Okuyacağınız bu metin, Climaximo üyesi Sinan Eden tarafından hazırlanmıştır.
Çeviri: Ezgican Özdemir Kelly
0. Bu yazıda, örgütsel çerçeve üzerine bir tartışma yaptıktan sonra stratejik çerçeve tartışmasına geçeceğiz. Toplumsal hareketler ve strateji tartışmaları için temel terminolojiyi tanıtmayı ve açıklığa kavuşturmayı amaçlıyoruz. Benzer bir dil ve terminoloji kullanarak, yanlış anlamalardan kaynaklanan karışıklıklara kapılmadan, ortak ve farklı noktaları tespit edebilmeyi hedefliyoruz.
1. Siyasette dört örgütsel katman vardır: ideolojik, siyasi, stratejik ve taktiksel katman.
İdeolojik katmanda, örgüt içinde güçlü bir teorik sağlamlaşma vardır. Siyasi partiler bu soyutlama düzeyinde örgütlenir. Siyasi katmanda ortak bir vizyon vardır. Çoğu sosyal hareket bu düzeyde örgütlenir. Stratejiler, bir örgütün siyasi vizyonuna ulaşmak için attığı adımlardır. İttifaklar ve kampanyalar bu düzeye aittir. Son olarak, taktiksel katman gerçek hayatta yaptığımız somut olan her şeyi içerir.
Mantıken baktığımızda, insanların önce ideolojik (daha temel) düzeyde örgütlendiğini, ardından bunun etrafında siyaset oluşturduğunu söyleyebiliriz. Sonrasında bir siyasi program için strateji geliştirilir ve ardından stratejik zaferler elde etmek için taktikler belirlenir.
Gerçek hayatta ise insanlar tersi şekilde örgütlenir: birbirleriyle tanıştıkları belirli etkinlikler veya eylemler aracılığıyla örgütlere katılırlar veya örgütler kurarlar. Taktikler, daha derin katmanlara göre daha fazla farklı geçmişlere ve vizyonlara sahip insanı içerir.
İnsanlar bu katmanlardan herhangi birinde örgütlenen örgütlere katılabilirler. Her katman farklı bir örgüt kültürü ve liderlik türü gerektirir.
Daha fazla ayrıntı için “Dört örgütsel katman: örgütlenme ve örgütler hakkında taban aktivistleri için bir rehber” yazısına bakabilirsiniz.
2. Aktivizmde hedeflerimiz (amaçlarımız) vardır. Bazen bunları açıkça söyleriz; bazen de bunlar bizim kişisel beklentilerimizdir.
Bu hedeflere ulaşmak için çeşitli şeyler yaparız. İnsanlar genellikle bu şeylere “aktivizm” derler.
Hangi katmanda örgütlendiğinize bağlı olarak hedefleriniz farklılık gösterir: bir siyasi parti için değişim, sömürgeciliği yıkmak olabilir (birçok anti-emperyalist mücadelede olduğu gibi); bir sivil toplum örgütü için siyasi değişim olabilir (fosil yakıtlardan arındırılmış bir Avrupa gibi); bir kampanya için politika değişikliği olabilir (çalışma saatlerinin azaltılması gibi); bir eylem için hedefiniz medyada görünürlük olabilir.
Hedeflerimizi tespit ettikten sonra, bu hedeflere ulaşmak için bir şeyler yaparız. Bazıları karar vericilerle konuşur, bazıları genel halkla konuşur, bazıları yıkıcı eylemler düzenler, bazıları videolar çeker, bazıları memler üretir, bazıları politika raporları hazırlar, bazıları iş liderleriyle konuşur, bazıları blog yazıları yayınlar… Ama burada şunu unutmayalım: “değişim” otomatik olarak “iyi” değildir. Bazıları başka bir etnik gruptan insanları öldürür, bazıları başka birini döver, bazıları bir pazarda kendilerini patlatır, vb. Herkesin kendi vizyonu ve hedefleri vardır ve bu hedeflere ulaşmak için harekete geçerler.
3. Yukarıdaki paragrafın aktivizmden bağımsız olduğunu fark edebilirsiniz. Herhangi bir değişiklik, kişisel ilişkilerinizde bile, şu şekilde işler: bir şeyi değiştirmek istersiniz, bu nedenle bir şeyler yaparsınız. Mutfağı temiz tutmak için ev arkadaşlarınızla bir toplantı düzenlersiniz. Partnerinizle ilgili hayal kırıklığınızla başa çıkmak için onunla konuşursunuz (ya da belki başka biriyle konuşursunuz: bir arkadaşınızla veya bir terapistle). Daha az acıkmak için atıştırmalıklar yersiniz. Sınavı geçmek için ders çalışırsınız (veya kopya kağıtları hazırlarsınız).
4. Belirli eylemlerin sizi hedeflerinize yaklaştıracağına inanırsınız.
Bu inanç, sizin değişim teorinizdir.
5. Toplumsal hareketler için değişim teorilerinin dört yapı taşını şu şekilde belirleyebiliriz:
1) Akıl 2) Temsiliyet 3) Güçlendirme 4) Kesintiye uğratma.
Akıl, çıkar çatışmasının neredeyse hiç olmadığı durumlarda geçerli olan değişim teorisidir. Bilgi paylaşımı ve rasyonel argümanlara başvurmak, müzakere yoluyla değişimi beraberinde getirir.
Temsiliyet, değişimden etkilenen kişilerin kendilerinin değişim özneleri olduğu durumlarda geçerli olan bir değişim teorisidir. Onları (rasyonel ya da duygusal olarak (veya manipülasyon yoluyla)) farkındalık yaratarak ikna ederseniz, değişim gerçekleşir; çünkü toplumun insanların görüşlerini temsil ettiğine inanırsınız.
Güçlendirme, iki eşit olmayan güç kutbu olduğunda ortaya çıkan değişim teorisidir. Daha zayıf olan kutbu örgütlerseniz, güçlü olanı taleplerinize boyun eğdirirsiniz.
Kesintiye uğratma, güçlü bir çıkar çatışması olduğunda veya statükonun esnekliği olmadığında ortaya çıkan değişim teorisidir. Bu durumda, onları uzlaşmaya zorlamak için harekete geçersiniz.
6. Değişim teorileri, açlık ve gıda örneğinde olduğu gibi somut gerçeklere dayanabilir; bazı toplumsal dönüşüm mücadelelerinde olduğu gibi kanıtlarla da desteklenebilir. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman herhangi bir bilgiye, veriye ya da somut gözleme dayanmadan da ortaya atılırlar.
Değişim teorileri, dünyayı nasıl gördüğümüz ve nasıl bir dünya hayal ettiğimizle doğrudan bağlantılıdır.
Değişim teorimizi yönlendiren iki soru vardır: sorunun boyutu ve statükonun esnekliği.
Bir konu hakkında (bilinçli veya sezgisel olarak) bir değişim teorisi oluşturduğumuzda, dünyanın nasıl işlediğine dair bir dizi varsayımda bulunuruz.
Ardından, değişimin gerçekleşmesi için “ne gerekli” olduğuna karar veririz.
7. Tek bir eylemle değişim yaratmak nadiren mümkündür; çoğu zaman, anlamlı ve kalıcı bir dönüşüm için birbirini tamamlayan birçok eylemin bir araya gelmesi gerekir.
Strateji, bizi hedefimize ulaştıracak çeşitli taktiklerin bilinçli olarak oluşturulmuş bir dizisidir. Stratejilerimiz, değişim teorilerimizden beslenir.
Başarısız olabiliriz ve bu başarısızlığımızdan dersler çıkarabiliriz (ya da çıkarmayabiliriz). Ya da diğer örnekleri inceleyip onlardan dersler çıkarabiliriz. Bazen bizim bağlamımıza uymayan şeyler “öğrenebiliriz”. Bazen öğrenme sürecinde önemli kısımları kaçırabiliriz.
Bazen stratejimizin yanlış olduğunu fark edebiliriz; bazen de stratejimizin, benimsediğimiz değişim teorisiyle çeliştiğini görebiliriz. Hatta kimi zaman, değişim teorimizin en başından beri hatalı olduğunu kabul etmemiz gerekebilir. Ancak çoğu zaman, bu tür sorgulamalara hiç girilmez.
Bazı stratejiler, farklı taktikler kullansalar da benzer değişim teorilerine dayandıkları için birbiriyle uyumlu olabilir (örneğin, kitlesel bir gösteri ile grev hattı aynı toplumsal gücü harekete geçirmeyi hedefleyebilir). Öte yandan, bazı stratejiler ilk bakışta ortak hedeflere yönelmiş gibi görünse de, uygulamada birbirini geçersiz kılabilir ya da zayıflatabilir (örneğin, yargı bağımsızlığının olmadığını savunurken, aynı zamanda aynı sistem içinde kamu otoritelerine dava açmak gibi).
8. Stratejik düşünme; değişimin bilinçli bir şekilde analiz edilmesini, bu değişimi yönlendiren teorinin açık ya da örtük biçimde ortaya konmasını, birden fazla taktik adımın planlanmasını, her adımın etkilerinin dikkatle izlenerek uygulanmasını, sürecin bütüncül olarak değerlendirilmesini ve gerektiğinde hem stratejinin hem de değişim teorisinin yeniden gözden geçirilip güncellenmesini kapsar.
9. İklim hareketindeki son dönemdeki liderlikler, uzun süredir güvenilen bazı değişim teorilerinin başarısızlığını açıkça ortaya koydu. Bugün uluslararası diplomasi, müzakere masaları ya da kurumsal baskı gibi yöntemlere dair dile getirilen eleştirilerin çoğu, aslında yıllar önce iklim adaleti hareketinin — o zamanlar çok daha küçükken — savunduğu şeylerle örtüşüyor. Ancak bugün iki kritik fark var: 1) Çok az zamanımız kaldı; 2) Mevcut sosyo-ekonomik sistemin sınırları içinde kalmayı hedefleyen önceki değişim teorileri, on yıllara yayılan uygulama ve sonuçlar ışığında başarısız olduklarını açıkça gösterdi.
Bu göstergeler, değişim teorisini akla (müzakere) ve temsiliyete (farkındalık yaratma) değil, güçlenmeye (örgütlenme) ve kesintiye uğratmaya (seferberlik) dayandıranların lehine dengeleri değiştirdi.
Değişim teorileriyle birlikte, stratejiler de yeniden değerlendiriliyor ve hareket tarafından yeni taktikler deneniyor. Okul grevleri, kitlesel kentsel blokajlar ve iklim grevleri bu tür taktiklerin örnekleri sayılabilir.
10. Önceki değişim teorilerinin başarısızlığı ve yeni taktiklerin getirdiği yenilik, mücadeleye çok sayıda aktivistin katılmasını sağladı. Bu, önemli bir fırsat olduğu kadar, aynı zamanda bizim zayıflığımızı gösteriyor.
Harekete katılan insanlar bahsettiğimiz taktikler sayesinde geldi (bkz. §1.) ve şimdi sayımız çok fazla.
Kazanmak için stratejiler geliştirmemiz şart; ancak bu stratejiler, farklı değişim teorileriyle iç içedir. Kimileri eski yaklaşımların tekrarı, kimileri ise radikal bir yönelim sunuyor. Bazıları henüz geniş kitlelerce fark edilmemiştir, bazıları ise dikkatle düşünülmüş ve tasarlanmıştır. Kimi stratejiler tarihsel örneklerden ilham alırken (bazıları ise bu örnekleri derinlemesine incelemeden öyle olduğunu varsayar), kimileri ise yalnızca sezgiseldir.
Bu zor bir durum teşkil ediyor.
Çok fazla çelişki olduğu aşikar.
Ama çelişkiler bazen iyidir. Hatta bazen bir şeyin var olmasının tek koşulu çelişkilerdir (ve evet, bunu en geniş, ontolojik anlamda söylüyorum). Diyalektik yöntem bize, çelişkilerin yeni bir şey üretmenin tek yolu olduğunu söyler.
11. Ancak, bu tür tartışmalar çoğu zaman yanlış bir soyutlama düzeyinde gerçekleşiyor. Bazen strateji olmadan taktikler önerilmekte, bazen de taktik bileşeni olmadan stratejiler boşlukta tartışılıyor. Ve tüm bunlar ortamdaki değişim teorileri hakkında farkındalık olmadan tartışılabiliyor.
Yani kendimiz ve örgütlerimiz hakkında biraz daha açık olmalıyız: hangi örgütsel katmanda örgütlüyüm (örgütüm içinde ne derece bir mutabakat gerekli?), örgüt olarak hangi değişim teorilerini savunuyoruz, bunlar birbiriyle uyumlu mu, çeşitli değişim teorilerini koordineli bir tırmanma stratejisinde birleştirebilir miyiz?
Tüm bu sorulara olumlu cevap vermemiz gerekmez. Ancak bazı olumlu cevaplar sağlıklı bir şekilde büyümemize yardımcı olabilir ve bazı olumsuz cevaplar yanlış anlaşılan hayal kırıklıklarını netleştirebilir.
12. İklim adaleti hareketi, stratejik düşünceye dayalı dürüst ve kalıcı bir diyaloga ihtiyaç duyuyor.
Bunu başarmak için bazı alanlar oluşturabildik. Buna örnek olarak, Avrupa’daki By 2020 We Rise Up (2020’ye kadar Başkaldırıyoruz) kampanyasını düşünebiliriz. (Bunun İberya versiyonu 2020 Rebelión por el Clima ile birlikte). Bazı BM İklim Zirveleri de bu tür alanlar olarak hizmet edebilir; burada Küresel Kuzey’den aktivistler, Küresel Güney’den yoldaşlarından bir şeyler öğrenme fırsatı bulabilirler. Bu alanları çok iyi değerlendirmeliyiz. Ve uluslararası, ulusal ve bölgesel düzeyde daha fazlasını yaratmalıyız.
Bu doğrultuda, bazı ortak mücadele alanları oluşturmayı başarabildik. Örneğin Avrupa’daki “By 2020 We Rise Up” (2020’ye Kadar Başkaldırıyoruz) kampanyası ve onun İberya’daki karşılığı olan “2020 Rebelión por el Clima” buna iyi birer örnektir. Benzer şekilde, bazı BM İklim Zirveleri de bu tür alanlar olarak hizmet edebilir. Burada Küresel Kuzey’den aktivistler, Küresel Güney’den yoldaşlarıyla buluşarak onlardan öğrenme fırsatı yakalayabilir. Bu tür alanları en iyi şekilde değerlendirmeli ve uluslararası, ulusal ve bölgesel düzeylerde daha fazlasını inşa etmeliyiz.
Bu çok eğlenceli olacak.