Bugünlerde Mersin Limanı’na bir geminin yaklaşması bekleniyor: Nexoe Maersk. 5 Nisan’da F-35 parçaları yüklenen bir başka gemi, Maersk Detroit, ABD’den yola çıktı. Gemi, okyanusu aşıp Fas’a bağlı ve Danimarkalı A.P. Moller-Maersk Grubu tarafından işletilen Tanca Limanı’na ulaştı. Bu limanda, NATO’nun soykırım ve ekokırımlarında kullandığı F-35 savaş uçağı parçaları Nexoe Maersk gemisine yüklendi. Ölüm taşıyan geminin birkaç farklı limana uğrayarak farklı yüklerin transferini gerçekleştirmesi ve nihayetinde Siyonist işgal altındaki Hayfa Limanı’da soykırım yükünü indirmesi planlanmıştı. Geminin resmi programında ILHFA kodlu Hayfa Limanı yazmıyor, bunun yerine EGALY kodlu, Mısır’ın İskenderiye Limanı görünüyordu. Bu durumu önceden takip eden sendikalı liman işçileri Fas’ta 40 saatten uzun süren bir grevle geminin silahla yüklenmesini ve yola çıkmasını engelleyerek gemiyi geciktirdi. Ardından gemi İspanya’nın Algeciras Limanı’na doğru yola çıktı.
AIS (Otomatik Tanımlama Sistemi) sinyalinin hukuka aykırı olmasına rağmen kapatılması nedeniyle geminin nerede olduğu zaman zaman takip edilemiyor. AIS sinyalinin kapatılması, ancak ve ancak gemiye karşı ciddi bir saldırı tehdidi olması durumunda ve yetkili birimler ile gemi kira sözleşmesi taraflarının bilgilendirilmesi şartıyla gerçekleştirilebilir. Bu şartlar oluşmadığı halde sinyalin kapatılmasının uluslararası denizcilik uygulamalarında çeşitli yaptırımları mevcuttur. AIS kullanımını düzenleyen kuruluş herhangi bir devlet kuruluşu olmayıp deniz lojistik sektörünün tekellerinin etkisinin yüksek olduğu BIMCO (Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi) kuruluşudur. En son 2021 yılında AIS kullanımına ilişkin maddeleri düzenleyen BIMCO heyetindeki yetkililerin listesine bakmak bugünkü Gazze soykırımına yük taşıyan armatörlerin ve soykırıma limanlarını açan şirket-devletlerin nasıl bir işbirliği içinde olduğuna biraz daha ışık tutacaktır:
- Frank Sanford, MSC (Chairman)
- Amelie Acena, MSC
- Jeff Nielsen, Maersk
- Flemming Dahl Jensen, Norden
- Nicola Ioannou, Oceanfleet Shipping
- Mark Church, North P&I
- Michelle Linderman, Crowell & Moring LLP
- Dj (David) Wolff, Crowell & Moring LLP
Ölüm saçan silah tekelleri tüm dünyaya savaş koşullarını dayatırken lojistik tekelleri de denizcilik kurallarını dayatmaktadır. Bu şirketlerin merkezleri şu veya bu ülkede olsa da gezegenin tüm okyanuslarını, deniz ve kanallarını yüzlerce yıllık emperyalist bir çabayla nasıl zapturapt altına aldıklarını bugün bir kez daha görüyoruz.
Bir yandan dünyada denizciliğin nasıl yapılacağını küreselleşen sermaye ile birlikte örgütleyen bu tekellerin dayattığı koşullar, öte yandan gemi trafiğinden dolayı günlerce körfezlerden çıkamayan göç halindeki ispermeçet balinaları; gemi söküm sahalarından dört yana saçılan asbest zehirleri; liman sahalarından denizlere dökülen, kimsenin görmediği açık denizlerde denize boşaltılan çöpler; limanlarda, tersanelerde, bilgisayarların başında 7/24 ve 365 gün durmadan çalışan işçiler; soykırıma mal taşıyan trafiğe her türlü emperyalist haydutluğa rağmen dur demeyi sürdüren Yemen halkı.
Bir an bile durmadan meta dolaşımını sürdürmek zorunda olan çatı rolündeki bu sektörün içindeki birbiriyle girift bağlantılara sahip, “verimlilik” takıntılı sayısız işkoluna yeterince yakından bakınca inanılmayacak ölçüde verimsiz ve tahripkar olduğu anlaşılıyor. Her ambalajlı ürünün raftaki fiyatının dolaysız sebeplerinden birisi de, o ürünü oluşturan hemen her unsurun yalnızca üretim sürecinden değil, bu sektörün işlemlerinden geçmiş olması. Her yıl belki de milyarlarca ton ürün bu limanlarda, denizlerde, gemilerde yok oluyor. Sektörün en çok önceleyip en fazla güvenlik önlemi alarak koruduğu malları kendi yazdığı kuralları bozarak yok etmesi kapitalizmin birikim krizlerini görmek açısından oldukça net ve açıklayıcı. Denizcilik sektöründe bitmeyen işçi ve çevre sömürüsüne dair başka çalışmalar Polen Ekoloji Kolektifi’nin websitesi ve sosyal medyasında görülebilir fakat tekrar Filistin konusuna dönelim:
Filistin’de 77 yıldır süren aşamalı bir soykırım, bölgede halklar arasında aralıksız ayrışmayı, emperyalist emellerin hesabına örgütlüyor. Bölgenin doğal kaynaklarını ve küresel hegemonyayı elinde tutmak için emperyalizmin körüklediği siyasi, ulusal ve dinsel kimlikler üzerinden örgütlenen toplumsal ayrışmalar yalnızca halkları değil, aynı zamanda halkların yaşadıkları toprakları, suyu ve havayı da geri dönülmez tahribatların eşiğine getirdi. Yerleşimci sömürgecilik ve soykırım, Filistin’de bin yıllık sürdürülebilir geleneksel tarım pratiklerini, zaten suya erişimin kısıtlı olduğu bölgenin durumuna özel ekokırım yöntemleriyle ortadan kaldırdı. Bu durumun örneklerinden bir örneğini şu çeviride aktarmıştık.
Neoliberal faşist yönetimler, yerleşimci sömürgeci emperyalist karakola aktarılan milyarlarca dolarlık fonlardan yalnızca ufak bir kısmını oluşturan bunun gibi yeşil boyama yöntemlerini, 14-15 Nisan’da protesto eylemiyle teşhir ettiğimiz 10. Karbon Zirvesi gibi çok çeşitli biçimlerde sürdürüyor. Küresel ölçekte örgütlenen bunca talan aklama çalışmasının maddi kaynağı da dünya halklarının her saniye sömürülen emeğinin çalınmasıyla elde ediliyor. Bu aklama çalışmalarıyla sözde ekonomik kalkınma ve sözde iklim krizi çözümleri, bu sorunları derinleştirmekten başka bir gerçeklik üretemiyor. Artık sistemin kendi araçlarıyla çözemediği sorunlar daha fazla talan, baskı ve soykırım/ekokırım üçgeniyle toplumsal ayrışmaları, faşizmin yükselişini körüklüyor ve yüz yıldır yaptığı gibi halklara, emekçilere boyun eğdirmeye çalışıyor.
Bu işin başı da sonu da aynı: Kapitalizm. Daha önce enternasyonalist gençlik gruplarının defalarca Siyonizme silah taşıdığı için hedefe aldığı, ekokırımda önemli bir sacayağı olan deniz lojistiğinin en büyüklerinden olan Maersk şirketinin gemisi Nexoe Maersk, son aldığımız bilgilere göre 1 Mayıs gibi önemli bir günde Mersin Limanı’na geliyor. Fakat bugün hak savunucuları, sömürüye karşı aklıyla, emeğiyle ve cesaretiyle mücadele eden bizler herhangi bir geminin ne taşıdığı ve nereye, ne zaman geleceği konusunda yeterince sağlıklı bilgiye ulaşamıyoruz. Bu giz perdesinin asıl nedeni, silah taşıdıkları soykırımın halklarda biriktirdiği öfkeden korkudur. O hegemonya savaşını, o kaynakların zaptını sürdürebilmek için değirmene su taşımak zorundalar, içinde yaşadığımız dünyayı yok etmek pahasına bunca çabaya devam etmek zorundalar. Bunu yapabilmelerinin tek yolu da işçileri, halkları gelecekleriyle korkutarak, örgütsüz kılarak, korku iklimini sürekli kılıp kendine tabi kılmaya çalışarak sömürü çarkını döndürmek.
Bu geminin 1 Mayıs olarak açıklanan limana geliş tarihi değişebilir, uğrak limanlarından Mersin’i çıkarabilir, fakat bu durum bunun gibi gemilerin limanlarımızdan sürekli geçtiği gerçeğini değiştirmiyor.
Güncel durumda Nexoe Maersk gemisi önce Hayfa limanında bu soykırım silahlarını teslim ettikten sonra Mersin Limanı’na uğrayacak.
Filistin’de doğamayan her çocuk, Filistin’den Mağaracık’a bu sene çiçek açamayan her zeytin ağacı, üzeri betonla kapatılan her su kuyusu için; tüm işçilerin, tüm ezilenlerin meşru mücadelesini yükseltmek için 1 Mayıs’ın Mersin’deki adresi neresi olursa olsun Mersin Limanı’nın soykırımdaki payına işaret edilmelidir.
Bu gemi bir seferlik bir durum değil; soykırıma demir-çelik, fosil yakıt nakliyatları Mersin Limanı’ndan sürekli taşınıyor, dolayısıyla toplumsal mücadelenin bir gün değil, her gün adresi olmalı. Bununla birlikte Mersin Liman işçileri soykırıma, baskıya ve tahakküme karşı kendi işyerlerinde örgütlenmeli, bu sömürüye karşı duran sendikalarla Fas işçileri gibi dimdik durmalı, hem kendi hakları hem de dünya halkları için güçlü bir direnç oluşturmalıdır.