Çeviri: Nalan Kurunç
Maldivler hükümeti, deniz suyu seviyesinin yükselmesi nedeniyle ülkenin tamamen sular altında kalma tehlikesine dikkat çekmek için su altında bir kabine toplantısı düzenledi 2009 yılında. Tüplü bakanlar manşetlerde yer aldı, ancak Maldivler’in ve Fiji ve Palau gibi diğer küçük ada ülkelerinin yeryüzünden silinmesini önlemek için o zamandan beri çok az şey yapıldı ya da hiçbir şey yapılmadı.
“2050 yılına kadar 200 milyon ile 1.2 milyar arasında iklim mültecisi olabilir.”
Küresel olarak, dünya nüfusunun yüzde 10’u deniz seviyesinden 10 metreden daha az yüksekliklerde yaşıyor.[1] Daha milyonlarcası iklim felaketlerinin başka biçimlerince tehdit ediliyor; kuraklıklardan kasırgalara, sellere, geçimlik tarım için hayati önem taşıyan ekosistemlerin ağır çekim çöküşüne ve daha sık görülen iklim kaynaklı salgın hastalıklara kadar değişiklik gösterir bu tehditler. 2050 yılına kadar 200 milyon ile 1.2 milyar arasında iklim mültecisi olabilir.[2] Savaşlardan veya depremlerden kaçan mültecilerin aksine, iklim değişikliği geçici bir kriz değil; insanların dönüp evlerini yeniden inşa edebilecekleri nispeten hızlı bir çözüm potansiyeli içermiyor. Hayır. İklim mültecilerinin gidecek evleri kalmadığı için yerlerinden kalıcı olarak edilmeleri daha olası.
Eko-faşizm tehlikesi
İklim mülteci krizinin boyutları artarken, aşırı sağcı ve faşist hareketler, dışlamaya ve zulmetmeye hazırlar; ve tam da insanların kaçmasına neden olan şeyin varlığını inkâr ederek büyüyorlar. Andreas Malm ve Zetkin Kolektifi, “White Skin, Black Fuel: On the Danger of Fossil Fascism” [Beyaz Deri, Siyah Yakıt: Fosil Faşizmi Tehlikesi Üzerine] (Londra 2021) adlı kavrayışlı kitaplarında, Avrupa genelinde yükselişte olan aşırı sağcı partilerin nasıl iklim inkârcısı olduklarını ve birçoğunun fosil yakıt endüstrisi ve fosil sermaye ile doğrudan bağlantıları olduğunu ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. İrlanda aşırı sağı da bir istisna değil. Ulusal Parti lideri Justin Barrett’in şu iddiası tipik bir iddiadır: “İnsan kaynaklı iklim değişikliği konusunda rakamlardan emin olmak çok zor, bize sunulan kanıtların doğruluğundan emin olmak çok güç, yeşil endüstriden, yeşil enerjiden çok fazla kar elde eden bir sürü insan var.” [3] Aynı şekilde, Ireland First’ten [4] [Önce İrlanda] Derek Blighe, petrol endüstrisine boru hatları tedarik eden SA Energy Group için çalışmış ve siyasi müdahalelerine petrol üretiminin kısıtlanmasını eleştiren çevrimiçi makaleleri beğenerek başlamıştır. [5]
Burada gelişmekte olan şey yirmi birinci yüzyıl ekofaşizmidir. ‘Ekofaşizm’ terimi ilk olarak yeşil Malthusçulara atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Küresel nüfus kontrolünü (gerekirse otoriter yollarla) ısrarla savunan bu kişiler, insanlığı, sadece kapitalist tümörüyle değil, bir bütün olarak gezegenin başına bela olarak görüyorlardı. Son zamanlarda bu ekofaşizm terimi, çevrecilik karşıtı faşizmi veya çevre sorunlarının etkilerine verilen faşist tepkileri ifade etmek için kullanılmaktadır.
Naomi Klein Christchurch katliamını tartışırken şöyle yazar: “Toplumlarımızın ekolojik krize karşı koyma biçiminde önemli bir değişiklik olmadığı sürece… beyaz güç ekofaşizminin çok daha sık ortaya çıktığını göreceğiz, ve kolektif iklim sorumluluklarımızı yerine getirmeyi reddetmenin vahşi bir gerekçesi biçiminde olacak bu”[6] Şimdiden dünya liderlerinin bunun canlı bir örneği olduğunu gördük; Bolsonaro’nun Brezilya’da Amazon yağmur ormanlarını ve yerli protestocuları buldozerle yok etmesinden, siyah ve kahverengi tenli insanları dışarıda tutmak için duvar inşa eden aynı derecede ırkçı, cinsiyetçi ve iklim inkârcısı Trump’a kadar uzanmaktadır bu.
Bu iki ekofaşizm biçimi arasındaki farklara rağmen (biri iklim değişikliği gerçeğini kabul ederken diğeri inkar etmeye devam ediyor), iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybı nedeniyle acı çekenler için sonuçlar benzer. Klein bir röportajında bu konuyu detaylandırarak şunları söyler:
“…iklim değişikliğinin gerçekliğini inkâr eden aşırı sağcı, ırkçı bir hareketten daha korkunç olan tek şey, iklim değişikliğini reddetmeyen aşırı sağcı, ırkçı bir hareket olabilir: İklim değişikliği gerçeğini inkâr etmezler,bunun aslında gerçekleştiğini, milyonlarca insanın hareket halinde olacağını öngörürler; ve insan hayatının göreceli değerini sıraladıktan sonra, beyaz Hıristiyanları hiyerarşinin en üstüne koyarlar. Başka herkesi hayvanlaştıran ve ötekileştiren bu iğrenç ideoloji, insanların ölmesine izin vermenin gerekçesi olarak kullanılacak aşırı sağcı, ırkçı bir hareketin ürünüdür.”[7]
İklim değişikliği daha soğuk, sanayileşmiş Kuzey’de yeni yeni bir gerçeklik haline geliyor, ve eko-faşizmin inkarcı ve ‘otoriter-tepkici’ varyantları orada da birleşmeye hazırlanıyor. Bunun ötesinde, daha geniş çevre hareketinde, örneğin bazı uygarlık karşıtı derin ekolojistler arasında, aşırı sağ ile birleşmeye hazır, insan düşmanı bir damar her zaman var olmuştur. Tartışmaya açık da olsa, bu süreç, Covid pandemisi sırasında alternatif çevreci ve sağlıklı yaşam alt kültürlerinden unsurların (aşı karşıtı dezenformasyon borusu yoluyla) aşırı sağa akmasıyla zaten başlamıştı.
“Daha şimdiden yılda ortalama 20 milyon insan hava koşullarına bağlı olaylar nedeniyle yerinden olmak zorunda kalıyor.”
Daha şimdiden yılda ortalama 20 milyon insan hava koşullarına bağlı olaylar nedeniyle yerinden olmak zorunda kalıyor, bunların çoğu Afrika ve Orta Doğu’daki aşırı kuraklıktan etkilenen ülkelerden geliyor.[8] Çok sayıda iklim mültecisinin bir gerçek haline gelmesiyle birlikte, aşırı sağın eline mükemmel bir fırsat geçmiş oldu: temel saplantısı olan göçü durdurma ile inanmadığı ve umursamadığı bir şeyi birleştirmek. Ukrayna’daki savaş, Ukraynalı mültecilere yönelik büyük kamuoyu sempatisi nedeniyle aşırı sağ için göç karşıtlığı açısından bir sorun teşkil ediyorsa da, “iklim aldatmacası” olarak nitelendirdiği olaylardan kaynaklanan göçlere karşı çıkma konusunda böyle bir endişesi yoktur, bilhassa bu durumdan en kötü etkilenenlerin ağırlıklı olarak siyah ve kahverengi tenli insanlar olduğunu düşündükleri için daha da gönülleri rahattır. Andreas Malm ve Zetkin Kolektifi; Mark Steyn’in, “iklim ve İslam’ı ‘yeniden ilkelleştirmenin’ iki cephesi olarak sunan büyük bir teori” oluşturmaya çalıştığını yazar. Mark Steyn’e göre küresel ısınma, “Batı’nın zenginliğini çalmak için uydurulmuştur” ve “herkesin üçüncü dünya yaşam standardına düşmesini isteyen bir uydurmadır.” . Aynı şekilde Fransa’da Marine Le Pen de şunu demişti: “Göçmenler rüzgar türbinleri gibidir, herkes onların olmasını kabul eder ama kimse arka bahçelerinde istemez.”[9]
Tüm bunların önümüzdeki yıllarda İrlanda’da nasıl sonuçlanacağını tahmin etmek zor. Her ne kadar son dönemde azalmış olsa da mülteci karşıtı protesto dalgası, özellikle göçmen sayısının artmaya devam etmesi halinde aşırı sağın büyüme potansiyelini ortaya koyuyor. İklime bağlı ortaya çıkan mülteci krizinin ölçeği bunda önemli bir rol oynayabilir. İrlanda popüler bir hedef mevki olacak gibi görünüyor; çünkü kısa ve orta vadede iklim değişikliğinden en az etkilenecek ülkelerden biri olacağı tahmin ediliyor – Gulf Stream çökmediği sürece ya da çökene kadar. Entegrasyon Bakanı’nın iklim mültecileri için yeni bir yasal çerçeveye ihtiyaç duyulduğuna dair yakın zamanda yaptığı atıflar (ki bu mülteciler şu anda uluslararası hukuk ya da AB hukuku kapsamında tamamen tanınmıyor)eski Fine Gael Adalet Bakanı Charlie Flanagan gibi daha ana akım unsurlar da dahil olmak üzere sağ kesimden öfke çığlıkları yükselmesine neden oldu. Bu durum, İrlanda’daki düzen partilerinin, Avrupa’daki benzerlerinin uyguladığı gibi aşırı sağ ile aynı sinik yapılaşmayadoğru nasıl sürüklendiğini göstermektedir.[10]
Şimdiye kadar Avrupa’daki belki de en zayıf aşırı sağa sahip olduğumuz için şanslıydık. Seçilmiş bir aşırı sağcı parti ve seçilmiş bir aşırı sağcı pozisyon yok. Gelgelelim, Mattie McGrath ve Senatör Sharon Keogan gibi, kırsal bölgeden bir grup sağcı bağımsız, Dünya Ekonomik Forumu, toplumsal cinsiyet ideolojisi, nakitsiz toplum[11], fötal ağrının önlenmesi gibi konulara değinerek ve durmaksızın göçmenlik konusunda ‘tartışma’ talep ederek aşırı sağcı söylemler kusuyor. Önümüzdeki yerel ve genel seçimler, aşırı sağın son mülteci karşıtı protestolar ve Covid pandemisi sırasında daha önce yaşanan maske/kilitlenme karşıtı kışkırtmalar sayesinde İrlanda toplumunda ne kadar yer edindiği konusunda bir fikir verecektir. Aşırı sağa ve mülteci karşıtı protestolara karşı devam eden örgütlü tepkinin de gösterdiği gibi, pek çok şey sosyalist solun nasıl tepki vereceğine bağlı olacaktır.
“ırkçılığa ve aşırı sağa karşı birleşik cepheler oluşturmaya öncelik vermeye devam etmeliyiz”
Eko-Faşizme Karşı Birleşik Cepheler ve Ekososyalist Çözümler
Örgütsel olarak, üzerimize gelen ekofaşizm selini durdurmak için, ırkçılığa ve Le Chéile gibi aşırı sağa karşı birleşik cepheler kurmaya öncelik vermeye devam etmeli, aynı zamanda hayat pahalılığı ve barınma krizi konusundaki aktivizmimizi ve koalisyon inşamızı hızlandırmalıyız. Bu şu anlama gelir: Community Action Tenants Union (CATU) gibi aktivist örgütlerle sahada çalışmak ve Cost of Living Coalition ve Raise the Roof gibi birleşik cephelere net bir devrimci ekososyalist perspektif zerk etmek. Örneğin, enerji sisteminin demokratik kamu mülkiyeti, doğrudan toplu konut inşa etmek için bir devlet inşaat şirketi ve açgözlü fonların ve şirket ağalarının yasaklanması çağrısında bulunmak. Aşırı sağın en sevdiği argüman, kapitalizmin özünde yer alan, yeterince para, konut ya da sağlık hizmeti olmadığı yönündeki yapay kıtlık argümanıdır –bu yüzden #IrelandisFull diye bir şey var. Buna verilecek cevabın bir kısmı her zamankiyle aynı: üretim araçlarını ve serveti milyarderlerden ve çok uluslu şirketlerden alıp yeniden dağıtmak. En zengin %1’in servetin %27’sine sahip olduğu bir ülkede ve 81 milyarderin dünya nüfusunun en yoksul yarısından daha fazla servete sahip olduğu bir dünyada, kıtlığa gerek kalmaz.[12] Bununla birlikte, özellikle iklim mültecileri sorununu ele almakla ilgili olan ve giderek daha gerekli hale gelen ikinci kısım, kâr amaçlı gereksiz üretimin ölçeğinin ve bunun sonucunda insanlar ve gezegen üzerindeki baskının da azaltılması gerektiğidir. Bunun ırkçı aşırı sağcı karikatürü, iklim hareketinin hepimizin Afrika’nın az gelişmiş bölgelerindeki yaşam standartlarına ‘geri dönmemiz’ gerektiğini söylediğini iddia etmektir. Aslında bunun anlamı, hem özel ihtiyaçların ve konforun hem de konut, sağlık ve ulaşım gibi kaliteli kamu mallarının bol olduğu, ancak daha az gereksiz malın üretildiği daha rahat bir yaşam temposudur.
“Devrimci sosyalistler, küresel ölçekte ekososyalist bir Yeşil Yeni Düzen’i savunarak bu argümanları bir araya getirebilirler.”
Devrimci sosyalistler, küresel ölçekte ekososyalist bir Yeşil Yeni Düzen’i savunarak bu argümanları bir araya getirebilirler.[13] Üretim araçlarının ve zenginliğin demokratik kamu mülkiyeti tarafından yönlendirilecek bu süreç, sıfır emisyonlu yeşil ekonomiye hızlı ve adil bir geçiş, kaliteli kamu hizmetlerine evrensel erişim, ücret kaybı olmaksızın daha kısa çalışma saatleri ve milyonlarca yeni yeşil iş yaratılmasını içerecektir.
İklim mültecileri açısından, iklim değişikliğinin yüz milyonlarca insanı göç etmek zorunda bırakacak kadar felakete dönüşmesini önlemeye yardımcı olabilir bu. Ne yazık ki, zararın büyük bir kısmı halihazırda “fırında pişmekte”olabilir, bu nedenle herhangi bir küresel Yeşil Yeni Anlaşma’nın küresel dayanışma boyutu, düşük gelirli ülkelere iklim değişikliğinin yol açtığı zarar için tazminat ödenmesini içermelidir; böylece bu ülkelerin daha iyi uyum sağlamalarına ve insanların evlerinde kalmalarına ya da bunu yapamazlarsa, isterlerse kendi ülkelerinde başka bir yere yerleşmelerine olanak tanınmalıdır. Hâlihazırda iklim değişikliği nedeniyle yerlerinden edilen insanların büyük çoğunluğu uluslararası olmaktan ziyade ülke içinde yerlerinden edilmektedir ve çoğu muhtemelen evlerine mümkün olduğunca yakın bir yere yerleşmeyi tercih edecektir.
Son olarak, sıfır emisyona hızlı bir geçişin ya da tazminatların yokluğunda, sol, daha iyi bir yaşam için göç etmek isteyen herkes için hicap duymaksızın uluslararası bir açık sınır politikası çağrısında bulunmalıdır. Ekofaşizm karşısında göçe ‘makul sınırlar’ koymaya çalışarak göz boyamaktan ya da bu konuda taviz vermekten sakınmalıyız. Kapitalizm altında, AB hükümetlerinin Akdeniz’de devam eden göçmen katliamının da gösterdiği gibi, bunlar kaçınılmaz olarak ölümcül duvarlara ve kalelere dönüşmektedir.
Yazının Orijinali: https://rupture.ie/articles/climate-refugees-and-eco-fascism
Makale ilk olarak Rupture Magazine’in 10. sayısında yayınlanmıştır. Abone olun ya da önceki sayıları buradan satın alın. https://rupture.ie/articles/climate-refugees-and-eco-fascism
NOTLAR
[1] Curtis, Kimberly, “‘Climate Refugees,’ Explained.” UN Dispatch, April 24, 2017. https://www.undispatch.com/climate-refugees-explained/.
[2] Ida, Tetsuji, “Climate Refugees – the World’s Forgotten Victims.” World Economic Forum, June 18, 2021. https://www.weforum.org/agenda/2021/06/climate-refugees-the-world-s-forgotten-victims/.
[3] Justin Barrett – Carbon Taxes, Environmentalism and Nuclear Power, 2019. https://www.youtube.com/watch?v=foxAtUTxwKo.
[4] Ireland First kendini şöyle tanıtmaktadır: Önce İrlanda olarak, kendimizi İrlanda’yı ilk sıraya koymaya ve sevgili ulusumuz için daha iyi bir gelecek için çalışmaya adadık. Gururlu bir Cork yerlisi ve kendini işine adamış bir aile babası olan Derek Blighe liderliğindeki partimiz, değişim tutkusu ve İrlanda halkına karşı derin bir sorumluluk duygusuyla hareket etmektedir. Web: https://ireland-first.ie/ [ç.n]
[5] Roche, Barry, “The Making of a Far-Right Agitator: From Irish Emigrant to Anti-Refugee Extremist.” The Irish Times, November 3, 2023. https://www.irishtimes.com/ireland/2023/03/11/profiling-an-unlikely-far-right-irish-activist-who-is-seeking-to-stir-anger-toward-immigrants/
[6] Klein, Naomi, On Fire – The Burning Case for a Green New Deal, 2019. http://groupelavigne.free.fr/klein2019.pdf.
[7] Klein, Naomi, Ecofascism: Naomi Klein Warns the Far Right’s Embrace of White Supremacy Is Tied to Climate Crisis, September 17, 2019. https://www.democracynow.org/2019/9/17/naomi_klein_eco_fascism.
[8] Ozdemir, Ibrahim, “The Climate Refugee Crisis Is Landing on Europe’s Shores – and We Are Far from Ready.” POLITICO (blog), February 20, 2023. https://www.politico.eu/article/climate-refugee-crisis-europe-policy/.
[9] Quoted in Malm, Andreas, and The Zetkin Collective, White Skin, Black Fuel: On the Danger of Fossil Fascism. Verso Books, 2021.
[10] McGee, Harry, “How the Political Mood Music on Asylum Issue Is Changing.” The Irish Times, October 2, 2023. https://www.irishtimes.com/politics/2023/02/10/how-immigration-became-a-divisive-issue-in-irish-politics/
[11] Nakitsiz toplum, tüm finansal işlemlerin herhangi bir banknot ya da bozuk para kullanımından bağımsız olarak dijital cüzdanlar, kartlar, internet ya da mobil bankacılık işlemleri aracılığıyla gerçekleştirilmesi anlamına geliyor. [ç.n]
[12] Christensen, Martin-Brehm, Christian Hallum, Alex Maitland, Quentin Parrinello, Chiara Putaturo, Dana Abed, Carlos Brown, Anthony Kamande, Max Lawson, and Susana Ruiz. “Survival of the Richest: How We Must Tax the Super-Rich Now to Fight Inequality.” Oxfam, January 16, 2023. https://doi.org/10.21201/2023.621477.
[13] O’Dwyer, Diana. “We Want to Live, Not Just Exist – The Case for a Socialist Green New Deal.” RISE, August 19, 2020. https://www.letusrise.ie/rupture-articles/the-case-for-a-socialist-green-new-deal.