Avrupa’da son yıllarda gelişen “iklim hareketinin” yol arayışı devam ediyor. Tartışma artık radikal doğrudan eylemlerin meşru olup olmadığını geride bıraktı ve daha çok bu eylemlerin yetersizliği üzerine daha güçlü bir örgütlenme ve strateji tartışmasına evrildi. “Küresel Kuzey”den daha güçlü enternasyonalizm pratiklerinin nasıl örüleceği yine tartışmanın merkezinde duruyor ve bu konuda da Filistin ile dayanışmada görüldüğü üzere epey bir yol kat edildi. Almanya bu konuda tipik bir örnek ve bu konuda hareketin içinden gelen bir incelemeye daha önce yer vermiştik. Avrupa’da da yükselişini sürdüren yeni faşist hareketler antikapitalist bir iklim hareketinin örgütlenmesine yönelik devlet şiddetini besliyor. 18-19 Ocak’ta The Surge adında yeni bir girişim etrafında 30’un üzerinde kentte eylemler gerçekleşti.19-20 Nisan’da ise bu yeni enternasyonal hareketin ilk kongresi toplanıyor. Kongre süreci ortak bir politik metin için yapılan öneriler ve delegeler etrafında şekilleniyor. Polen Ekoloji Kolektifi olarak bu hareketleri yakında takip etmeyi sürdürüyoruz ve hareketin faşizm, savaş, soykırım ve iklim konularını işleyen manifestosunu tartışmanın takibi için çeviriyoruz. – Polen Ekoloji Enternasyonal Çalışma Grubu
Faşizmin geri dönüşü hepimizi iç savaşlara, ulusal, bölgesel ve küresel savaşlara doğru giden bir yola sokuyor. Bu durum, hükümetlerin çağımızın krizleriyle – sosyal, siyasi, ekonomik ve iklimsel krizlerle – başa çıkmak için herhangi bir adım atmamasından besleniyor. Yeni aşırı sağ partiler bu krizlerin gerçek nedenlerini ele almaya karşı çıkıyor; bunun yerine farklı ırklardan, dillerden, cinsel yönelimlerden ve dinlerden insanlara karşı toplumlarımızdaki köhne nefretleri yeniden canlandırıyorlar. Nefret vaazları veriyor, bizi gerçeklikten uzaklaşmaya çağırıyor ve sadece sefil bir geçmişe dönüş öneriyorlar. Sınırları kapatıyor ve bizi komşularımıza, gezegenimize ve nihayetinde kendimize karşı savaşa itiyorlar.
Savaşlar dünya çapında her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyor. İster Filistin’deki soykırım, ister Ukrayna’nın işgali, ister Kongo ve Sudan’da dökülen kan olsun, bunların hepsi elitlerin toprak, su, mineraller, fosil yakıtlar ve daha fazla diğer kaynakların amansızca ele geçirme açgözlülüklerinin karşılıklarıdır. Bu çatışmalar korkunç insani acılar üretmekte ve tarihsel travmalardan gelen derin toplumsal izler bırakmaktadır. Hepsi de yükselen faşizmi körüklüyor ve ondan besleniyor. Hepsi de iklim ve çevre krizlerini ağırlaştırıyor. Bu savaşlar her türden adaletin reddedilmesidir ve aşırı sağın sömürgeler, imparatorluklar, kale surları ve sınırlardan oluşan bir geçmişe dönme arzusunu somutlaştırarak son birkaç on yılda kazandığımız her şeyi silip atmaktadır.
İklim krizi yeni bir gezegen yaratıyor. Dünyayı daha sıcak, daha aşırılıklarla dolu, daha tehlikeli ve yaşanması daha zor bir yer haline getiriyor. Sıcaklıktaki her küçük artışla birlikte daha fazla bölge yaşanmaz hale geldiğinden, bunun sadece başlangıcındayız. Bağımlı olduğumuz mahsuller tehlikede. Tatlı su tükeniyor. Hükümetler ve şirketler buna fiyatları arttırarak yanıt veriyor, bu da %1’lik kesime rekor kârlar sağlarken %99’luk kesimin yaşam maliyetini daha da kötüleştiriyor. Onlar için bu sadece daha fazla para kazanmak için bir başka fırsat. Böylece iklim krizine neden olan emisyonlar artmaya devam ediyor. Emisyonlar hiç olmadığı kadar yüksek. Herhangi bir geçiş yok, “yeşil ekonomi” yok, sadece bu varoluşsal krizi yaratan şirketler tarafından daha fazla para kazanılıyor. Bir uçurumun kenarında yürüyoruz. Eğer düşersek gezegenin iklimi kontrolden çıkacağı için geri dönüşü yok. Bu da korku, şiddet ve kaynaklara hücum doğuruyor – egemenlerin şimdiye kadar bildiği tek tepki bu. İklim krizi faşizmi ve savaşları doğurur.
Gözlerimizi kapatmanın faydası yok. İçinde yaşadığımız dünya ve tarihin içinde bulunduğumuz anı budur. Savaşı durdurmadan faşizm durdurulamaz. Fosil endüstrisini parçalayarak iklim kaosuyla mücadele etmeden faşizme karşı konulamaz. Faşizm ve savaşların ortasında iklim kaosu durdurulamaz. Ve faşizmin yükselişi bastırılmadan ve her gün yeni çatışmaların koşullarını yaratan iklim kaosu sona erdirilmeden savaşlar önlenemez.
Son yıllarda tüm bu konularda irili ufaklı, radikal ya da uysal protestolar gördük. Yine de, sanki yaşanan olayların birbiriyle hiçbir ilgisi yokmuş gibi, birbirlerinden kopuk kaldılar. Bunlar aynı krizin farklı yönleridir.
Geleceğe açık gözlerle bakmamız gerekiyor. Dünya halkları çöküşün eşiğinde dururken, egemenler sadece nasıl kâr edeceklerini, sıradan insanları nasıl baskı altına alacaklarını ve zaten muazzam olan güçlerini daha da arttıracak yeni savaşları nasıl başlatacaklarını düşünüyorlar. Bizi uçurumun kenarına itiyorlar. Geri püskürtmeliyiz. Birlikte. Tek başına değil. Bu bir araya gelişin örgütlenmesine yardımcı olmak istiyorsanız, bize ulaşın.
18-19 Ocak hafta sonunda 14 ülkede 30’dan fazla şehirde ilk gürültüyü koparmamızın ardından şimdi faşizme, iklim kaosuna, soykırıma ve savaşa karşı daha uzun ve stratejik bir ittifak kuralım!
Gözlerimiz açık! Birlikte ilerleyelim!