Türkiye’nin Kuzey Suriye’de 8 Ekim’de başlattığı ve daha ilk anından itibaren ölümlere, binlerce insanın yaşadığı yerden edilmesine, kentlerin yıkımına neden olan işgal girişimini kınıyoruz.
Gerçekleri, vicdanları, umutları öldürmek için harekete geçen savaş makinesine teslim olmayacağız.
Ortadünya’da, emperyalist – kapitalist sistemin zombiler eliyle yarattığı yıkımların içinde birleşen Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin ve diğer kimliklerden halklar, kendilerine ekolojik demokratik ve cins eşitliğine dayalı halk meclisleri ile yeni bir yaşam modeli geliştirmeye çalışıyor. Bu işgal girişiminin bu yeni yaşam modeline karşı olduğunu bütün dünya biliyor. Ve bu yüzden riyakarca “işgal son bulsun” açıklaması yapan devletler de işgale sevinmektedirler. Çünkü hepsi de “başka bir dünya mümkün değil” mitine bizi inandırmak için kaç yüzyıldır uğraşıyorlar. Çünkü o çok inandıkları liberal sistemleri bütün versiyonları ile doğanın sınırlarına dayandı ve bir karadelik olmaya başladı. Arap Baharı isyanlarıyla çöken “Büyük Ortadoğu Projesi”, Kobane direnişi ve Rojava ekolojik demokratik toplum inşası karşısında eski “stratejik ortak” eliyle bir hortlak olarak ihya edilmeye çalışılıyor. Bütün bunların Ortadünya halklarının ve doğasının azami ölçüde sömürülmesi ve tahakküm altında tutulması için yani “Her şeyi değiştirmek için hiçbir şeyi değiştirmemek” amacıyla yapıldığını biliyoruz.
Ve bu planlar içinde Türkiye’nin payının, en büyük sermayesi diye övündüğü genç askerlerin canı karşılığında inşaat ihaleleri, petrol hatlarından cüzzi bir pay olduğunu da. Yüzbinlerce Suriyeliyi topraklarından sürgün edip, yerlerine iki milyon zombileri yerleştirip 14 bin 400 kilometrekarelik alanda 185 milyon metrekarelik bir kentsel dönüşüm ile inşaat sektörüne 300 milyar TL kazandırma. İşte Trump’ın küstah lafları karşılığında fetih ganimeti bu kadar! Bir de, yaşadıkları ekonomik ve siyasi krizi zorla bastırmak, emekçilerin gırtlağına çökerek emeği ve doğayı iliklerine kadar sömürme devam edebilmek.
Ve daha ilk anından itibaren süngü zoruyla bütün düzen partilerini hizaya getirerek toplumsal ve ekolojik mücadeleleri yasaklamaya, AKP-MHP faşist blokuna karşı çıkan herkesi terörist ilan etmeye başladılar. Yeniden yüzlerce yurttaş sosyal medyada görüşlerini dile getirdikleri için cadı avına maruz kalıyor. Çanakkale’de Kazdağları’ın maden şirketleri tarafından talan edilmesine karşı yapılacak miting iptal edildi. Taleplerini dile getirmek için Ankara’ya yürüyen Kazdağları ve Gelecek Yürüyüşçüleri her durakta gözaltına alınıyor. İzmir’den Kazdağlarına yürüyüş yapan Su, Vicdan ve Yaşam yürüyüşçüleri engellerle karşılaşıyor. 301 işçinin katledildiği Soma’dan yola çıkan maden işçilerinin yolları kesiliyor.
“Her savaştan geriye üç büyük ordu kalır: Ölüler ordusu, yas tutanlar ordusu ve hırsızlar ordusu.” Biz ne ölüler ordusuna ne de yas tutanlar ordusuna katılmak istiyoruz. Biz, Hasankeyf’te Musul’da Ninova’da insanlık miraslarını yok eden, “hırsızlar ordusu”na da katılmayacağız. Emeğin ve doğanın özgürlüğü için mücadelemizi sürdüreceğiz.
POLEN EKOLOJİ