Salgınla birlikte dünya küresel bir çalışma kampına dönüştü. Endüstriyel tarım ve hayvancılığın yok ettiği ekosistem bariyerleriyle küresel meta zincirine dahil olan bir virüs, tüm dünyada toplumsal yaşamın merkezine oturdu. Bir yılı aşkın süredir salgının yarattığı ‘fırsat’ ile yaşamlarımız sermaye tarafından yeni bir cendereye alındı: Ya çalışmak, hastalanmak ve ölüm ya da açlıkla sınanma. Evde kalamayanların da ötesine geçti yeni emek rejimi: emek gücünü yeniden üreten görünmez emeğin mekânı ev içi, geleneksel işyerinin ötesinde emek-sermaye ilişkisine doğrudan dahil oldu.
Ve böyle geçen bir yılın ardından yüzümüzü yine güneşe dönüyoruz baharın gelişiyle. Güneşi fethedeceğimiz günlerin yakınlığını hissediyoruz bütün bu cendereye rağmen susmayan direniş sesleriyle. Sokağa çıkma yasaklarında havayı iyi yoklayın: Bütün yasakları delen bir hayalet dolaşıyor sokaklarda, meydanlara doğru yönünü dönmüş. Kod-29, ücretsiz izin, sendikalaşmayı engelleme saldırıları ve iş cinayetleri karşısında pıtrak çiçekleri gibi Anadolu’nun dört bir yanında patlayan işçilerin onurlu duruşu; İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme ve cinayetlere karşı bir kişi daha eksilmeyeceğiz diyen, gerici ahlaki dayatmalara, dışlanmaya ve şiddete karşı var olma savaşı veren tüm kadınların ve LGBTİ+’ların inadı ve var olma mücadelesi; Boğaziçi’nden başlayıp tüm üniversitelere yayılan kayyum saldırısına karşı barikata yüklenen gençlerin cesareti; HDP halktır kapatılamaz diyerek birleşik demokratik mevzilerini savunmaya koşan Kürt halkı, tüm ezilenler ve sosyalistlerin her türlü bedeli ödemeyi göze almış ısrarı… İşte salgının seyir defterinde sokağa baktığımızda bu canlı, inatçı, cesur ve ısrarlı duruşu görüyoruz. Aşağı bakmıyoruz. Sokağa bakıyoruz.
Ve tabi bir de bütün bir hukuksuzlaştırma süreciyle mahkeme salonlarından taşıp ekolojik yıkım alanlarına doğru genişleyen fiili meşru ekoloji direnişlerini. Köyünü, toprağını, suyunu, havasını savunan binlerce insanın politik ekoloji mücadelesinin özneleri haline gelişini, iradelerinin büyüyüşünü ve diğer tüm mücadelelerle aynı kanala akarak oklarını aynı yöne çevirişini. 2011’de aramızdan aldıkları Metin Lokumcu’yu, 2017’de katlettikleri Aysin-Ali Ulvi Büyüknohutçu çiftini daha güçlü sahipleniyor yıllar geçmesine rağmen öfkesini unutmayan ekolojistler, tıpkı Beyza Üstün’ü ve Cihan Erdal’ı, hücrelerin duvarlarını parçalayarak çekip alacak dayanışmayı örgütledikleri gibi.
Kazdağları’ndan Kanal İstanbul’a, Lice’den Datça’ya, Aliağa’dan İkizdere’ye her türlü eko-kırım projesine karşı salgını bahane eden iktidar yasaklarının müsaade ettiği sınırlarda değil, yaptırmama hedefine odaklanmış bir örgütlülük bilinci mayalanıyor işte bu ortamda. İklim kriziyle gün yüzüne çıkan acil durumu yine ‘fırsata’ çevirmeye çalışan sermayenin ‘yeşil’ine karşı halkın iklim alternatiflerini üretiyor, iklim mültecileriyle proleter enternasyonalist bir ruhla dayanışıyor, iktidarların meşruiyetini tanımıyor. Endüstriyel besi hayvancılığında, tıbbi deneylerde ve diğer sektörlerde aylarca işkence gören, türlü istismara uğrayan, katledilen tüm hayvanlar için hiç olmadığı kadar yüksek bir ses yükseliyor tarihin bilincini yansıtanlardan.
Zulmün giydiği her maskeyi biliyoruz. İşçi hareketi geçmişin zaaflarından sıyrılacak bir etkileşim içinde yeniden kuruyor kendini ve istihdam mı çevre mi ikiliğine mahal vermeyecek düzeyde bir yıkımla geliyor kapitalizmin salvoları. İşçi-emekçi, kadın, LGBTİ+, gençlik direnişlerine, eylemlerine en önde koşuyor ekolojistler, mücadeleler ortak düşmana yönelirken eşikleri sıçrayarak aşıyor. Alınacak yollar yürünmeye başlandı bir kere.
İşte 1 Mayıs, bu küresel çalışma kampının bizi uyuşturup hareketsiz bırakan yabancılaştırıcı etkisine karşı ortak isyanımızın günü. Polen Ekoloji Kolektifi olarak ikinci 1 Mayıs’ımızı günün, mücadelenin heyecanı ve geleceğin umuduyla karşılıyoruz. Yılgınlık, karamsarlık, boşvermişlik bizden uzak; marksizmin önümüze serdiği bilimsel toplumsal gerçeklik tarihin yapıcıları olarak bizi güçlü kılıyor. Sadece yaşam değil, onurlu bir yaşam istiyoruz. Doğa sevgisi ile doldurduğumuz yaşamımızı, doğa için mücadeleden ayrı kurgulamıyoruz. Mücadele her yerde, biz her yerdeyiz.
Yaşasın 1 Mayıs! Biji 1 Gûlan! Yaşasın Ekolojik Mücadelemiz! Yaşasın Sosyalizm!