Bu yazı, 26-27 Haziran 2021 tarihlerinde çevrimiçi olarak düzenlenen Madenciliğin Politik Ekolojisi Sempozyumu’nun Emek ve Ekoloji Mücadelelerinin Ortaklığı başlıklı 3. oturumunda yapılan sunumun gözden geçirilmiş halidir. Nejla Kurul ve Arzunur Şimşek’in sunumunu buradan izleyebilirsiniz. Madenciliğin Politik Ekolojisi Sempozyumu’ndaki oturumların tamamını izlemek için youtube’daki oynatma listesine ulaşabilirsiniz.
Öncelikle bu toplantıyı düzenleyen Polen Ekoloji ve Ekoloji Birliği’ne çok teşekkür ediyorum. Gerçekten benden önceki konuşmacılardan çok şey öğrendim. Biliyorsunuz genel olarak iş kollarına hapsolmuş bir sendikal mücadele var. Bunu ben de gerçekten yakından gözlüyorum ve buradan çıkışın yollarını arkadaşlarımızla birlikte, yani KESK’e bağlı tüm iş kolları düzleminde, bunun üzerine çalışmaları sürdürüyoruz. Sendikal alanda bir kriz var. Bu çok net. Üretim ve yeniden üretim alanları ikiliği üzerinden bir çözüm üretme çabalarında da çok ciddi sorunlar var. Aslı’nın [Odman] ifade ettiği gibi gerçekten yaşam üzerine, ekolojik beden ve insan bedeni üzerine odaklanan bir mücadeleyi yürütmek durumundayız. Sendika diğer mücadelelerle bu bağlamda buluşmak ve birleşmek durumunda. O yüzden, toplantımızın başlığı da bu bağlamda çok önemli: Emek ve ekoloji mücadelelerini ortaklaştırma.
Bundan kısa bir süre önce, sanırım 1 Mayıs vesilesiyle, Maden Mühendisleri Odası’nın bir toplantısına dahil olmuştum. Giderken aklımdan geçen şey şuydu: Acaba maden mühendisleri odası, madenler konusundaki bu kadar eleştirel bir bakış olduğunu gördükleri koşulda mühendisler için, yani tabanı konusunda nasıl bir çalışma yürütüyor? Tabi bu tartışmaları orada çok fazla derinleştiremedik. Genelde 1 Mayıs gündemi söz konusuydu ama bu benim aklımda bir yerlerde takılı kaldı ve bugünkü toplantıda arkadaşlarımın açıklamalarından da meselenin güncelliğini koruduğunu gördüm: gerçekten Aykut Hoca’nın [Çoban] adil geçiş ve onun dışında bir seçenek arayışını, emek ve ekoloji mücadelesini ortaklaştırmanın, buradan yeni bir politika, sendikal politikalar üretmenin yollarını ve imkânlarını aramak gerekiyor. Muhtemelen bu tür odalarda da bu tür tartışmalar sürüyor.
Eğitim alanı düzleminde daha detaylı konuşmayı Arzunur yapacak ama sadece şunu ifade etmek istiyorum. Eğitim alanında 18 milyon ilkokul, ortaokul ve lise öğrencisi var. 7,5-8 milyon üniversite gençliği var. Dolayısıyla eğitim ve bilim emekçilerini de dahil ettiğimizde, hatta anne ve babaları da sürecin içine dahil ettiğimizde neredeyse nüfusumuza yakın bir kesimle etkileşim imkanının olduğu bir alandan söz ediyoruz. Ve bu alanda ekoloji konuları çok sınırlı, yani hayatın içinde her şey metalaştırılmış, doğanın nesneleri biçiminde önüne geliyor çocukların ve gençlerin; ve her şey insan içindir yaklaşımına sahip bir eğitim sistemi sürüyor. Doğanın efendisi insan ve bu ilan edilmiş durumda. Onu yerinden edecek düzeneklere ihtiyaç var, ama eğitim alanında gerçekten insan merkezli ve özellikle tabi egemen sınıfın güçlenmesini sağlayacak güçlü politikalarla bir rıza alanı. Zaman zaman zora da başvurarak bir rıza ve ikna alanı olarak çalışmalarını sürdürüyor eğitim makinesi. Bu makinesellik ekolojik mücadeleyi destekleyeni bir tarzda değil. Bu bakımdan bizler Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) olarak kamusal bir eğitim istiyoruz ama kamusalı gerçekten yaşam ve bedenle ilişkilendiren bir tariflemeye ihtiyaç var; yanı sıra demokratik, laik, cinsiyet eşitlikçi, anadilinde ve parasız bir eğitim vurgumuzla her zaman sürecin içerisinde bu sorunları dillendiriyoruz. Ama son genel kurulumuzdan bugüne ekolojik bir eğitim meselesi artık daha çok gündemimizde. Çünkü az önce ifade edildiği gibi bir orman ölüyorsa insan da zarar görür; dolayısıyla sokağa çıktığımızda temiz havanın değerini bu Covid-19 koşullarında çok iyi anladık. Yüzüne bakamadığımız doğanın değerini ve önemini bu koşullarda gördük, aynı zamanda bu salgın döneminin bir süre daha devam edeceğine bakacak olursak ekoloji mücadelesinin bir parçası olarak yeni salgınlarla karşılaşmamak için kapitalist üretim yordamlarının geriletilmesi, antikapitalist bir mücadelenin örülmesi de bu bağlamda gündemimizde.