel maliyetleri de önemli boyutlardadır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin güney bölgeleri sadece kobalt ve bakıra değil, aynı zamanda büyük miktarda uranyuma da ev sahipliği yapmaktadır. Madencilik bölgelerinde bilim insanları yüksek radyoaktivite seviyelerine dikkat çekmiştir. Ayrıca, diğer endüstriyel madencilik çalışmalarına benzer şekilde, mineral madenciliği de genellikle komşu nehirlere ve su kaynaklarına sızan kirliliğe neden olur. Ufalanmış kayadan çıkan tozun yerel halk üzerinde de solunum sorunlarına yol açtığı bilinmektedir.
15. Toprak Bozunumu
Organik madde, atmosferdeki karbonu emmesini sağladığı için toprağın hayati bir bileşenidir. Bitkiler fotosentez yoluyla havadan doğal ve etkili bir şekilde CO2 emer ve bu karbonun bir kısmı toprakta toprak organik karbonu (SOC) olarak depolanır. Sağlıklı toprakta en az %3-6 oranında organik madde bulunur. Ancak, dünyanın hemen her yerinde bu oran çok daha düşüktür.
Birleşmiş Milletler’e göre, gezegendeki toprağın yaklaşık %40’ı bozulmuş durumda. Toprak bozunumu, organik madde kaybı, toprağın yapısal durumundaki değişiklikler ve/veya toprak verimliliğindeki azalma anlamına gelir ve genellikle zehirli kimyasalların ve kirleticilerin kullanımı da dahil olmak üzere geleneksel tarım uygulamaları gibi insan faaliyetlerinin bir sonucudur. Uzmanlar, 2050 yılına kadar işlerin olağan seyrinde devam etmesi halinde, neredeyse Güney Amerika büyüklüğünde bir alanın daha tahrip olacağını öngörmektedir. Ama bundan daha fazlası var. Eğer kayıtsız uygulamalarımızı değiştirmez ve toprak kalitesini korumak için adım atmazsak, 20 yıl içinde 9.3 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusuna rağmen %40 daha az gıda üretileceği tahmin edildiğinden, dünya genelinde milyarlarca insanın gıda güvenliği geri dönülemez bir şekilde tehlikeye girecektir.
Yazıda referans verilen diğer makalelerin linkleri için orijinal kaynağı ziyaret edin.