Bu yazı, 26-27 Haziran 2021 tarihlerinde çevrimiçi olarak düzenlenen Madenciliğin Politik Ekolojisi Sempozyumu’nun Madenciliğin Politik Ekolojisi başlıklı 2. oturumunda yapılan sunumun gözden geçirilmiş halidir. Madenciliğin Politik Ekolojisi Sempozyumu’ndaki oturumların tamamını izlemek için youtube’daki oynatma listesine ulaşabilirsiniz.
1. Giriş
Davetiniz ve organizasyona ilişkin tüm emekleriniz için öncelikle çok teşekkür ederim. Sempozyumun açılışında belki söylendi. Ben de altını bir kez daha çizmek isterim. Doğrudan çevre mücadeleleri içindeki gruplarla beraber düşünmek; yaptığımız akademik çalışmaları paylaşmak ve tartışabilmek gerçekten çok değerli. Konuya basit bir tespit ile giriş yapalım.
Madencilik, çok eski bir faaliyet olmakla birlikte, son yıllarda ölçeği ve doğası çok değişti. Çalışma şartlarının ve ücretlerin sosyal politikanın ana odağı olduğu yıllarda, madencilik tartışmaları daha çok ekonomik bölüşümdeki eşitsizlikler üzerineydi. Ancak, 1980’lerden itibaren dünya ekonomisindeki enerji ve materyal talebindeki ciddi artış, madenciliğin sınırlarını daha da genişletti. Artan emtia fiyatları ve neo-liberal reformlar ile birlikte teknolojik gelişmeler daha önce ekonomik olmayan rezervleri erişilebilir kıldı (Arsel et al., 2016; Bridge, 2004a; de los Reyes, 2017; Schaffartzik et al., 2014). Maden endüstrisinin daha önce kaçındığı bazı büyük madencilik projelerinin şimdilerde geliştirilmesi böyle bir eğilimin göstergesi. Yeraltı kaynaklarını çıkarmak için nispeten daha savunmasız alanlara kayışı da tetikleyen bu durum, maden projelerinin destekçileri ve muhalifleri arasındaki gerilimleri arttırırken, ekonomik eşitsizliklerin ve güvensiz çalışma koşullarının yanına sosyal ve ekolojik kaygıları da ekledi (Bebbington et al., 2008; Martinez-Alier, 2001; Pegg, 2006; Urkidi, 2010).
Bu çerçevede, sizlere bu bölümde süre/yer elverdiği ölçüde, Çevre Adaleti Atlası’ndaki (EJAtlas – Environmental Justice Atlas) 346 maden ihtilafından hareketle yaptığımız genel analiz ve değerlendirmelerden, çevre adaleti/adaletsizliği eksenli kalitatif küçük bir kesiti aktarmak istiyorum. Sunumumun başlığı da bu nedenle “Maden ihtilafları merceğinden çevre adaleti/adaletsizliği”. Veri kümemiz, EJOLT proje ömründe (2011-2015) Ağustos 2014’e kadar girilmiş minerallerin çıkarılması, işlenmesi ve taşınması ile ilgili 346 madencilik ihtilafının yanı sıra yerele özgü, büyük ölçekli madencilik projelerinde atık yönetimi ile ilgili olanlardan oluşmaktadır.
Tam başlamadan önce, şunu da belirtmekte yarar var. 2012-2016 yılları arasında yürüttüğümüz ve AB 7. Çerçeve programı tarafından desteklenen “Çevresel Adalet Örgütleri, Sorumluluk ve E-Ticaret” (EJOLT) araştırma projesinden arkadaşlarım ile yaptığımız tüm detaylı inceleme ve değerlendirmeleri hem iki ayrı rapor olarak (Özkaynak et al., 2015, 2012), hem de bir kitap bölümü (Özkaynak and Rodríguez-Labajos, 2017) ve dergi makaleleri (Aydın et al., 2017; Özkaynak et al., 2021; Rodríguez-Labajos and Özkaynak, 2017) olarak yayınladık. Bu çalışmalar aslında birbirlerini bütünler nitelikte. Bu sunuma/yazıya ek, dilerseniz onlara da erişim sağlamak ve bakmak tabii mümkün.
2. Çevre Adaleti Atlası (EJATLAS)
Aramızda EJOLT projesinin bir çıktısı, www.ejatlas.org adresindeki EJAtlas haritalama çalışmasını bilenler, yakından takip edenler belki vardır. Dünyadaki çevre adaleti mücadelelerini, çevre savunucusu aktivistlerin ve araştırmacıların bilgi birikiminden yararlanarak belgelemeyi amaçlayan Çevre Adaleti Atlası’nda Haziran 2021 itibari ile 3500’in üzerinde ihtilaf belgelenmiş durumdadır (Martinez-Alier, 2021; Martinez-Alier et al., 2016; Temper et al., 2015). Bu ihtilaflar, doğal kaynakların tahribatı ve kirliliğe ilişkin olabildiği gibi, mülksüzleştirme, mutenalaştırma, özelleştirmeler çerçevesinde ya da nükleer santraller ve GDO benzeri konulardaki risklere dair olabilmektedir. Şekil 1’de gördüğünüz haritadaki her yuvarlak nokta, renklerine göre, bir çevre ihtilafını ve ait olduğu sınıflandırmayı temsil etmektedir. Görüldüğü üzere, ihtilaflar 11 ana ihtilaf kategorisinde toplanmıştır. Ana kategorilere ek, alt kategoriler de var. O detaya burada girmiyorum. Bir noktaya tıkladığınızda ilgili vaka için detaylı vaka künyesi hemen haritanın yanında açılıyor. Bu haritaya, Türkiye uzantılı adresten (tr.ejatlas.com) Türkçe erişmek de mümkün. Eksikler tabii var; gelişmekte olan kolektif bir çaba içindeyiz demek yerinde olur.

Haziran 2021 itibariyle harita üzerinde raporlanan çevre adaleti mücadelelerinin kategorilere göre dağılımı Tablo 1’deki gibidir. Haritadaki ihtilafların beşte birinden fazlası maden ve yapı malzemesi çıkarımı ile ilgilidir. Bu çerçevede, maden ihtilafları Çevre Adaleti Atlası’nda ilk sıradadır. Bu ihtilaflara konu olan metalar, genel olarak, temel metaller (örneğin, bakır ve çinko) ve büyüyen enerji ve inşaat endüstrileri için gerekli malzemeler (örneğin, kömür, uranyum ve kum) ile birikim ya da spekülatif değeri olan kıymetli metallerden (örneğin, altın ve gümüş) oluşmaktadır.
Tablo 1: Çevre Adaleti Atlası’nda ana kategoriler (Kaynak: www.ejatlas.org)
İhtilaf türü |
Maden ve yapı malzemesi çıkarımı |
Fosil yakıtlar ve iklim adaleti/enerji ihtilafları |
Orman, toprak, tarım ve hayvancılık (biokütle) ihtilafları |
Su yönetimi ihtilafları |
Altyapı, ulaşım ve kentsel dönüşüm ihtilafları |
Endüstriyel ihtilaflar |
Atık yönetimi ihtilafları |
Nükleer |
Biyolojik çeşitlilik ve doğa koruma ihtilafları |
Turizm ve eğlence kaynaklı ihtilaflar |
Tabii, bu vakaların üzerinden tek tek çok detaylı ya da karşılaştırmalı gitmek mümkün. Madencilikle ilgili çatışmalara yoğunlukla tanık olmak da şaşırtıcı değil; çünkü madenciliğin potansiyel faydaları hakkında birkaç incelikli kavramsal argümanla karşılaştırıldığında, madencilik faaliyetlerine karşı şikayetlerin çok sayıda, karmaşık ve çeşitli olduğu ilgili literatürde de somut tespit etmiştir (Bebbington et al., 2008; Bridge, 2004b). Madencilik faaliyetlerinin bölgede kısa, orta ve uzun vadeli yarattığı yıkıcı etkiler (ekolojik, sosyo-ekonomik, sağlık ve kültürel) hakkında sanırım sempozyum boyunca detaylı aktarımlar ve sunumlar olacak. Dolayısıyla bu bölümde bu hususlara ben değinmiyorum.
Yazının/sunumun devamında, sizlere ilk olarak Çevre Adaleti Atlası’ndaki 346 maden ihtilafını nasıl ele aldığımızı; çalışmanın analitik çerçevesini genel olarak tanıtacağım. Daha sonra da derlediğimiz verilerden yaptığımız analizleri ve çıkarımlarımızı dört temel soruyu cevaplayacak şekilde kısaca aktaracağım. Sorulardan birincisi, farklı yerel toplulukların çevre adaleti talepleri nasıl ortaklaşıyor; bu talepler arasında önemli yer tutan ‘hakların tanınması’ farklı kesimler için ne anlama geliyor? İkincisi, mücadele içindeki grupların çevre adaletine/adaletsizliğine ilişkin algıları, duygu durumları nasıl? Üçüncüsü, çevre adaleti/adaletsizliğinin hangi şekillerde ve alanlarda ortaya çıktığını düşünüyorlar? Son olarak da, maden ihtilaflarında önerilen alternatifler/çözüm yelpazesi nedir?
3. Maden ihtilafları merceğinden çevre adaleti/adaletsizlikleri
Şüphesiz, haritada ele alınan vakaların her biri birçok açısından oldukça benzersiz ve kendine özgü. Ancak, ortak yönleri de fazlasıyla var. Karşılaştırmalı analizi mümkün kılmak adına, her biri için ortak bir bilgi formu/vaka künyesi doldurulmuş durumda. Şekil 2’de detayları verilen künyede, ilk olarak, projenin genel çerçevesine ilişkin (ihtilafa konu olan meta, şirket, projenin finansman kaynağı) temel bilgiler bulunuyor. Ayrıca, ihtilafın arka planı/özeti, ihtilafın olduğu yerin bölgesel özellikleri, projenin görünen ve potansiyel etkileri aktarılıyor. Eylemsellik tarafında ise hareketin zamanlaması, harekete geçen gruplar ve eylem repertuarları, ihtilaf boyunca olumlu/olumsuz gerçekleşenler, sosyal hareketin araçları, harekete geçen toplulukların talepleri/söylemleri ana başlıklar halinde bilgi kartlarında yer alıyor. Son olarak, künyede elde edilen sonuçlara dair bilgi veriliyor. Yani, proje durdurulabilmiş mi ya da mevcutta ne durumda ve sosyal hareket perspektifinden çevre adaleti ne derece sağlanabilmiş sorularına cevap aranıyor.

3.1 Farklı yerel toplulukların çevre adaleti talepleri neler ve kapsam nasıl ortaklaşıyor?
Haritada incelediğimiz 346 maden vakası, maden ihtilaflarının altında yatan temel nedenleri; maden endüstrisi, hükümetler ve sivil toplum/yerel topluluklar arasındaki anlaşmazlıkları ve projeden etkilenen kesimlerin adalet arayışlarını somut bir şekilde ortaya koyuyor. Adalet talepleri, belki ilk bakışta sadece, fayda ve zararların dağılımı ve bilimsel belirsizlikler göz önüne alındığında, bilgi, önlem ve risk üzerindeki mücadeleler gibi gözüküyor. Ancak, daha detaylı incelemede, madencilik çatışmalarının sadece fiziksel etkilerden ve eşitsiz dağılım sorunlarından kaynaklanmadığı anlaşılıyor. Bu hususta, Bridge (2004b) de sorunun her zaman ‘daha temiz üretim’ veya ‘çevresel standartlar’ olmadığının altını çiziyor. Schlosberg (2007)’in çalışmalarında belirttiği gibi, aslında çevre adaleti, fayda ve maliyetlerin dağılımdaki adaletsizliklerin ötesinde, tanınma ve katılım hakları arayışını da kapsayan çok boyutlu bir kavram. Dolayısıyla, ihtilaflarda, projeden olumsuz etkilenen yerel topluluklar, sadece eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını değil, doğa-insan ilişkisinde deneyim çeşitliliğinin tanınmasını, kültürel ve etik değerlerin korunması eksenindeki haklarını ve yerel kalkınma ya da doğa söz konusu olduğunda karar alma/politika oluşturma süreçlerine katılımı da talep ediyorlar.
Burada özellikle hak temelli talepleri irdelemek, çevresel adalet tartışmalarının zaman içinde nasıl geliştiğini, çoğunlukla göz ardı edilen azınlıkların ya da toplulukların temel insan haklarından doğaya kendi haklarının tanınmasına kadar çeşitlendiğini göstermek açısından değerli. Farklı vaka örneklerinden yola çıkarak, bu boyuttaki taleplere baktığımızda ve bir araya getirdiğimizde – ki bence Türkiye’deki durum ile oldukça uyumlu bir çerçeve – aşağıdaki gibi bir tablo karşımıza çıkıyor.

Talep edilen haklar içerisinde en öncelikli temel haklar. Maden faaliyetlerinden olumsuz etkilenen toplulukların insan hakları üzerinden bir söylem geliştirmesi çok doğal. Buna ek, özellikle altın madeni işletmelerindeki gibi siyanür kullanımı söz konusu ise, sağlıkla ilgili haklar da ön plana çıkıyor. Ayrıca, Soma kömür madeni örneğinde olduğu gibi sağlıklı bir çevre ve çalışma ortamında olma talebi ya da genel olarak doğayla/ekolojik bütünlük içinde yaşama isteği de bu kategoride düşünülebilir. Hak talepleri içerisinde doğaya erişim haklarına da kuşkusuz yer var—temiz suya erişim, su kullanımı gibi. Doğaya erişim, kimi zaman, örneğin Latin Amerika’daki yerel toplulukların direnişlerinde görüldüğü gibi, bölgesel mülkiyet hakları tartışmalarını da beraberinde getiriyor.
Maden karşı hareketlerde, önemli bir başka hak talebi de, günlük geçim ve güvenliği hakkı üzerine. Örneğin, Türkiye’de Bergama, Cerattepe ya da Kaz Dağları’ndaki maden karşıtı hareketlerde (Avcı et al., 2010; Çoban, 2004; Özen and Özen, 2009) köylülerin suyu, toprağı savunma refleksinde geçim kaynağı boyutu gerçekten hayati. Geçim kaynağı tartışmalarında, günlük kaygılar harici, alternatif kalkınma arayışları da kuşkusuz var. Projeye karşı bir duruş sergilerken yerel halk maden dışında alternatif yerel kalkınma talepleri ile geliyor. Örneğin, Kaz Dağları’ndaki turizm tarım ağırlıklı yerel geçim kaynaklarının korunması yaklaşımı dikkate değer (Avcı, 2017). Buna benzer, Latin Amerika da ya da Hindistan’da örnekleri çokça görülen iyi yaşam tarzını savunma (Kothari et al., 2015; Walter and Urkidi, 2017) ve Türkiye’de Hasankeyf benzeri bir ihtilafta gördüğümüz tarihi-kültürel-kutsal yerlerin korunması (Aksoy, 2019) ve son olarak doğanın kendi haklarının savunuculuğu önemlidir.
3.2 Projeden etkilenen grupların çevre adaletine ilişkin görüşleri; adaletsizlik algıları nasıl?
Çevre Adaleti Atlası’nda yer alan 346 madencilik vakasından derlenen bilgilerden yararlanılarak, maden ihtilaflarında çevre adaleti algılarını araştırdık. Genel olarak, “Sizce, bu dava çevresel adalet için bir başarı mıydı?” sorusuna verilen cevapları gerekçeleriyle sistematik olarak inceledik. Cevaplar “hayır, emin değilim, evet” olarak üç alternatifliydi. Devamında da “Peki, Neden?” sorusu ile verilen cevabın gerekçelendirilmesi isteniyordu. Evet denmişse neden evet, hayır denmişse neden hayır gibi. Verilen açık uçlu cevapları da inceledik; algılanan adalet seviyesini 0-5 skalasında tekrar kodladık ve aşağıdaki gibi 6’lı bir kategorizasyon yaptık.

346 vakanın analizi sonucunda ortaya çıkan genel resim şu şekilde. Öncelikle, çevre adaleti açısından baktığımızda her 5 vakadan 1 tanesi çevre adaletinde başarılı olarak görülüyor (koyu yeşil renkli %21’lik kesim). %33’lük kesim (açık yeşil renkli) emin olmadığını dile getirmiş, %46’lık bir kesim de (gri renkli) çevre adaleti sağlandı mı sorusuna hayır cevabını vermiş. Ve tüm vakaların %35’inde maalesef rapor edilen tek bir olumlu unsur yok. Açık olarak, bu vakalar çevre adaleti başarısı açısından olumsuz olarak değerlendirilmiş durumda. Çevre adaleti sağlandı mı “emin değilim” diyenler arasında en yaygın gerekçe olarak %28lik bir kesim, projenin ya da madencilik faaliyetlerinin devam ediyor olmasını gösteriyor. Çevre savunucularının emin değilim cevabına gerekçe olarak gösterdiği unsurlar arasında projenin durdurulmasına karşın uzun vadede tehdidin devam etmesi de var. Projenin yeniden başlama ihtimali, %5’lik bir kesimi mutlak başarı duygusundan geri tutuyor. Son olarak, rapor edilen madencilik ihtilaflarının toplam %21’inde çevre adaleti başarısı var değerlendirmesi yapılıyor. %13’lük bir kesim özellikle sosyal ağ oluşturulmasını ve hareketin gündem yaratarak ön plana çıkmasını olumlu buluyor ve başarı algısına gerekçe gösteriyor.
3.3 Çevre adaleti/adaletsizliği hangi alanlarda ortaya çıkıyor?
Analizin devamında, verilen cevaplardan çevresel adaletin/adaletsizliğin anahtarlarını daha iyi kavramaya çalıştık. Direniş hareketlerinin belirli bir durumu neden çevresel adalet açısından bir başarı veya başarısızlık olarak değerlendirdiğini anlamak istedik. Gerekçeler projenin durdurulması, tazminatın güvence altına alınması ve mevzuatın güçlendirilmesi gibi çevresel adalet açısından ‘olumlu’ bir takım nedenleri içeriyordu. Açıklama olarak aktarılan gerekçeler arasında, projenin devam etmesi, bölgede sosyal dokunun bozulması ya da projenin yeniden başlaması tehdidi, mevzuata uyum eksikliği gibi ‘olumsuz’ olanlar da vardı. Değerlendirmemiz, madencilik operasyonlarında adaletin veya adaletsizliğin dört kapsayıcı alanda gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Şekil 4’de görüldüğü gibi, bu alanlar (1) projeye dair, (2) etkilere ve bunların nasıl yönetildiğine ilişkin, (3) kurumsal verilen tepkilere ilişkin ve (4) topluluk-güç ilişkileri üzerinedir.

Bu dört alanda, farklı gelişmeler, çevresel adaleti iyileştirme veya engelleme potansiyeli taşımaktadır. Bu çerçevede, her alanda adaleti/adaletsizliği etkileyen unsurları veri tabanında tespit edilen deneyimlerin/içsel kaygıların belirtilme frekansına göre en iyiden en kötüye doğru sıraladık. Şekil 4’teki dört alan yer alan dikey başlı oklar, ilgili koşulların olumlu ve nispeten daha adil mi yoksa olumsuz ve nispeten daha az adil mi olduğunu gösteriyor. Şekildeki yatay oklar ise bu dört alan arasındaki etkileşimi gösteriyor. Bu dört adalet/adaletsizlik alanı ayrı ayrı incelediğinde – sırasıyla projeden başlayarak ok yönünde önce etkilere, daha sonra topluluk-güç ilişkilerine ve kurumsal mücadele – şu tespitleri yapmak mümkün:
Projeye dair: Projeye dair adalet duygusunu etkileyen en önemli iki unsur kutuda iki uçta verilmiş durumda. Proje askıya alınırsa veya durdurulursa çevre adaleti duygusu sağlanmış oluyor; ama proje işletimde veya yapım aşamasında devam ediyorsa adaletsizlik duygusu güçlü oluyor. Ve bu iki uç arasındaki olası gelişmelerin potansiyel olarak adaletsiz algısını arttırması konusu. Örneğin, proje durdurulsa bile yeni proje tehditleri varsa bu durum çevre adaleti sağlandı duygusunun azalmasına yol açıyor (kısmi kapatma, ya da mevcut projede kapasite artırımı vs.).
Etkilere ilişkin: Proje durdurulamamışsa, maden faaliyeti devam ederken, çevresel adaletsizliklerin giderilmesinde etkiler nezdinde yapılabilecek iyileştirmelerin olduğunu söylemek mümkün. Sosyal hareket açısından en önemlisi kuşkusuz projenin hiç gerçekleşmemesi ve dolayısıyla gözlenen hiçbir etki olmamasıdır. Proje hayata geçirilirken yerelde gerçek, gözlemlenebilir etkilerin olması, çevre adaletsizliğine neden olan önemli bir unsur ve şüphesiz en az istenen durum. Bu alanda adalet duygusuna olumlu yansıyan unsurlar arasında iyileştirilmiş süreçler ilk sırada. Dikkat ederseniz tatmin edici tazminat ilk sıralarda yer almıyor. Yani, yerel halk/topluluklar aslında verilen zararın parasal karşılığı peşinde değil. Esasen, zararların baştan önlenmesini; süreçlerin iyileştirilmesini istiyor.
Topluluk – güç ilişkileri: Çevre adaleti bakımından sürecin sosyal anlamda nasıl işlediği de hem genel olarak, hem güç dengeleri bağlamında çok kıymetli gözüküyor. Örneğin, sosyal ağların, aidiyet duygularının güçlendirilmesi başarı öyküsünün önemli bir parçası. Dolayısıyla, çevre adaleti algısını da olumlu etkiliyor. Buna karşın, hükümet ya da hegemonik güç tarafından terörize edilme ve baskı çevre adaleti algısını çok baltalıyor. İktidardakilerle dengeli bir diyalog, garanti edilen bir sosyal uyum düzeyini sürdürmek çevre adaletin tesisinde faydalı gözüküyor. Bu bağlamda, maden şirketleri ve devlet, çevre adaletinin sağlanmasının anahtar aktörleridir denebilir.
Kurumsal müdahale: Adaleti ve adaletsizliği yaratan dördüncü alan, kurumsal çerçeve. Topluluk-güç ilişkilerine de etkileşim içinde çok can alıcı unsurları içinde barındırıyor. İlgili kutuda gördüğünüz gibi burada da kurumsal tepkiler en istenenden (mevzuatta iyileştirmeler veya mücadeleye hükümetin desteği gibi) en az istenene (var olan yasaların uygulanmaması ve hükümet tepkilerinin eksikliği gibi) doğru bir yelpazede değişiyor. Aslında, devletin çeşitli birimlerinden kurumsal tepkinin nasıl geldiği adaletin temel belirleyicilerden. Bir şekilde devletten ya da hükümetten iyileşme talep edildiğinde, hükümet, desteğini toplumdan değil şirketten yana verince adaletsizlik duygusu çok yoğun yaşanıyor. Şaşırtıcı değil, çünkü dış baskılar karşısında devlet tarafından korunma hakkı adalet arayışındaki madencilik karşıtı hareketlerin önemli bir söylemi.
Şunu da tabii belirtmekte yarar var. Sunulan bu dört adalet/adaletsizlik alanı, çevresel adaletin geleneksel boyutlarına (dağıtım, tanıma ve katılım) alternatif bir çerçeve sunmaktan ziyade, madencilik faaliyetlerinde adaletin/adaletsizliğin nasıl tezahür ettiğine dair insanların doğal kaygılarını ve algılarını daha şeffaf hale getirmeyi amaçlamakta. Dağıtım, tanınma ve katılım unsurları, dört alanın tamamında – çeşitli ölçülerde – doğal olarak yerleşiktir. Örneğin, proje ve etkileri açıkça çevresel adaletin dağıtım yönü ile ilgiliyken, tanınma ve katılım stratejik olarak diğer iki alanın kapsamındadır. Dahası, perspektiflerdeki çeşitliliklerine ve karmaşıklıklarına rağmen, bu alanların hiçbiri tek başına madencilik çatışmalarında çevresel (adaletsizlik) yeterli şekilde açıklayamaz. Ancak bunların birleşimi, çevresel adaletin kapsamının nasıl genişletileceği ve geleceğini nasıl şekillendireceği hakkında düşünmenin farklı yollarını kesinlikle ortaya koyuyor.
3.4 Madencilik ihtilaflarında alternatif önerilerin yelpazesi
Peki, maden karşı hareketlerin amacı sadece belirli bir bölgedeki projeyi engellemekle mi sınırlı yoksa mevcut politik düzleme etki edip sistemde daha geniş dönüştürücü politikaları da hedefliyorlar mı? Yukarıda yaptığımız gibi, çevre adaleti/adaletsizliğinin farklı bileşenlerini ve ayaklarını tartışmak bizi toplulukların geleceklerini nasıl tahayyül ettiklerine de götürüyor. Mücadele eden topluluklar istenmeyen madencilik gelişmelerine direndikçe ve daha istedikleri bir geleceği yaratma yönünde çaba harcadıkça çevresel adalet hareketlerinin dönüştürücü potansiyeli de daha fazla ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu son bölümde, direniş hareketlerinin çözüme yönelik verdikleri tepkileri ve bunların sürdürülebilirliğe giden yolda oynayabileceği rolden kısaca bahsetmek istiyorum.
İhtilaflarda ilgili topluluklara alternatif/çözüm olarak ne istedikleri sorulduğunda öneriler beş ana kategoride ön plana çıkmaktadır: projenin durdurulması, iyileştirici tedbirler, yerel kalkınma, hakların tanınması ve son olarak sistemik dönüşüm. Bu kategoriler Şekil 5’te eldeki verideki göreceli frekanslarına ve birlikte oluşlarına göre verilmiştir. Genel olarak düşünüldüğünde, alternatif öneriler yelpazesi öncelikle nispeten daha kolay uygulanabilecek eylemleri kapsıyor. İyileştirici önlemler veya yerel kalkınma projeleri gibi mevcut sosyo-ekonomik sistem içindeki öneriler ilk akla geliyor ve söyleniyor. Radikal dönüşümler ise sistemsel bir değişiklik ve uyum gerektirdiğinden en geriden geliyor.

Daha fazla detay vermeden önce belki şunun da altını çizmek yerinde olur. Yerel topluluklar, madencilik projesine bir alternatif üretmeye zorlandıklarında, aslında temel bir adaletsizliğe de maruz kalıyorlar. Çünkü direniş hareketlerinin amacı madenciliğe alternatif kalkınma üretmek tabii ki de değil; her şey olduğu gibi kalsa diyen topluluklar da şüphesiz var. Temel amaçları da sorunlu görülen madencilik projelerini baştan durdurmak. Kaçınılmaz olarak, bir projeyi durdurma arayışında, bazı protestocular ‘benim arka bahçemde değil (NIMBY)’ konumuna daha yakınken, diğerleri daha bilinçli, madenciliği tetikleyen etmenlerin ve etkilerinin küresel olduğunu farkında ve ‘kimsenin arka bahçesinde olma (NIABY)’ söylemine daha yakındır.
Getirilen alternatif önerilerinde, devam eden bir projeyi durdurmak bir seçenek değil ise ve kirlilik riskiyle ilgili endişeler devam ediyorsa, o zaman dikkatler en çok madencilik sektörünün göz ardı ettiği haklar ve yükümlülükler üzerine yoğunlaşıyor. Topluluklar, projenin neden olabileceği zarara odaklanıp, hak temelli deliller ile şirketlerden daha çok sorumluluk ve önceden iyileştirici tedbirler—genişletilmiş şeffaflık, özen ve teknolojik standartlar veya azaltılmış atık gibi—talep etmektedir. Gerekli durumlarda, verilen zararı onarmak için sonradan tazminat da tabii istendiği durumlar söz konusudur.
Kendi bölgelerinde madenciliğin dayattığı ekonomik kalkınmayı sorunsallaştıran yerel mücadeleler, yerel kaynaklar üzerinde daha fazla kontrol içeren yerel kalkınma alternatiflerini de ön plana çıkarmaktadır. Bu yaklaşım, yalnızca yerelde dayatılan yukarıdan aşağıya ve sömürücü kalkınma modelini sorgulamakla kalmaz; aynı zamanda insanların kendi toplulukları için ne tür bir değişim arzuladıkları hakkında tartışmayı da gerektirir. Bu aşamada öneriler, bazen eko-turizm girişimleriyle birlikte korunan alanlar oluşturmayı; sürdürülebilir tarımı korumayı; ve topluluk planlaması gibi yenilikçi yöntemler yoluyla yerel kurumları güçlendirmeyi de içerebilir. Şüphesiz, madenciliği tümden yasaklama veya moratoryum koyma önerileri, gıda egemenliği veya bir enerji devrimi benzeri çağrılarda olduğu gibi kapitalist dünyada daha büyük sistemik değişiklikleri gerektirdiğinden en son akla gelen alternatif öneri konumundadır.
4. Sonuç yerine
Madencilik faaliyetlerinin sınırlarını genişlettiği ve çeşitlendirdiği göz önüne alınırsa maden ihtilaflarının önümüzdeki yıllarda kesinlikle gündemde kalacağını, ve, uzun vadeli çevresel adalet ve sürdürülebilirlik tartışmalarında önemli rol oynamaya devam edeceğini söylemek mümkün. Elimizdeki ampirik bulgular, adaletsizliğin üstesinden gelmek için kimi zaman siyasi dönüşüm gerekmese de, nihai çözümün daha derin kavramsallaştırma ile sosyoekonomik ve kurumsal dönüşümler gerektirebileceğini göstermektedir. Belirli hakları korumak, ihmal edilen hakları savunmak veya alternatif yerel kalkınma projelerini geliştirmek kimi zaman işe yarayabilir; bunları başarmak için verilen çaba da yeterince övülemez. Ancak daha radikal bir dönüşüm vizyonu, adaletsizliğin kaynaklarının tümüyle ortadan kaldırılması bakımından da önemlidir. Yerel hareketler, bu bağlamda, bölgelerindeki çevresel adalet girişimlerini küreselleştirmenin ve ortaklaşmanın yollarını da aramaktadır. Konuya girerken bahsettiğimiz Çevre Adaleti Atlası bu yolda önemli bir araç olabilir. Maden mücadelelerinin görünürlüğü ve işbirlikleri, politik gündemi değiştirerek kapitalist endüstriyel dünyayı dönüştürmeye umarız yardımcı olacak. Bu sempozyumda ele alınan sorunlar ve konular, şüphesiz diğer sosyo-politik alanlardaki ilerlemelere de katkıda bulunacak. Bu yönde çalışmaya hep birlikte devam.
Kaynakça:
- Aksoy, O., 2019. “Wake Up!” and “Nomad”: Competing Visions of Turkish and Kurdish Environmentalism in the Music of Tarkan and Aynur. Contested Spaces Contemp. Turkey. https://doi.org/10.5040/9781350985841.ch-013
- Arsel, M., Hogenboom, B., Pellegrini, L., 2016. The extractive imperative and the boom in environmental conflicts at the end of the progressive cycle in Latin America. Extr. Ind. Soc. 3, 877–879. https://doi.org/10.1016/j.exis.2016.10.013
- Avcı, D., 2017. Mining conflicts and transformative politics: A comparison of Intag (Ecuador) and Mount Ida (Turkey) environmental struggles. Geoforum 84, 316–325. https://doi.org/10.1016/j.geoforum.2015.07.013
- Avcı, D., Adaman, F., Özkaynak, B., 2010. Valuation languages in environmental conflicts: How stakeholders oppose or support gold mining at Mount Ida, Turkey. Ecol. Econ. 70, 228–238. https://doi.org/10.1016/j.ecolecon.2010.05.009
- Aydın, C.I., Özkaynak, B., Rodríguez-Labajos, B., Yenilmez, T., 2017. Network effects in environmental justice struggles: An investigation of conflicts between mining companies and civil society organizations from a network perspective. PLoS One 12. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0180494
- Bebbington, A., Hinojosa, L., Bebbington, D.H., Burneo, M.L., Warnaars, X., 2008. Contention and ambiguity: Mining and the possibilities of development. Dev. Change. https://doi.org/10.1111/j.1467-7660.2008.00517.x
- Bridge, G., 2004a. Mapping the bonanza: geographies of mining investment in an era of neoliberal reform. Prof. Geogr. 56, 406–421. https://doi.org/10.1111/j.0033-0124.2004.05603009.x
- Bridge, G., 2004b. Contested Terrain: Mining and the Environment. Annu. Rev. Environ. Resour. 29, 205–259. https://doi.org/10.1146/annurev.energy.28.011503.163434
- Çoban, A., 2004. Community-based Ecological Resistance: The Bergama Movement in Turkey. Env. Polit. 13, 438–460. https://doi.org/10.1080/0964401042000209658
- de los Reyes, J.A., 2017. Mining shareholder value: Institutional shareholders, transnational corporations and the geography of gold mining. Geoforum 84, 251–264. https://doi.org/10.1016/j.geoforum.2016.12.004
- Kothari, A., Demaria, F., Acosta, A., 2015. Buen Vivir, Degrowth and Ecological Swaraj: Alternatives to Development and the Green Economy. Development 57, 362–375. https://doi.org/10.1057/dev.2015.24
- Martinez-Alier, J., 2021. Mapping ecological distribution conflicts: The EJAtlas. Extr. Ind. Soc. https://doi.org/10.1016/j.exis.2021.02.003
- Martinez-Alier, J., 2001. Mining conflicts, environmental justice, and valuation. J. Hazard. Mater. 86, 153–170. https://doi.org/10.1016/S0304-3894(01)00252-7
- Martinez-Alier, J., Temper, L., del Bene, D., Scheidel, A., 2016. Is there a global environmental justice movement? J. Peasant Stud. 43, 731–755. https://doi.org/10.1080/03066150.2016.1141198
- Özen, Ş., Özen, H., 2009. Peasants Against MNCs and the State: The Role of the Bergama Struggle in the Institutional Construction of the Gold-Mining Field in Turkey. Organization 16, 547–573. https://doi.org/10.1177/1350508409104508
- Özkaynak, B., Rodríguez-Labajos, B., 2017. Mining conflicts, in: Spash, C.L. (Ed.), Routledge Handbook of Ecological Economics. Nature and Society. Routledge, London & New York, pp. 414–424.
- Özkaynak, B., Rodríguez-Labajos, B., Arsel, M., Avcı, D., Carbonell, M.., Chicaiza, G., Conde, M., Demaria, F., Finamore, R., Kohrs, B., Krisshna, V.., 2012. Mining conflicts around the world, Ejolt.
- Özkaynak, B., Rodríguez-Labajos, B., Aydın, C.I., Yanez, I., Garibay, C., 2015. Towards environmental justice success in mining conflicts: An empirical investigation, EJOLT Report No. 14.
- Özkaynak, B., Rodriguez-Labajos, B., Erus, B., 2021. Understanding activist perceptions of environmental justice success in mining resistance movements. Extr. Ind. Soc. 8, 413–422. https://doi.org/10.1016/j.exis.2020.12.008
- Pegg, S., 2006. Mining and poverty reduction: Transforming rhetoric into reality. J. Clean. Prod. 14, 376–387. https://doi.org/10.1016/j.jclepro.2004.06.006
- Rodríguez-Labajos, B., Özkaynak, B., 2017. Environmental justice through the lens of mining conflicts. Geoforum 84, 245–250. https://doi.org/10.1016/j.geoforum.2017.06.021
- Schaffartzik, A., Mayer, A., Gingrich, S., Eisenmenger, N., Loy, C., Krausmann, F., 2014. The global metabolic transition: Regional patterns and trends of global material flows, 1950-2010. Glob. Environ. Chang. 26, 87–97.
- Schlosberg, D., 2007. Defining environmental justice: theories , movements , and nature, Oxford University Press. Oxford University Press, Oxford. https://doi.org/10.1093/acprof
- Temper, L., Del Bene, D., Martinez-Alier, J., 2015. Mapping the frontiers and front lines of global environmental justice : the EJAtlas. J. Polit. Ecol. 22, 256–278.
- Urkidi, L., 2010. A glocal environmental movement against gold mining: Pascua-Lama in Chile. Ecol. Econ. 70, 219–227. https://doi.org/10.1016/j.ecolecon.2010.05.004
- Walter, M., Urkidi, L., 2017. Community mining consultations in Latin America (2002–2012): The contested emergence of a hybrid institution for participation. Geoforum 84, 265–279. https://doi.org/10.1016/j.geoforum.2015.09.007