Geleceğe dair -ki bu çok uzak bir gelecek de değil- nasıl bir dünyada yaşayacağımıza dair hem bilimsel çalışmalar hem komplo teorileri olarak görülen anlatılar sıklıkla daha çok karşımıza çıkmakta. Küresel olarak sıcaklığın artmış ve artacak olması iklimlerin değişmesine sebep olurken bununla beraber yeni hava olayları, yeni krizler, yeni pandemiler yaratmakta. Deniz Tortum ve Kathryn Hamilton’ın yönetmenliğini yaptığı Our Ark (2021) belgeseli de gelecekte nasıl bir dünyada nasıl bir gerçeklikte yaşayacağımıza dair kısa bir ön izleme olarak da görülebilir. Tortum’un ve Hamilton’ın bu belgeseli, yapay zekâ ve çeşitli teknolojiler kullanılarak hayvanların ve diğer türlerin sanal bir “gerçeklik”te yaşamalarının kaydedilmesini deneysel bir tarzla anlatmaktadır. Our Ark, hayvanların, yağmur ormanlarının, şehirlerin ve insanların 3B modellerini oluşturarak bir anlamda gezegenin yedeklenişini ortaya koymaktadır. Yönetmenin kendi web sitesinde yer alan ifadesiyle, “sanki ekolojik çöküşü, dijital bir Nuh’un Gemisi gibi kopyalanan, toplanan hayvanlar ve nesneler aracılığıyla savuşturulabilirmiş̧ gibi arşivliyoruz.” Belgeselde, Dijital Life isimli bir şirket tarafından tüm hayvanların 3 boyutlu dijital kopyalarını çıkartmayı hedeflediğini öğreniriz. Şirket öncelikli olarak da nesli tükenme tehlikesi altında olan hayvanlara yönelik çalışmaktadır. Hayvanlar olabilecek en mükemmel şekliyle 3 boyutlu olarak yeniden yaratılmak için birçok fotoğraf makinesi ile sayısız poz kullanılarak çekilmektedir. Aşağıdaki fotoğraflarda yapılan çalışmanın fotoğrafları yer almaktadır.
Bu belgeselde yönetmenler, belgesel ve deneysel bir tarz olarak yorumlanabilecek bir anlatım dili kurarak, tamamen gözlemci bir şekilde kalarak yapılmak istenen ya da yapılan şeyin bir noktada ne kadar ‘gerçek’ üstü bir çaba olduğunu göstermektedir. İklim krizleriyle, ekolojik tahribatla, çevresel felaketlerle, avcılıkla vb. birçok sebepten dolayı tüm türler zarar görmekte hatta türlerin yok oluşu yaşanmaktadır. Günümüzde de birçok hayvan türü insanların dolaylı ya da direkt etkisinden dolayı yok olmuştur. Belgeselde bunun örneklerinden biri olan ve avlanmadan dolayı nesli tükenen kuzey beyaz gergedanının 3 boyutlu hali de çıkmaktadır. 2019 yılında Alexandra Ginsberg’in, Substitute (Vekil) adlı bir çalışma yapmıştır. Çalışmasında insanlar ve insan olmayan hayvanlar arasındaki asimetrik ilişkilerin Antroposen çağında dönüştüğü hali anlatmıştır. Sanatçını web sitesinde çok da uzun olmayan bir metinle ve sorular eşliğinde çalışmasını anlatırken düşünülmesi gereken bazı şeylerin varlığına dikkat çekmektedir. Ginsberg, “2018 yılında gazete manşetlerinde son erkek kuzey beyaz gergedanın öldüğünü öğrendik ve boynuzlarının insan yaşamına olan katkısından dolayı, bu türün biyoteknoloji ile geri getirebileceğini öğrenerek teselli bulduklarını” ifade eder. Bunun peşi sıra iki soru yöneltir ve insanların bir türü yok ettikten sonra yeniden dirilmiş bir gergedanı korur muydu ve bu dirilmiş gergedan gerçek miydi? Bu sorulara paralel olarak, çalışmasında şu paradoksa değinmek istediğini belirten Ginsberg, mevcut olanları ihmal ederken, yeni yaşam formları yaratmakla meşgul olmamız, sorununun özüne dikkat çeker. Bir kuzey beyaz gergedanı, dijital olarak hayata döndürüldü. Doğal bağlamından koparılmış̧ olarak hayata gelen bu gergedan, gerçeğin daha iyi bir ikamesi midir sorusunu sorarak Ginsberg, insanların fiziksel dünyada var olan türlerden vazgeçerek, yok ederek bunun yerine 3 boyutlu kopyalarla yeniden yaratmadaki sorunlu ve etik olmayan kısma dikkat çekmiştir. Aşağıdaki fotoğraflar nesli tükenen ve tükenmesi muhtemel olarak beklenen hayvanların 3 boyutlu hallerdir. İlk görsel koruma altına alınan deniz kaplumbağasına aitken, diğer görsel nesli tükenmiş kuzey beyaz gergedanına aittir. Dijital olarak yaşamlarını sürdüren iki hayvanı görmekteyiz.
Belgeselde yer almayan bir başka örnek vermek gerekirse, Pirene dağ keçisi de nesli tükenen hayvanlardan biridir. Bu konuyla ilgili olarak yapılan ilk çalışmada nesli tükenen bu hayvan canlandırılmaya çalışılmış̧ ancak ‘başarılı’ olunamamıştır.
İspanyol bilim adamları, dünyada ilk defa soyu tükenmiş̧ bir hayvanın genetik kopyasını üretmeyi başardı. Bilim adamları, soyu 2000 yılında tükenen Pirene dağ̆ keçilerinin (bucardo) sonuncusundan, ölmeden bir yıl kadar önce doku örneği almışlardı. Bu örnekten aldıkları genetik malzeme ve evcil keçinin yumurta hücreleriyle 439 embriyo elde edildi ve bunların 57’si taşıyıcı annelere aktarıldı. Sekizi hamile kalan evcil keçilerin yalnızca bir tanesi doğurabildi. Ancak bu yavru da ciğerleri gelişmediği için yalnızca 7 dakika yaşadı. Yine de bu deney, soyu tükenmiş̧ ya da tükenmekte olan hayvanların kurtarılması ya da geri getirilmesinin yolunu açıyor.
Bu durum oldukça ironik ve trajik bir olaydır. İnsanın kendisini her şeyin üstünde gördüğü, yok edici ve yeniden canlandırabileceği bir gücü kendisinde görüyor olması iklim krizinin de ekolojik yıkımların da sessiz/yavaş şiddetin de ve daha da fazla yazılabilecek birçok şeyin temel nedeni olmaktadır. Elbette şunu da belirtmek gerekir ki ‘insan etkisi’, ‘insanların yaptıkları’ gibi ifadelerle kastedilen insan, sermayeyi/kapitalizmi kullanan insanlardır. Örneğin, sermaye sahibi ile emeği sömürülen ya da toplu taşıma vs. kullan insan ile her yere özel jetleri ile giden insanların bu bütün içinde değerlendirilmesi gibi. Aslında kastedilen ekolojik olarak bu sorunlara yol açan bilfiil bunun faili olan insanlar. Eray Çaylı (2020)1, en basit haliyle bu görme biçimi ve altında yer alan nedenlerden dolayı homojen bir insanlık yerine heterojen bir insanlık olduğunu belirtir ki çok doğrudur.
Ekolojik dengenin bozulmuş olması tüm türlerin yaşamlarını ve yaşam alanlarını değiştirmiştir. Yaşanan bu değişimler neticesinde de türler yok olmaktadır. Kitlesel bir yok oluş yaşanmıyor olsa da parça parça büyük bir yok oluşun içinde yer alıyor olabiliriz. Bu bağlamda belgesel aslında izleyicinin farkına varması için bir uyarı olarak da yorumlanabilir. Fiziksel dünyanın kopyasını yaratarak yaşanan “harika bir yerde yaşıyoruz” hissi yaşanan ekolojik yıkımları da görmezden gelinmesine olanak sağlamıştır. Bir taraftan gerçek olan ve yaşayan bir dünya ve doğa varken diğer yandan bunun kopyasını yaratarak yeni bir gerçeklik türü olarak, dijital olarak arşivlenmiş̧ bir dünya yaratılmaktadır. Yaratılan, arşivlenen tüm bu şeyler yanılgıya da sebep olmaktadır. Ekolojik olarak bir felaket yaşanmaktadır ve dijital ortamlarda yaratılan, arşivlenen hayvanlar, ormanlar, insanlar ve diğer varlıklar bu gerçek dünyayı kurtarmayacaktır.
1 Eray Çaylı, İklimin Estetiği Antroposen Sanatı ve Mimarlığı Üzerine Denemeler, İstanbul: Everest Yayınları, 2020.