- EBRD’nin sitesindeki bilgilere göre banka Türkiye’ye 2024’te rekor düzeyde 2,6 milyar Avro yatırım yaptı. Bu miktar 2023’te 2,5 milyar Avrı ve 2022’de 1,6 milyar Avro idi. Yenilenebilir enerji sektörü ve deprem bölgesine yapılan yatırımlar aktarılan mali kaynağın ana kanalları oldular. Türkiye, üst üste beşinci yılda EBRD’nin en büyük yatırım yaptığı ülke oldu. 2024’te 51 farklı projeye yatırım yapılmış ve bunların yüzde 93’ü özel sektöre ait.
- Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) Madencilik Sektörü Stratejisi (2024-2028) raporu beklendiği üzere madenciliği yeşile boyamak için bolca kavram (madencilikte sera gazı azaltımı, karbonsuzlaştırma, sorumlu madencilik…) kullanıyor, ancak bu anlatım kavramlarla boyanan ikiyüzlü yaklaşımını gizleyemiyor;
- İşbirliği yaptıkları 3. dünya ve Doğu Avrupa ülkelerine kredi akıtarak ekolojik katliamlara yol açarken Batı Avrupa’da madencilik yapılması gündemlerinde yok (örneğin Fransa madenler yönünden zengin).
- Sera gazı azaltımını sürekli dile getirirken aslında dijitalleşme, yapay zeka kullanımı, otomasyon, robotik, ileri jeolojik görüntüleme yöntemleri ile sondaj kalitesini yükseltmeyi, verimi artırıp maliyetleri azaltmayı ve yatırdıkları sermayenin en kısa sürede geri dönüşünü hedefliyorlar.
- M.Arboleda ‘Planetary Mine’ kitabında Şili’deki bakır madenlerinde bu ileri teknolojilerin nasıl yoğun şekilde kullanıldığını ve yine otomasyonla saat gibi işleyen, bakır ve lityumu Çin’e taşımak için yapılan dev lojistik limanlarını anlatıyor. Türkiye’de de yakın gelecekte uluslararası sermayenin yoğunlaşması ve yatırımların yönelmesi ile ileri teknoloji madencilik ve minerallere özel lojistik limanları artacaktır. EBRD’nin övündüğü “yeşil yatırımlar” bunlardır.
- Raporda sıkça “kaynak milliyetçiliği”nden, sektörün siyasallaşmasından yakınıyorlar. Batı emperyalizminde gelişen korumacı ekonomi politikaları ve küreselleşmeyi askeri-siyasal boyun eğdirme ile sürdürme eğilimlerine kaynak sömürgeciliğine maruz kalan ülkelerin “milliyetçiliği” ile kılıf aranıyor. Oysa yüzyıllardır farklı kıtalarda sömürgeleştirilmiş ülkelerin yağmalanması başlı başına siyasi gerekçelerle yapıldı.
- Yatırımlarının yaklaşık %40’ı (188 milyon USD) altın madenciliğine yapılmış. Yeni çıkarılacak altın hiçbir bakımdan toplumsal bir ihtiyaca denk düşmeyen ve asla kritik olmayan bir mineral. Sözde “yeşil” dönüşümlerdeki yenilenebilir enerjide ise herhangi bir rolü yoktur.
- Grafik ve rakamlardan Türkiye’de büyük potansiyel gördükleri ve Türkiye’ye yatırımların katlanarak artacağı anlaşılıyor: Türkiye’yi önemli madencilik ülkesi, uzun vadeli yüksek iş potansiyeline ve önde gelen uluslararası madencilik şirketlerine sahip ülke olarak tanımlamışlar.
- İklim değişikliği çoğu ülkede madenciliğe ciddi bir tehdit olarak vurgulanıyor ve buna karşı önlem alınmamasından yakınılıyor: Kuraklık nedeniyle su kıtlığı yaşanacak olmasının madencilikteki su kullanımına etkisi ele alnıyor. Biz, tam da sürekli olarak metalik madenciliğin su varlıklarını tükettiğini dile getiriyoruz. İklim değişikliğinin yol açacağı su sorununa karşı herhangi bir toplumsal ihtiyaca denk düşmeyen, yıkıcı, yağmacı tüm madencilik faaliyetleri derhal durdurulmalıdır.
- Raporda açıkça ülkelere politik müdahalelerde bulunacaklarını anlatıyorlar: Madencilikle ilgili devlet reformlarına, kurumsal mevzuat çalışmalarına katkı sunmaktan bahsediyorlar.
- Türkiye’nin 2020 yılı maden ihracat gelir 13 milyar USD olarak verilmiş. Halbuki MTA verilerinde 2022’de 4 milyar USD: Bu sayılardaki tutarsızlık, devlet ve özel şirketlerin bir arada bulunduğu sektörün yasadışı ticarete açıklığının da işareti.
- EBRD sitesinde Türkiye’deki madencilik faaliyetlerine verdikleri kredilere yönelik bilgiler şu şekilde;
- Eczacıbaşı: Balıkesir Balya (kurşun, çinko, bakır madeni): 50 milyon USD – 2024’te onaylandı,
- TÜMAD: Lapseki ve İvrindi (altın madeni): 40 milyon USD – 2017’de onaylandı,
- TÜMAD: ilaveten 50 milyon USD – 2019’da onaylandı,
- Centerra Gold’a ait Öksüt Madencilik: Kayseri (altın madeni): 75 milyon USD – 2016’da onaylandı.
Sonuç olarak;
- Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası madencilik şirketlerini belirleyip (projeleri, yerli taşeronları, yatırımları…) daha fazla ifşa etmeliyiz. Madenciliğin Türkiye’nin dış yatırıma bağlı ekonomisinde oynadığı rolün düzeyini ve uzun vadeli coğrafya şekillendirici etkilerini daha fazla dile getirmeliyiz.
- Türkiye’ye EBRD gibi kredi aktaran kurumları (Dünya Bankası ve diğer finans kurumlarını) ve projelerini belirleyip listelemeliyiz.