Andreas Malm, İsveç Lund Üniversitesi’nde yakın zamanda özellikle “aşırı sağın politik ekolojisi” üzerine çalışan akademisyen ve aktivist. Andreas iklim adaleti, antifaşist eylem ve protestolarının yaklaşık 20 yıldır içinde yer alıyor ve “(Aşırı) sağın yükselişine karşı. Bir adalet iklimi için” başlıklı panel için Ağustos 2019’daki Leipziger Land iklim kampına misafir konuşmacı olarak davet edildi. İki ilgi alanını birbirine bağlayan Zetkin Kolektifi’nin bir üyesi. Zetkin Kolektifi, 15-17 Kasım 2019 tarihlerinde akademisyen ve aktivistlerin katılımıyla “Aşırı sağın politik ekolojisi” başlığıyla düzenlenecek konferansın düzenleyicileri arasında yer alıyor. Konferans hakkında daha fazla bilgi için: www.pefr.hek.lu.se
Ilana Krause, Ende Gelände ve diğer iklim adaleti gruplarında aktif olarak yer alıyor.
******
Ilana Krause: Bize biraz daha kendinden ve sağın yükselişiyle iklim krizi arasındaki bağa nasıl ulaştığından bahseder misin?
Andreas Malm: Bana bunlar iki paralel yol gibi geliyordu önceden: bir yandan, faşizme ve aşırı sağa karşı mücadele, diğer yandan, fosil sermayesine ve iklim felaketine karşı mücadele. İkisi de beni tetikliyordu, ve tabi diğer pek çok şey de, yıkıcı, ezici güçlere, buldozerlere, sürekli büyüyen, engelleri ayakları altına alıp çiğneyen ve her geçen yıl kötüleşmeye devam eden kuvvetlere karşı savaşma duygusu… Dünyanın bizim taraftaki kısmında aşırı sağ partilere olan seçmen desteğinin yükselişi atmosferdeki CO2 konsantrasyonuna benzer bir tarzda yükseldi: sadece yükseğe, yükseğe ve daha yükseğe gidecekmiş gibi görünüyor. İkincisi gerçekten de sürekli yeni katlara çıkan bir asansörde dikilmeye benziyor, ama ilki de benzer şekilde hissettiriyor. İsveç’te örneğin, bizim aşırı sağ, eski Nazi İsveç Demokratları, 1994’ten bu yana katıldığı her seçimde daha fazla oy aldı. Ve bu sürecin görünürde kolay bir sonu gelecekmiş gibi görünmüyor.
Ilana Krause: Sizi bu meselelerin gerçekten bağlantılı olduğunu düşündüren nedir?
Andreas Malm: Ancak bir noktada, çok açık bir şekilde iki paralel yolda, iki farklı asansörde olmadığımı gördüm: giderek tek ve aynı şeymiş gibi hissettirmeye başlamıştı olan biten. Donald Trump bariz bir dönüm noktasıydı, ABD imparatorluğunun yakın tarihteki ilk gerçek aşırı sağ başkanı, açıkça ırkçı, iklim değişikliğinin saldırgan bir inkarcısı. Bu bir ve aynı hissetme hali onunla birlikte başlamadı, aksine, onun çok öncesine dayanıyordu, ama onun başkanlığıyla birlikte ön plana çıktı ve ABD ve Brezilya’da doğrudan yürütme gücünü elinde bulunduran, artarak Avrupa için de politik bir gündem biçimini alan küresel politik bir fenomen haline geldi.
Ilana Krause: Yani basitçe ikisi de kötüleşiyor diyebilir miyiz, iklim değişikliği ve aşırı sağın yükselişi?
Andreas Malm: Tabi öyle basitçe mekanik bir asansör değil bu. Böyle hissettiriyor olabilir, ama bu sorunlar – iklim çöküşünün ve politik ortamın faşizasyonunun hızlanıyor oluşu – prensip olarak yavaşlatılabilir, durdurulabilir ve tersine döndürülebilir. Teknik olarak bu mümkün! Cephenin iki kesiminde de, ki halen birbirinden ayrıştırılabilir durumdalar, boğucu düşman güçleri karşısında güçsüzlük hissine yenik düşmek kolaydır. Tam olarak bu sebeple hakkında konuşmak ve onlara karşı birlikte savaşmamız gerekiyor.
Ilana Krause: Araştırma projenizden biraz daha bahsedebilir misiniz? Aşırı sağ ve iklim değişikliğinin bağlantı noktaları üzerine çalışan çok fazla insan yok. Çoğu insan için bu özetle Almanya’daki AfD (Almanya için Alternatif) gibi partilerin iklim inkarcılığına indirgeniyor.
Andreas Malm: Mayıs 2018’de, insan ekolojisindeki bazı yüksek lisans öğrencilerim, bazı eski öğrencilerim ve çalışma arkadaşlarımla Avrupa’daki aşırı sağ partilerin iklim ve enerji politikalarıyla ilgili hızlı bir araştırma yapmak üzerine konuşmaya başlamıştım. Birincil kaynakları kullanarak kendi ülkelerindeki ana partiyle ilgili bir sayfalık bir yazı yazmalarını istedim diğerlerinden. Şu anda bu çalışma hızlıca çok daha geniş bir araştırma projesine evrilerek çığ gibi büyüdü. Çok bariz sebeplerle tabi ki, ortada bolca malzeme var ve her hafta aşırı sağın “yardımlarıyla” daha fazlası üretiliyor. Bu halen yeteri kadar çalışma yapılmamış bir alan. Bolsonaro iktidara geldi, FvD[1] Hollanda’daki en büyük parti oldu, Christchurch[2] katliamı gerçekleşti…Grubumuz Lund Üniversitesi’nde insan ekolojisi bölümünde bir merkez ile birlikte 20 kişi kadar oldu.
Ilana Krause: Ve bu araştırmanın sonucu ne oldu? Sonuçları hakkında okuma yapmak mümkün mü?
Andreas Malm: Bir makale niyetiyle başlanan iş çok büyük bir kitaba dönüştü. Kitap gelecek yıl “White Skin, Black Fuel: On the Danger of Fossil Fascism” (Beyaz Ten, Siyah Yakıt: Fosil Faşizmi Tehlikesi Üzerine) adıyla Verso’dan İngilizce olarak ve biraz daha kısa bir versiyonu Fransızca olarak La Fabrique’ten çıkacak. 13 Avrupa ülkesi ve ek olarak ABD ve Brezilya’daki aşırı sağın ana aktörlerinin iklim ve ekoloji alanında söyledikleri ve yaptıkları üzerine ve tabi ki bunları göçmenlik, islamofobi, antisemitizm ve diğer temel kaygılarla ilişkisi içinde ele alan derinlemesine çalışmalara dayanıyor. Aşırı sağdaki en belirgin çoğunluğun iklim ve ekoloji krizini reddeden ve işlerin olduğu gibi devam etmesini en saldırgan şekilde savunan pozisyon ile krizin varlığını kabul eden ve çözüm olarak kendi kendine yeten sınırları kapalı beyaz bir ulus devlet öneren “yeşil milliyetçilik” şeklindeki azınlık akımı arasına bir ayrım koyuyoruz. Bu ikincisi özellikle de Christchurch ve El Paso’daki açıktan eko-faşist katliamlarla birlikte son zamanlarda biraz daha fazla öne çıkmaya başladı. Ancak, küresel ölçekte, ilki açık ara daha önemli ve daha baskın. Bu alanı incelemiş olarak sonra fosil yakıtlar ve beyazlık arasındaki bağın, keza klasik faşizmi de içerecek şekilde son iki yüzyılda bunların nasıl birleştiği ve zamanla değiştiğinin altını çizen iki akım için de bazı tarihsel öncüler ve kaynaklar belirlemeye çalıştık. Marinetti ve Jünger, Mussolini ve Hitler arabalara, uçaklara, kömüre, içten yanmalı motorlara bayılırlardı. Tarih meraklısı biri olarak, kişisel anlamda aşırı sağın geçmişiyle bugünü arasındaki bu bağlantıları hem etkileyici hem de rahatsız edici buluyorum. Kitaptan sonra Zetkin Kolektifi güncel gelişmeler üzerine çalışmaya devam edecek. Aşırı sağın ortadan kaybolduğuna dair hiçbir işaret yok, ki bu da iklim kriziyle birlikte büyümeye devam edeceklerini gösteriyor. Kolektiften bazılarımızın üç veya dört yıl daha araştırma için fonumuz var, yani daha faaliyetlerimiz olacak.
Ilana Krause: Kasım’da Lund Üniversitesi’nde uluslararası bir konferans düzenleyeceksiniz. İklim adaleti veya antifaşizm mücadelesi yürüten bir aktivist için akademik bir konferansa gelmek için nasıl bir sebep olabilir?
Andreas Malm: Akademik-aktivist bir konferans olarak tanıtmı yapıldı, sırf sıkıcı akademik konuşma atölyeleri olarak değil… Antifaşist ve ırkçılık karşıtı hareket ile iklim hareketini bir araya getirmenin önemli olduğuna inanıyoruz, özellikle de iki harekette de gün geçtikçe aynı düşmanla yüz yüze gelmeye başladıkları için. Bu nedenle ana konuşmacılarımız arasında İngiltere’deki Extinction Rebellion’ın kurucularından Farhana Yamin ve İsveç’te antifaşist hareketin emektar isimlerinden Mathias Wåg de var. Komplo teorileri ve Bolsonaro rejiminin iklim inkarcılığından Hindistan aşı sağının saldırgan vejetaryenliğine, Kanada’nın popülist petrol politikalarından İspanya’dak Vox’un çevreci jargonuna, ısınan bir dünyada sınırları aşan mücadelelerden çevrecilik karşıtlığının toplumsal cinsiyet boyutuna, inanılmaz geniş yelpazede konuların işlendiği 130’dan fazla konuşmacının katılımıyla biz örgütleyicilerin hayal edebileceğinden çok daha fazla bakış açısı, konu başlığı olacak. Hareketler arasında ağlar kurmak için birçok fırsat olacak; 1980’lerden 2010’lara 30 Kasım’da antifaşistlerle Nazilerin düzenli olarak çatıştığı caddelerde bir rehberli tur olacak, bir resepsiyon, parti ve pek çok atölye düzenlenecek. Ekoloji ve aşırı sağın kesişimine ilgi duyan herkesin bu konferansa gelmesi gerekir. Konferans türünün ilk örneği ve muhteşem olacak. İkincisi ve daha büyüğünü 2021’de düzenlemeyi planlıyoruz.
Ilana Krause: Hem bu iki meselenin kendisi hem de birbirleriyle bağı anlamında geleceğe dair sizin kişisel görüşünüz nedir? Sizce ihtiyaç duyulan şey nedir?
Andreas Malm: Bence neye ihtiyacımız olduğunu birlikte bulmamız gerekiyor… Aşırı sağı ve fosil sermayesini nasıl yeneceğimize dair bir reçetem olsaydı bunu paylaşırdım! Ancak bu birleşik mücadele noktaları birleştirmekle ve karşı saldırıya geçmekle başlar. Neyse ki, son yıllarda iklim için sıradışı kitle hareketliliklerinin Avrupa’daki dengeyi değiştirdiği ve aşırı sağın yelkenindeki rüzgarın bir kısmını aldığını görüyoruz. Avusturya seçimleri bu gidişatın son göstergelerinden biri olabilir (tabi genelleme yapmak imkansız olsa da, Saksonya ve diğer Alman eyaletlerindeki seçimler tam aksi yönü işaret ediyor…). Radikal iklim politikaları için sürekli ve şiddetlenen kitle baskısı hem bu alanın kendisi için hem de aşırı sağın geri püskürtülmesi için çok kritik olacak. Çünkü aşırı sağın bu krizle başa çıkacak hiçbir politikasının olmadığı çok açık bir şekilde ortada. Bu, konuyla ilgili sadece göçmenleri suçlayan ve bu mesajları şu ana kadar en iyi ihtimalle orta derecede başarılı sayılabilecek yeşil milliyetçileri de içeriyor. Demek istediğim, insanların göçmenlerin bu krizin sebebi, tetikleyicisi olmadığını görebilmeli (tabi belki de insanlığın rasyonelliğini, özellikle de Avrupa’daki kısmının rasyonelliğini gözünde fala büyütmemeli…). Fakat iklim hareketi aşırı sağı ancak enternasyonalizme tamamen bağlı kalırsa ve yeşil milliyetçi anlatıya hiçbir şekilde taviz vermezse zayıflatabilir. İklim hareketi içindeki uyanıklık, ihtiyat burada çok çok önemli. Öte yandan, antifaşist ve ırkçılık karşıtı hareketler stratejilerini ekolojik bir gözle revize etmeliler, sıradaki şey ne olursa olsun, önümüzdeki birkaç on yılda sınırlar ve ırklar arasındaki sorular kaçınılmaz olarak iklimin durumu etrafında şekillenecek.
[1](Forum voor Democratie) Demokrasi Forumu, 2016’nın kuruluşundan bu yana partinin lideri olan Thierry Baudet tarafından bir düşünce kuruluşu olarak kurulan, muhafazakar, sağcı popülist bir Euroseptik siyasi partidir. (Vikipedia)
[2]Christchurch cami saldırıları, 15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrindeki Nur Camii ve Linwood İslam Merkezine gerçekleştirilen saldırılardır. Saldırılarda 51 kişi hayatını kaybetti, 49 kişi ise yaralandı. (Vikipedia)