Dünya Okyanus Günü, resmi olarak Birleşmiş Milletler tarafından 2008’de tanınsa da, aslında 28. yılında. 8 Haziran Dünya Okyanus Günü, BM’nin “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”nin bir parçası olarak okyanusların ve okyanus kaynaklarının yönetimi amacıyla 1992 yılında BM tarafından Rio de Janerio’da düzenlenen Yeryüzü Zirvesi’nde alınan kararla ilan edildi.
Deniz kenarında yürümenin, bir okyanus manzarasını izlemenin keyfini birçoğumuz biliriz. Rengarenk resiflerin ve derinliklerde yaşayan sayısız canlı türünün göz alıcığı, su altı yaşamının ahengi ve henüz keşfedilmeyenleriyle okyanuslar güzelliklerinin yanısıra Dünya’daki tüm ekosistemler için taşıdığı işlevlerle tüm canlı yaşamı bakımından da çok temel bir yerde duruyor.
Kısaca deniz ve okyanuslar olmazsa canlı yaşamı da olmaz diyebiliriz. Dünya yüzeyinin yüzde 71’ini kaplayan sucul ekosistemler bir milyar kişinin besin ihtiyaçını doğrudan karşılıyor. Öte yandan atmosferdeki karbonun emilmesi ve Güneş’ten gelen ışığın yansıtılmasıyla iklim değişikliğine karşı taşıyıcı rolüyle ve yine Güneş enerjisinin dağılımındaki rolüyle iklimin düzenlenmesinde gezegenin kritik bir dayanak noktası.
Okyanuslar, insanların atmosfere koyduğu tüm karbondioksitin dörtte birini emiyor. Bu haliyle biyoçeşitliliğinin yanında devasa bir karbon deposu. Fakat, sera gazı salımının bugünkü geldiği düzey, okyanus ve denizlerin bu işlevini yetersiz kılıyor. Okyanusların karbon taşıma kapasitesi asitlenme nedeniyle azaldığı gibi atmosferde biriken karbonun da sürekli artmaya devam etmesiyle kendini yenileme olanağı ortadan kalkıyor. Okyanuslarda çözünen karbondioksit arttıkça suyun asitlik derecesi artıyor ve bunun sonucunda başta kıyı ekosistemleri olmak üzere, karbonu tutan özelikle kalsiyum karbonattan oluşan resif gibi yapılar kırılganlaşıyorlar. İklim değişikliğinin etkisi tüm ekosistemlerin tüm parçalarına sirayet ediyor. Avustralya ve Amazonlardaki orman yangınlarından Hindistan’da yaşanan su sıkıntısına, Alaska’daki buzul erimelerine karasal ekosistemlerde yaşanan felaketler sucul ekosistemleri de doğrudan etkiliyor. Mercan resiflerinin artan asitlilik oranıyla beyazlaması, plastik tüketiminin oluşturduğu kirliliğin okyanuslara etkisiyle iklim krizi, petrole bağımlılık ile denizlerdeki kirlilik, tüketim kültürü ile biyoçeşitlilik kaybı, karada yapılan endüstriyel hayvancılık sonucu oluşan azot ve fosfor yüklü atıkların ve her türden ağır metaller dahil sanayi atıklarının doğrudan deniz ve okyanuslara ulaşmasıyla oluşan ötrofikasyon ve kirlilik ile insanlarda artan kanser ve diğer hastalıklar birbiriyle doğrudan ilişkili gelişiyor.
Denizel ekosisteme verilen zarar, gördüğümüz gibi denizlere attığımız çöpler ya da plastiklerle sınırlı değil sadece. Hayatımızın her alanına sirayet eden ve neredeyse vazgeçilmezimiz olan temizlik, kişisel bakım ve tıbbi ürünler içerisinde barındırdığı kimyasal ve mikroplastiklerle sucul ekosistemleri ciddi oranda tehdit ediyor. Kullandığımız bu ürünler lavabolardan denizel ortama ilerliyor ve biyo-birikim yoluyla da üst basamaktaki canlılara ve su ürünlerini tüketen insanlığa erişebiliyor.
Denizel ortamı en çok tehdit eden kirleticilerin yüzde 92’si mikroplastikler. Üstelik çok uzun süre yok olmamaları ve toplanamamaları nedeniyle uzun süreli birikim yaparak ciddi bir tehdit oluşturuyorlar. Artan çevre kirliliği sonucunda denizler ve okyanuslarda plastik atıkların oluşturduğu çöp yığınları, dev koloniler oluşturmaya başladı. Bu kolonilerden biri de Pasifik Okyanusu’nda yer alıyor. 7. Kıta denilen Fransa büyüklüğündeki bu “çöp adası” durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Hükümetlerin sermaye odaklı doğa talanı politikaları sürmeye ve denizleri kirletmeye devam etmesi sonucunda iklim krizi, biyoçeşitlilik kaybı, asitlenme ve okyanuslardaki ısının daha da artması, denizlerin yaşam döngülerinin ortadan kalkması ve sıcaklarının yaşamı destekleyemeyecek boyuta gelmesi risklerini barındırıyor.
Bu 8 Haziran’ı okyanuslar ve denizleri korumak için bir başlangıç yapmaya ne dersiniz? Dünyanın biyolojik çeşitliliğini ve iklimi düzenleyen birincil ekosistemimizi korumak için adım atmanın tam zamanı. Karasal ve denizel kirliliğe, aşırı, kaçak ve endüstriyel hayvancılığa ve balıkçılığa, uluslararası deniz taşımacılığına, iklim krizine karşı yürüteceğimiz mücadele ile son verebiliriz. Bu tehdide örgütlü mücadele ile karşı koyabiliriz.